Halk mı, halkın vekilleri mi?
- GİRİŞ06.12.2012 09:39
- GÜNCELLEME06.12.2012 09:39
Bu anlamda düşünüldüğünde, siyasal partiler, halk iradesinin tecellisi için vazgeçilmez araç konumundadır. Milletvekilleri de halkın egemenliği varsayımının ya da söyleminin temsilî biçimde gerçekleştirilmesinde rol alan oyuncu gibidir.
Buradaki hukukî dayanak, söz konusu görevin/işin rızaya ve mutabakata dayalı olarak ifa edilmesi, ediliyor olmasıdır. Bununla beraber, şöyle bir soru da gündeme gelebilir: Acaba bu rıza ya da onay hangi durumlarda geçerliliğini yitirir? “Demokrasinin vazgeçilmez unsuru” kabul edilen siyasal parti ya da bu süreçte rol alan milletvekili sınırsız bir dokunulmazlığa sahip midir?
Buna benzer sorular, bugünlerde Türkiye'de ve Almanya'da kamuoyunun gündemindedir. Almanya, Birinci Dünya Savaşı ertesinde konjonktürel özgürlük taleplerinin etkisi altında kurulan Weimar Cumhuriyeti döneminde yaşadığı kötü tecrübelerden sonra, şimdiki Federal Almanya Cumhuriyeti anayasasına demokrasinin kendini savunmasını öngören hükümler koyma gereğini duymuştu. Çünkü Weimar Cumhuriyeti siyasal sisteminin zayıf yanlarını kullanarak iktidara gelen bir Hitler örneği vardı.
Söz konusu hükümler gereğince, demokrasiyi istismar ederek, halkın güvenlik ve özgürlüğünü tehlikeye düşürecek eylemlerde bulunan siyasal partiler kapatılabilecektir. İşte şimdilerde Almanya'da Eyalet İçişleri Bakanları'nın gündemindeki en önemli konu da bununla ilgilidir. Aşırı sağcı NPD'nin (Almanya Nasyonal Partisi) kapatılması için hukukî sürecin başlatılması amacıyla, Eyalet İçişleri Bakanları, konunun Anayasa Mahkemesi'ne götürülmesinde uzlaşma sağlamıştır.
Aslında, NPD, 2003 yılında da aynı amaçla mahkemenin gündemine gelmiş, ama kapatılamamıştı. Çünkü Alman Haber Alma Servisi'ne bilgi aktaran çok sayıda kişi NPD'nin yönetim kademesine kadar girmiş ve birçok bilgi de onlar aracılığıyla elde edilmişti. Bu kişilerin güvenliği açısından da partiye dokunulmadığı düşünülmektedir.
Şimdi ise durum farklıdır. Bin sayfa kadar doküman hazırlayan Bakanlar, bu bilgilerin devletin o partideki ihbarcılarından değil, başka kanallardan sağlandığını belirterek, ülke içerisinde toplumsal huzura zarar veren NPD'nin mutlaka kapatılması gerektiğini savunuyor.
Gerek siyasî çevrelerde gerekse kamuoyunda bu konuda dile getirilen, bizce de anlamlı olan görüş şudur: “Bu siyasal parti karşıt görüşte ve rakip konumda olduğu için değil, kendisine düşünce özgürlüğü anlayışının mümkün kıldığı bir korunak oluşturarak, oradan kin ve tahrik siyaseti ürettiği için kapatılmalıdır”.
Almanya'da NPD'nin yukarıda değinilen kin ve tahrik söylemi, yabancı düşmanlığıyla, özellikle Türklere yönelik ölümcül eylemlerle kendini göstermiştir. Alman Federal Meclisi'nin verilerine göre, 2011 yılında bu partiye verilen yasal devlet yardımı 1,3 milyon Avro'dur. Bu rakam, 2010 yılında verilenden yüz bin Avro daha fazladır.
Eyalet İçişleri Bakanlarının yanı sıra, Federal İçişleri Bakanı, Federal Meclis İçişleri Komisyonu Başkanı ve daha birçok yetkili, devlete ve topluma zararlı faaliyetlerde bulunan bir parti olarak gördükleri NPD'nin kapatılmasını isterken, bir anlamda, devletin dolaylı olarak da olsa o zararlı eylemlere katkıda bulunmaması gerektiğini ifade etmiş oluyorlar.
Türkiye'deki durum da biraz buna benziyor. Teröristlerle aleni bir işbirliği, hedef birliği içerisinde oldukları gözlemlenen BDP milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılarak, yargılanmaları için Meclis'te çalışmalar yapılıyor. Buradaki girişimin parti kapatma, milletvekilliğinin düşürülmesi gibi yasaklamaya değil, haksız fiilden dolayı yargı önünde hesap vermeye yönelik olduğu vurgulanıyor. Almanya'dakine göre, daha ılımlı bir müdahale söz konusu demokrasiye.
Demokraside esas olan halk ise, ülke genelinde ve bölgesel düzeyde halkın güvenliği ve refahı açısından nasıl bir etki yaratıyor BDP milletvekillerinin söz konusu tutumu? Bunların hem halkın vergileriyle maaşa bağlanması, hem de halka ve devlete hizmet etmeyecek eylemlerde bulunmaları, normal mantık kurallarına ters bir durumdur. Yapılan işin hakkını vermemek anlamında, insan hakkı ihlâli de sayılır.
Sadece bu bakımdan bile, PKK'lı teröristlerle kucaklaşan sözde milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırmakta herhangi bir sakınca olmadığı gibi, gereklidir de. Başta bölgedeki Kürt vatandaşlar olmak üzere, can ve mal güvenliği açısından ülkede tehlikeye maruz kalan herkesin, PKK terörüne herhangi bir biçimde duygusal ya da maddî destek sağlayanlardan hesap sorma hakkı vardır.
Yasama ve yürütme organı konumundaki kurumların sorumluluğu daha büyüktür. Başbakan Erdoğan'ın son zamanlarda konuyla ilgili olarak çeşitli vesilelerle yaptığı açıklamaların, genel siyasî tavrın dışında, sorunun hassasiyetine uygun bir biçimde değerlendirilmesi yararlı olacaktır.
Her ne kadar, konu ilgili BDP'lilerle sınırlı tutulmayıp diğer dokunulmazlıklarla birlikte Meclis gündemine getirilecek olsa da, burada asıl amacın yukarıda belirttiğimiz haksızlık (TBMM üyesi olarak teröre duygusal destek vermek) karşısında duyarlı davranış olduğu bellidir. Almanya örneği dikkate alındığında, bu kısa arada uygun atmosfer oluşturup yumuşatıcı (ama o ölçüde de eğreti duran) başka dokunulmazlık dosyalarına bile ihtiyaç yoktu aslında. Onlar çok önemli ve gerekli olsa da.
icanbol@hotmail.com
Yorumlar4