Yazar bozan taleplere reddiye

  • GİRİŞ24.01.2013 09:14
  • GÜNCELLEME24.01.2013 09:14

Bu sorular, düşünenleredir. Düşünmek istemeyenlerin yazının bundan sonrasını okumalarını pek gerekli görmüyoruz, onlar için bir fayda söz konusu olmayabilir. Düşüncenin ve düşünmenin insanı ve toplumu dönüştürücü gücüne inananlar içindir sözlerimiz. Samimi fikir sahipleri ve alıcıları içindir.

Yazar bozan talepler iki farklı çevreden gelebilir, ya da öyle algılanabilir.  Bunlardan biri genel okur beklentisi olabilir, diğeri de yazarın içinde bulunduğu siyasî ve ekonomik ortam. Yazar kendine bunların üzerinde, her çevreye eşit mesafede, özgürce düşünebileceği bir konum edinmediği takdirde, özgün bir üretkenlikten yoksun olacaktır.

Her çevreye eşit mesafede olmak, siyasî ve düşünsel anlamda herhangi bir kesimle ortak paydaya engel teşkil etmez; burada kastedilen, eleştiri yeteneğinin körelmemesidir. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmektir. Bireysel kazanç ve kayıp hesabı yapanların beklentileri buna manidir. Aslında, onlar özgür değildir. İhtiras ve tutkularının kölesi durumundadırlar. Özgür olmayanlardan ise kimseye bir fayda gelmez.

Öz(ü)gür ağaç ile özü kof ağaç bir değil

Öz(ü)gür ağaç ile özü kof ağaç arasındaki fark ne ise, özgür insan ile ihtiraslarına tutsak insan arasındaki fark da odur. Ağacın içi kof olanına yaslanmak tehlikelidir, sizin ağırlığınızı taşıyamayabilir ve sırtüstü düşersiniz. Oysa öz(ü)gür ağaç, sırtınızı yaslayabileceğiniz sağlam bir dayanak olabilir sizin için.

Özgürlük, güç kaynağıdır

İnsan da özgür olduğu ölçüde, söz ve davranışlarıyla çevresine güven telkin eder... Özgür olmak, inandırıcılık ve itibar için gerekli güç kaynağı hükmündedir insana. Özgür olmayan bir kölenin tanıklığı geçerli değildir. Kişisel çıkar beklentisinin tutsağı olan insanın da sözüne itibar edilmez.

Neticede bunlar birer tercihtir, isteyen tabii ki kendi tercihi yönünde ilerler. İşini o tarzda yapar. Bol da destekçi bulabilir kendine. Buna hiçbir itirazımız olmaz, olamaz. Sadece şunu sorabiliriz: Etkin faydası nerede bunun?

Eti nerede?

Amerikalıların dediği gibi, where is the beef? Yani eti nerede? Hepsi salata mı, eti nerede? Araplar da böylesi durumları ifade etmek için özel bir deyim kullanır:“kellim kellim la yenfah- konuş konuş faydasız”.

Eğer söz, konuşulan ya da yazı ile ifade edilen söz, dinleyenin ya da okuyanın yalnızca hoşuna gidiyor ama onda bir öz-sorgulamaya sebep olmuyor ise,  o söz yukarıdaki deyimlerde dile getirilen noksanlıkla malul demektir. Bu bizim yazar olarak kendimizi tabi tutacağımız bir özeleştiri çağrısıdır. Bu satırların yazarı için geçerli bir kendine telkin olarak da görülebilir bu çağrı.

Okur okurdur, yazar da yazar. Yazarın okurdan farkının olmaması, işin doğasına aykırıdır. Yazar kendi birikimi ile sorunları tahlil ve tespitten sonra öyle şeyler yazmalı ki, okur için bunlar yeni ve okunmaya değer olsun. Yazılanların bazı okurlara ya da siyasî-ekonomik ortam sakinlerine hoş gelmemesi, yazarlık görevinin hakkıyla ifa edildiğini gösterir. Aksi halde burada iki farklı ihmal ya da noksanlık durumu ortaya çıkabilir. Birincisi, yazarın gerçekte görevini tam anlamıyla yerine getirmemesidir. İkincisi ise, okurun kendisi için bir yazardan beklediği, beklemesi gereken faydayı elde edememesi olarak ifade edilebilir.

Yazarı yazar yapan yükümlülükler

Öyleyse, hoşa giden anlamsız ve riyakâr söz yerine, hoşa gitmeyen anlamlı ve içtenlikli söz daha faydalıdır okur ve siyasî-ekonomik ortam taraftarları için. Yazar bozan talepler değil, yazarı yazar yapan yükümlülükler öncelikli olmak zorundadır.

Ama ne yazık ki, bunun her zaman böyle gerçekleşmediğini de gözlemliyoruz. Konuyu  (geçen hafta bu dünyadan ayrılan, rahmetle andığımız) Prof. Toktamış Ateş hocanın tarzını örnek vererek açıklayalım.

Toktamış Hoca özellikle 1990'lı yıllarda televizyon programlarındaki kendine özgü anlatımı,  farklı düşüncelere saygıyı vurgulayan yumuşak üslubuyla bir yandan takdir toplarken, bir yandan da ileriki süreçlerde bazı Kemalist çevrelerin bu tarza itirazlarıyla karşılaşmıştı. On yılı aşkın bir süre yazar olarak görev yaptığı Cumhuriyet gazetesinden bu yüzden ayrılmak zorunda kaldı ve kendi özgür tarzıyla yazarlık görevini yürütebileceği başka bir muhite geçti. Dikkat edenler görmüşlerdir ki, Bugün gazetesinde yazarken de aynı fikirleri savundu Toktamış Hoca. Bu durum O'nun hanesine olumlu ve iyi bir örnek olarak yazılırken, yazarı bozacak talepler yüzünden O'nu kaybeden eski muhitinin hanesine kötü bir örnek olarak kaydedilecektir. Bu olumsuzluktan hem eski muhit okuru, hem de siyasî-ideolojik ortam sorumludur.

Burada Mehmet Ali Birand'ın (rahmetle anıyoruz) bir gazeteci ve yazar olarak kendisiyle ilgili (özellikle 28 Şubat Sürecinde) özeleştiri yapmasını da, yazar bozan taleplere karşı olumlu bir örnek olarak ifade edebiliriz.

Her iki örnekte de sonuç olarak toplum için faydalı olacak bir hususa dikkat çekerek, bunun gerçekleşmesinde yazarın kendi özgür ve özgün tarzının önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Ne okur hatırına olmalıdır yazılan, ne de belirli çevrelerin çıkarlarına hizmet etmelidir. Hakkaniyete ve gerçeğe uygun olsun, gerektiğinde ise uyarsın, yeter.

İbrahim S. Canbolat - Haber 7

icanbol@hotmail.com

Yorumlar6

  • kenan elli 12 yıl önce Şikayet Et
    yazar için okuyucunun konumu. "özgür, özgün, farklılık, farkındalık, bilgi, ufuk." .bu değerlerle donanımlı yazarı takip eden okurlar asıl kazanımı elde eden taraftır. yazar için de okuyucu kitlesi bir anlamda vitrin dir. vitrin'e oynamak bu manada yazar için yokumsanmayacak bir gerçekliktir. yazarların vitrine (okuyucu) kalem oynatırken belli ölçülerde vitrine oynama lüksleri de vardır. kimi bunu ölçülü kullanır, kimi de ölçüyü aşarak, o tarif edilen "özgür, özgün, farklılık, farkındalık, bilgi, ufuk.." gibi asıl okuyucuyu besleyen değerlerden sapar.. okuyucu ise bunu hissetmeli.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
  • mert 12 yıl önce Şikayet Et
    ALLAH toktamis hocaya rahmet eylesin.. mekanini cennet eylesin. toktamis hoca en hararetli tartismalarda bile galeyana gelmeyerek hep uzlasmaci bir tavir sergilemistir. hicbir provokasyon yaptigina sahit olmadim. yazarlara ve bilim adamlarina gelince. bir yazar veya bir bilimadami her konuya ilk önce pro ve kontra bakis acidan bakamsi gerekir. bunlari yaparken edebiyat ve duygu sömürürüs degil ama dogru dürüst durum tespiti yapipda bu tespitlerini teknik belgeler ile ispatlamasi lazim. sonrada bu pro ve kontradan bir sonuc cikarirki herkes polemik yapmadan evet böyle olabilir diyebilsin. bizim yazarciklarin cogu ya duygu sömürüsü yapiyor yada karsi oldugu kisilere ve seylere karsi kendince yargilama yapiyor. ezberci zihniyetinden baska birseyde beklemek haksizlikmi olur acaba?
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • turgut1 12 yıl önce Şikayet Et
    satmak ve satınalmak veya isterse satmak isterse satınalmamak. veya ucuza satmak/almak yada pahalıya satmak/almak bu terimler liberal ekonominin,serbest piyasanın keynes modelin ekonomik modelidir..aynı mal bir yerde fahiş iken bir yerde ucuz olabilmekte..tüketici serbest bir şekilde tercihini yapabilmekte..devletler ekonomik modele göre şekillenir,mal sahipliğine göre şekillenir.malın mülkiyet hakkına göre şekillenir..sovyet yönetim biçimi farklıdır çünkü onların ekonomik modeli farklıdır sosyalist bir modeldir..ben türkiyeyi seviyorum..ne sadece kapitalizm ne sadece sosyalizm..her iki modelin faydalı olan kısmını alır ve bu da karma ekonomi modelidir..haliyle bizlerde bundan etkileniyoruz..her düşüncenin faydalı olan kısmını almak bizlere özgüdür..fikirlerde böyledir..faydalı bizden faydasızı kim alırsa alsın..özetle ekonomi modelleri insanın ahlaki modelini de biçimlendirir...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • turgut1 12 yıl önce Şikayet Et
    aslında her eliti bekleyen yada yüzleşeceği iki şey vardır ve süreğendir 1- koltuk 2- sehpa. 1- koltuk: koltuk ile dile getirdiğimiz şey sadece makam ve mevki demek değil,faydalı alanlarda dolaşım özgürlüğü de bu kabilden 2- sehpa:illa idam anlamında değil,olunması gereken yerde olamayışları ve engellemeleri mobingleri de içine alır...bu iki şeyle soyut anlamda karşılaşırsınız.bu iki kelimeyi (koltuk ve sehpa) somutlaştırma adına kullandım..ya siz koltuktasınızdır yada sehpada..ya yüceltilirsiniz yada tabiri caizse ipiniz çekilir..yanlış anlaşılmasın bu olay bir fikre bir tarafa özgü değildir..her tarafa özgüdür ve dile geliş ve söyleniş uslubu farklıdır..neden böyle bir şey deme gereksinimi duydum haklı olduğunuz zaman koltuğu tercih edin demek için..kimin ve neyin koltuğundasınız bu önemli..çetenin mi koltuğundasınız hukukun mu bu önemli bence..koltuk veren olmazsa aslında kendi paramızla da fevkelada koltuk alabiliriz fakat işi beleşe getirirsek daha iyi olur.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • ertan korkmaz 12 yıl önce Şikayet Et
    sn.ateş hocanın salatasında hep et olacak. evet değerli bilim adamı ve yazar toktamış ateş hocanın ardından sayın abdurrahman dilipak'ın söylediği söz ''senin siyasi düşüncelerinin hiç birine katılmıyorum ama bu düşüncelerini özgürce her ortamda dile getirebilmen içinde mücadele edeceğim''ilkesi içerisinde programlar yaptıklarını ve karşılıklı saygı ve sevgi içerisinde kendileri olmaktan da asla vazgeçmeyerek bir tv yayın birlikteliği süreci anlatmıştı.özgür olduğu ve kof olmadığı içindir ki cenazesi ve taziye ilanları her kesimden insandan dı.ve bu tür özgür,özgün,saygın ve hoşgörü sahibi kişilerin salatalarında et ,yetiştirdiği ve bıraktığı eserlerde olacaktır.zevke göre ya az pişmiş ya çok ama hep olacaktır.
    Cevapla Toplam 5 beğeni
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat