İmralı zabitleri neyi hedefliyor?
- GİRİŞ07.03.2013 08:55
- GÜNCELLEME12.03.2013 15:10
Risk göze alınmadan, önemli dönüşümleri hayata geçirmek mümkün olmaz. Ne var ki, bu, çözüm arayışıyla çıkılan yolda mantıklı bir risk hesabının ihmalini mazur gösterecek bir durum oluşturmaz.
Türkiye'de PKK terörüne karşı geliştirilmeye çalışılan siyaset sürecinde, artık İmralı mukimi olarak gündemde yer alan terörist lideri ile istihbarat görevlileri ve BDP'liler arasındaki görüşmelerin içeriği, 'İmralı Zabıtları' adıyla, bir gazetede yayımlandıktan sonra çeşitli görüşler etrafında yeni tartışmalar başladı. Bir yanda barış vurgusu ve bu yönde yola devam çağrıları... Diğer yanda, İmralı mukimine ait olduğu ileri sürülen sözlerin toplumda ve siyaset çevrelerinde yol açtığı ayrışma ve şüphe... Başbakan hakkında övücü mü yoksa töhmet altında mı bırakıcı olduğu tam anlaşılmayan, kafa karıştırıcı sözler...
Acaba bunlar İmralı zabıtları/tutanakları değil de, İmralı zabitleri midir? İmralı'yı da kullanan, bazı şeyleri zapturapt altına alıp yönlendirmek isteyen güçler midir? Gerçek amaç nedir?
Başbakan Erdoğan'nın samimi bir gayretle ülkede barış ve güvenlik için özverili bir işe giriştiğini görüyoruz. Ne ki, İmralı zabitleri de kendilerine özgü bir tercihle, sürece hükmetmeye çalışıyor. Açıklanan tutanakların ne ölçüde gerçeği yansıttığını bilmiyoruz. Ama eğer onlar doğru değilse, ilgili kişilerin düzeltme yapma olanağı vardır. Kaldı ki, daha önceki tanıklık ve tecrübeler, yayımlanan sözlerin ifade edilmiş olduğunu destekliyor.
Gerek o sözlerin sahibi, gerekse onları ifşa edenler, bir anlamda siyaset zabitleri gibi davranmaya yönelenlerdir. İmralı zabitleri, ülkede gerçeküstü bir ortam yaratarak, kendi işlerine geldiği gibi bir siyasi ve toplumsal düzen oluşturma amacındadır. Bu düzende, öyle anlaşılıyor ki, potansiyel bir dönüştürücü güç olan AK Parti ve Fetullah Gülen cemaati arasında kırılma ve kopmalar olması için mevcut süreç üzerinde söz sahibi olmaya çalışılıyor.
İmralı mukimi bir yandan bu süreçte Kürtler ve Türkler ile ilgili olarak İslam'ın birleştiriciliğine göndermede bulunurken, diğer yandan İslam inancı ve düşüncesinin gerçek zeminde yayılması için ömürlerini vakfetmiş şahsiyetlere densizce hakaret ve iftira yoluyla haksızlık ediyor. Bir zaptiye rolüne soyunarak, Kürtler ve AK Parti hükümeti ile ülkenin geleceği hakkında kerameti kendinden menkul barış ve özgürlük söylemleriyle, ama aynı zamanda tehditle, merkezi bir konuma yerleştiriyor kendini. Psikolojik boyutta gelgitleri olan bir ruh halinin işaretlerini yansıtan davranışlar sergiliyor.
Diğer yandan şunu da gözlemliyoruz: Dünün bebek katili, teröristbaşı, bugün ülkede kardeş kanının artık daha fazla akıtılmaması yolunda gerçekten bir rol üstlenecek ve bu herkesin yararına olacaksa, kamuoyu buna belirli ölçüde destek veriyor. Hükümet, özellikle de Başbakan Erdoğan, bu yolda siyasi riski göze alarak, Türkiye'nin terör musibetinden kurtulması için çaba sarfediyor. Şahıslar, kavramlar ve dil ile ilgili temkinli bir söylem ve hatta hızlı bir değişim gözlemleniyor. 'Baldıran zehiri içmek'... 'Kan kusup kızılcık şerbeti içtim demek'... Bunlar, ülkede barış ve istikrar için nelere tahammül edilebileceğini gösteren iyiniyet ifadeleridir.
Gel gör ki, İmralı zabitleri böylesi iyiniyetten çok, konjonktürel çıkarlar peşindedir. Peki, buna rağmen yola devam edilemez mi? Edilir, tabii ki. Ama bir şartla: Hiçkimse kendisinde bulunmayan bir temsil kabiliyeti vehmine kapılmamalı. Somut olarak ifade edecek olursak, Türkiye'de terör ile Kürt Sorunu konularını birbirinden farklı bağlamlarda düşünmek ve İmralı mukimini Kürt vatandaşların özgürlük savaşcısı konumuna getirmemek şart.
Hâlen devam etmekte olan anayasa hazırlama sürecinde gündeme getirilen 'demokratik cumhuriyet'e bir itiraz olmaz, ama anayasada Türkler ve Kürtler vurgusu Türkiye'nin sosyolojik gerçekliği ile bağdaşmaz. Çünkü Türkiye'nin demografik yapısı sadece bu iki etnik aidiyet ile sınırlı değildir. Fiilen Osmanlı'nın halefi/ardılı konumunda olan Türkiye Cumhuriyeti, tarihsel bir gerçeklik olarak, birçok etnik unsurun Müslümanlık ortak paydasında biraraya geldiği sosyal ve kültürel bir dokuya sahiptir. Burada Çerkez de var, Arnavut ya da Gürcü veya Boşnak da. Teorik anlamda bir model uygulanacaksa, bu niceliğe göre değil, niteliğe göre olur. Sayıca daha çok olanların üstünlüğü ilkesi, insani anlamda eşitliksizlik yaratır.
Eşitlik, İslam inancını benimsemiş farklı etnik unsurların tarihsel ve kültürel tecrübeyle oluşan bir Türk Milleti kimliğinde temsil edilmesiyle olabileceği gibi, demokratik cumhuriyette temel insan haklarına sahip bir vatandaşlık marifetiyle de sağlanabilir. Ama İmralı zabitlerinin hedefi, öyle anlaşılıyor ki, bu değildir.
O halde, içinde bulunduğumuz dönemde Türkiye'de siyasi iktidar ve muhalefet ile toplumun üreten ve düşünen her ferdine düşen bir görev vardır. O da, retorik eleştirel söylem yerine, samimi ve yapıcı bir dil geliştirerek, Türkiye ve insan odaklı bir çözüm(leme) siyasetine katkıda bulunmak, hiç değilse buna yönelmek olarak ifade edilebilir.
İbrahim S. Canbolat - Haber 7
icanbol@hotmail.com
Yorumlar5