28 Şubat gerçekten bin yıl mı sürecek?

  • GİRİŞ27.02.2020 12:15
  • GÜNCELLEME27.02.2020 12:15

Aynı şeyleri söyleye söyleye deyim yerindeyse dilimizde tüy bitti. 28 Şubat’ın askeriden ziyade, sosyal bir darbe olduğunu yaza yaza kalemimizde mürekkep tükendi. 

Ancak galiba boşuna didiniyoruz. Zira 28 Şubat’ın aslında fiilî değil, zihnî bir saldırı olduğu gerçeği hâlâ idrak edilemedi bazı çevreler tarafından. 

Mütedeyyin camianın hassasiyetlerini iğdiş eden, İslâmî kimliği ayaklar altına alan 28 Şubat’ı “sosyal darbe” olarak nitelendirmekten şu an bile imtina ediyor sözünü ettiğimiz kesim. 

Bunun için akıl almaz yollara sapıp canhıraş bir gayret gösteriyorlar.

Yıllardır böyle bu.

Yarın postmodern darbenin 23. yıldönümü ve malum tayfa, aradan geçen yaklaşık çeyrek asra rağmen ilk günkü yerinde duruyor.

Yatıyorlar kalkıyorlar, 28 Şubat’ın “kışla” boyutunu gündeme getiriyorlar sürekli. Mezkur darbenin asıl hedefini inatla görmezden geliyorlar.

Askeri vesayetin geriletilmiş olması, onlara “Bakın, ‘Bin yıl sürecek’ denilen 28 Şubat, 10 yıl dahi sürmedi. Türkiye, cuntacıları tarihin çöplüğüne gönderdi” deme hakkını veriyor ne de olsa.  

Elbette 28 Şubat’ın ardından cuntacı zihniyete karşı çok önemli kazanımlar elde edildi. Tabii ki postmodern darbenin askeri etkilerinin neredeyse tamamına yakını ortadan kaldırıldı.

Peki ya bizim ısrarla üzerinde durmaya çalıştığımız sosyal etkiler?.. O etkilere ne oldu?

Deyiverin hele, 28 Şubat’ın sosyal yaralarının kapanması hususunda yeterli adımlar atılabildi mi sizce?

Doğrusunu söylemek gerekirse bizce atılamadı. 

Hatta yeterli adım atmayı bırakın, maalesef geriye gidiş var bazı konularda.

28 Şubat’ta çok çetin bir mücadele veren Müslümanların durumunu görüyorsunuz. 

Cuntacıların ortadan kaldırmaya çalıştığı İslâmî kimliğimizin yerinde adeta yeller esiyor.

Belki “başörtüsü mücadelesi”nde zafere ulaşıldı, fakat “tesettür mücadelesi”nde hezimet yaşıyoruz.

Sekülerleşme rüzgarı, önüne katmış, sürüklüyor Müslümanları. 

28 Şubat’ın yolunu da yönünü de şaşırttığı İslâmî camia yıllardır pusulasını arıyor.

“Gidene ağam, gelene paşam” zihniyetindeki asalak tipler kaplamış her yeri.

Yani neresinden bakarsanız bakın, içler acısı bir tabloyla karşı karşıyayız. 

28 Şubat’ın kudretli paşalarının “bin yıl sürmesini” öngördükleri o meşum süreç, -bizce- bir anlamda devam ediyor dolayısıyla. Hem de bütün şiddetiyle.

Böyle söylememizin yukarıda saydıklarımızın haricinde başka gerekçeleri de var muhakkak.

Postmodern darbe sürecinde mahkum olan Müslüman tutukluların mağduriyetleri bunlardan biri mesela.

Söylesenize, “28 Şubat, tarihin çöplüğündeki yerini almıştır” ifadesini can-ı gönülden kullanabilmemiz için, bu insanların yeniden yargılanması gerekmez mi en azından?

Cezaevlerinde yer açmak için hırsızları, yolsuzları, arsızları serbest bırakanların söz konusu mazlumların çığlığına da kulak vermesi icap etmez mi?

AK Parti, Kemalist zulüm sebebiyle gadre uğrayanların sıkıntısını giderme noktasında elbette pek çok girişimde bulundu. Bunu kesinlikle inkâr etmiyoruz. Ama unutulmamalı ki, mahut girişimler hiçbir zaman sadra şifa olacak türden değildi. Sadece ve sadece pansuman tedbirlerdi bunlar.  

28 Şubat’ın açtığı sosyal yaraların bu şekilde kapanmayacağı çok açık halbuki.

İhtiyacımız olan pansuman değil, ameliyat. Bu ameliyatı yapacak olan da AK Parti hükümetinden başkası değil.

18 yıldır iktidarda olan AK Parti, aynı zamanda muktedir de olduğunu göstermek istiyorsa, mutlaka bu ameliyata girişmeli.

Öyle gözüküyor ki, bunun başka çıkar yolu yok.

Yeniakit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat