Dünün mesaj vasıtaları

  • GİRİŞ25.02.2025 08:13
  • GÜNCELLEME25.02.2025 08:13

Komünist diktatör Todor Jivkov döneminde, Bulgaristan vatandaşı olan Müslüman Türk halkına asimilasyon politikası uygulanmıştı. İsimler değiştiriliyor, mezar taşları tahrip ediliyordu. Türkiye, 1989 yılında Bulgaristanlı Türk göçmenlere kucak açtı.

Olaylar Turgut Özal döneminde yaşanmıştı. Bulgaristan parlamentosunun gizli oturumla aldığı asimilasyon kararı, Özal tarafından tüm dünya ile paylaşılınca sistem çöktü. Yıllar sonra, belgeye ulaşmayı başaran emekli Türk diplomattan macerayı dinleme fırsatım oldu. Bulgaristan uluslararası camiada büyük bir sıkıntıya düştü. Jivkov diktatörü devrildi.

Mezar taşlarının tahribinin bir asimilasyon yöntemi olduğunu henüz genç bir talebe olarak ilk defa duymuştum.

Bosna Savaşı yıllarında genç bir yazar olarak Sırp zulmünü kaleme aldığım yazılar olmuştu. Sırplar da Müslüman mezar taşlarını tahrip etmek istemişlerdi. Savaşın akabinde “Ne yapabiliriz?” gündemli Saraybosna’ya bir seyahatimiz olmuştu. İlk kez gördüğüm yerlerde tesirinde kaldığım şeylere önem veririm. Havalimanına indiğimde, farklı bir atmosfer olduğunu hemen hissettim. Renkler, sesler, kulağa gelen opera tarzı musiki…

Bizi bir minibüs ile aldılar. Türkçe bilen Boşnak dostlarımızla konuşuyoruz. Etrafı gözlüyorum bir taraftan. Yolun az ilerisinde tepede duran başı sarıklı bir mezar taşı gördüm aniden. Tek başına bir abide gibiydi. Gönlümden çok sıcak duygular aktı. Dostlarımıza ayıp olmasa, aracı durdurup tepeye tırmanacak ve o mezar taşını ziyaret edecektim. Gözümün önünden koskoca bir tarih akıp gitmişti.

Su sebilleri, mezar taşları ve kitabeler böyledir.

Biri içinize doğru akar. Bedeninizle bütünleşir ve sizi ihya eder. Diğeri ise ruhunuza doğru akar. Maneviyatınızı diriltmeyi gaye edinen bir mesaj iletir. Bir başkası ilim ve idrakinize hitap eder. Orayı besler.

Bu anlamda şehirler bir kütüphane gibidir. Eski ve yeni bütün eserleri vitrininde sergiler. Şehirliler ise bu kütüphanenin okuyucularıdır.

Şehir, ne kadar kıymetli eserler manzumesi sunabilirse sakinlerine, şehirliler de o zenginlikte bir donanıma sahip olur. Şehrin bu sunuşu çok yönlü, çok çeşitlidir. Sürekli yeni eserlerle kendini geliştirir. Ancak hafızayı oluşturan geçmiş her zaman kıymetlidir. Görünür kısmı mimaridir. Edebiyat, kültür, sanat onun ayrılmaz bütünüdür. Her türlü mecradan mesajlarını ileterek şehrin ruhunu inşaya çalışırlar.

Şehirlerimize şöyle bir bakın. Hangi mesajın yoğunluğu ile karşılaşıyorsunuz? Billboardlarda ne var. Outdoor reklam panolarında, devasa led ekranlarda ne görüyorsunuz? Renkler, sesler, kokular nedir? Cep telefonlarınızda ekranlarınıza düşen görüntüler nasıldır? Sizi nereye ve kim olmaya davet ediyorlar? Hangi mesaj baskın görünüyorsa, siz o kültürün insanısınız. Ya da hâkim kuvvet sizi kendi kültür potasında eritmek istiyordur.

Mezar taşları, su sebilleri ve kitabeler dünün mesaj vasıtalarıydı. Aynı zamanda şehirlerin estetik hafızasını oluştururlar. Dikkatinizi yoğunlaştırdığınız bir anda sizi can evinizden yakalar ve mesajı aklınıza ve gönlünüze enjekte ediverirler. Bir anda hayatınızın akışı değişebilir.

O sebeple, “Mezar taşı deyip geçmeyin”. Osmanlı mezar taşları bir medrese ve bir dergâhtır adeta. Bir sanat mektebi ve tarih okuludur. Bir duygular yumağıdır.

Şehrin ücra bir yerinde, üzerinde alâmet olmayan bir mezar taşına rastlarsanız bilirsiniz ki, bu bir celladın kabridir. “Mesleğinden dolayı bedduaya uğramasın” diye isimsiz ve alametsiz yapılmıştır. Hayatın ibretlik yönlerini hatırlattığı kadar bir medeniyetin hassasiyetini de gösterir.

Üzerinde kırık gül deseni işlenmiş bir mezar taşına ulaşırsanız, mevtanın henüz hayatının baharında iken vefat etmiş bir kız çocuğu olduğunu anlarsınız. Hüzünlü bir duygu benliğinizi sarar.

Mesela âlimlerin mezar başlıkları örfi destarlı kavuk idi. Devlet adamlarının, Mevlevilerin, Bektaşilerin, mezar taşları hep farklı farklıdır.

Osmanlı mezar taşı geleneğine Balkan coğrafyasında da rastlanır. Saraybosna Şehitliği’nde büyük bir mezar taşının üzerine muhtelif silahlar sembolize edilmişti. Taşın göğüs kısmında bir kılıç ve yana doğru ok şeklinde kabartmalar işlenmiş. “Bunların anlamı nedir?” diye sordum. Şehit mezarı olduğunu söylediler. “Mezar taşındaki işlemeler, şehidin vücudunun neresinden hangi silah darbeleriyle şehit düştüğünü gösterir” dediler.

Diğer taraftan mimarileri ile bir sanat harikası olan sebillere nakşedilen yazılar hat sanatımızın en güzel örnekleridir. Genelde Enbiya Suresi’nin 30. ayeti işlenir: “Hayatı olan her şeyi sudan yarattık”.

Mezar taşlarında ise; “Her canlı ölümü tadacaktır” ayeti dışında özel mesajlar da bulunur. Özel mesajlar aynı zamanda kıymetli edebi metinlerdir.

Gel efendim nazar eyle şu mezarım taşına

Âkil isen gâfil olma aklını al başına

Salınıp gezerdim bak neler geldi başıma

Âkıbet öldüm taş dikildi başıma

Yazımızı toparlayacak olursak; kültür mirasımız sebillerden mezar taşlarına, hayattan ölüme bir mesajlar manzumesi içerir. Şehrin medeniyetle vuslatı dünün kültür değerlerini anlamakla mümkün. Bu, milli ve özgün bir medeniyet olabilmemizin garantisidir.

“Mezar taşı deyip geçmeyin” dedim ya. Saraybosna’daki mezar taşının altında yatan ecdadı hatırladıkça Fatiha okurum halen.

Bizi yok etmek isteyenler, Bulgar Jivkov misali mezar taşlarımızı da öldürmek istiyor.

Bizim meselemiz ise, kabirden yükselen diriltici mesajları okuyabilmek…

Yeni Akit

Yorumlar1

  • Hüseyin Bayraktar 2 ay önce Şikayet Et
    Sanatın ve inancın birleşimi olan Osmanlı ve Selçuklu dönemi mezar taşları, ölenin toplumsal statüsünü, mesleğini ve inançlarını yansıtır. Motifler, hayatın hatta ölümün geçiciliğini vurgularken ahirete olan inancı simgeler. Belki, en önemlisi de gerçek sınırlarımızın şimdikinin çok ötesinde olduğunu gösteren hudut taşlarıdır mezarlarımız. Çok kıymetli, faydalı bu yazı için teşekkürler.
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat