“Üç çocuk sözü”nün anlamı

  • GİRİŞ02.05.2025 10:11
  • GÜNCELLEME02.05.2025 10:11

Yıllar önce Rusya’ya yapmış olduğum seyahatte mihmandarımız Rus nüfusunun gittikçe azaldığına dair bilgiler vermişti.

Nedenini sorduğumda aldığım cevap ilginçti.

“Komünizmin getirdiği ahlaki çöküntü, fakirle zengin arasında oluşan uçurum, bir de votka” dedi.

Votka ile ne ilgisi mi var?

Biz de merak ettik. Aşırı votka tüketiminin insanın hormon dengesi üzerinde bıraktığı etkilerden bahsetti. Erken ölümlere de yol açıyormuş.

Tarih boyunca verdiğimiz mücadelede, “Rus gibi çoğalma” sözüyle tanıdığımız Rusya’da şimdi nüfus hızla azalıyor. Müslüman nüfusun yaşadığı bölgelerde durumun pozitif olduğunu söylediler. Rus Ortodoks nüfusu azalırken Müslüman nüfus çoğalıyormuş. 2035’lerden sonra Rusya’nın nasıl bir Rusya olacağı merak konusu. Türkiye’nin bölgedeki Türk asıllı gruplarla etkili ve sürdürülebilir kültürel ilişki geliştirmesinin son derece stratejik bir önemi olduğunu vurgulamam gerekir.

Bu konuyla bağlantılı olduğunu düşündüğüm bir başka gelişme Ukrayna-Rusya Savaşı’nda Putin’in, Rus gençlerini geride tutup, Müslüman Türk ve Kafkas boylarını ön saflarda ölüme sürüklemesi. Sinsi bir oyun yürütüldüğü aşikar. Putin, Ukrayna’yı ilhak operasyonu yürütürken Rusya’daki Müslüman genç nüfusu da böylece yok ediyor.  

Söz Rusya’dan başladı ama benim asıl üzerinde durmak istediğim konu Türkiye’deki nüfus artışının ne durumda olduğu.

Hani gururla haykırırdık ya, “Avrupa’nın en genç ve en dinamik nüfusuyuz” diye.

TÜİK verileri artık bunun öyle olmadığını söylüyor.

Nüfusumuzu korumak için minimum artışın binde 2.1 seviyesinde olması gerekiyor. Ancak nüfus artış hızı 2023 yılında binde 1.1 olarak gerçekleşti.

Gerekli tedbirler alınmaz ise, Türkiye giderek yaşlı bir nüfusa sahip olacak. Nüfus artış hızımız makul bir seviyeye yükselmez ise ekonomik refah seviyesinden tutun da ülke savunmasına varıncaya kadar bir dizi sorun ile karşı karşıya olacağız. Bunların başında da bekâ sorunu geliyor. Medeniyet iddiamız bir tarafa, sanayide istihdam edecek insan dahi bulamayacağımız günlerle karşılaşacağız.

Birkaç gün önce Kayseri MÜSİAD Başkanı Ferhat Akmermer; “Kayseri sanayisi için önümüzdeki 5-10 yıl için en az 250 bin nitelikli göçe ihtiyacımız var” diye ezber bozan bir açıklama yaptı. Nüfus artışının istihdam ihtiyacını karşılamaya yetmediğini söyledi.

Suriyeli mültecilerle ilgili en büyük provokasyonlardan biri Kayseri’de diğeri ise Ankara’da yapılmıştı. Karanlık eller Ankara ve Kayseri üzerinden ülkeyi karıştırmak istediler ama muvaffak olamadılar. Oysa ne Ankara’da ne de Kayseri’de iş dünyası sokağı karıştırmak isteyenlerle aynı noktada buluşmuyordu. Bize ulaşan bir sanayici; “Abi yukarıya iletme imkanınız varsa, çalışacak adam bulamıyoruz. Sigorta, maaş, sosyal haklar her şey veriyoruz yine de kimse çalışmıyor. Suriyeliler de giderse fabrikaya kilit mi vuralım?” diye adeta kıvranıyordu. O günlerde mültecilerle ilgili estirilen menfi rüzgar ile sahadan gelen bilgilerin bir kafa karışıklığına yol açtığını itiraf etmeliyim.

Başını çektiği mülteci karşıtı eylemlerde Ümit Özdağ’ın vicdanları yaralayan tutumları, sokaktaki fakir bir mülteci kadınla sosyal medyaya düşen konuşmaları “insanlık öldü mü?” dedirtecek düzeydeydi.

Dün AREDA Araştırma’dan Yusuf Akın Bey ile bir hasbıhalimiz oldu. Toplumun, Suriyeli mültecileri tehdit olarak algılama yüzdesinin hızla düştüğünü söyledi. Bunun en önemli sebeplerinden biri de, ‘toplumu provake eden yaklaşımların son bulması’.

AREDA’nın ulaştığı sonuçlara göre, Esad rejiminin sona ermesini Suriyeli mülteciler yüzde 91’i aşan bir oranla olumlu buluyor. Türkiye’nin Suriye politikasını ise destekliyorlar. Suriye’ye dönmeyi arzulayanların toplamı yüzde 71’i aşıyor.

İtalya’da da negatif nüfus artışından kaynaklanan iş gücü açığı Asya ve Afrika’dan gelen mültecilerle karşılanıyor. Kayıt dışı çalışmasına göz yumulan hatırı sayılır miktarda yabancı en alt hizmetlerde istihdam ediliyor. Sorun çıktığında ise hiç bir resmi kaydı olmayan şahıs hemen sınır dışı ediliyor.

Haydi size bir bilgi daha vereyim.

Bölgemizde en fazla nüfus artışı olan ülkelerden biri kim dersiniz? Tabii ki İsrail. 70 yılda nüfusu 10 kat artmış. Şu an ülkede m2/nüfus oranı çok yüksek. Yayılma hedefinde olan siyonizm, arz-ı mev’ud coğrafyasını yönetecek bir nüfusu şimdiden planlıyor. Ve toplumsal inanmışlık bu hedefe odaklanmış vaziyette.

Türkiye bulunduğu coğrafyada varlığı hiçbir zaman kabullenilmiş bir ülke değil. Fırsat ele geçtiğinde Anadolu coğrafyasından sürülmek istendiğimizi tarihi hafıza adeta haykırıyor. Bu vatan toprağında kıyamete kadar sağlam durabilmemiz için nüfus artış hızımızın makul bir seviyede olması şart. Anadolu’nun tarih boyunca nüfus sorunu yaşaması sürekli ‘gaza’ ile yürüyen Osmanlı için de ciddi bir sorun kaynağı olmuştu. Rusya’ya mağlup olduğumuz savaşlarda asker sayısındaki yetersizlikler önemli sebepler arasındaydı.

Bugüne dönersek, 1960’lardan sonra gizli bir el nüfus artışımızı azaltmak için devreye girdi. Geldiğimiz noktada artık tehlike çanları çalıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın nikah şahitliği yaptığı her genç aileden ‘üç çocuk sözü’ alması boşuna değil.

2025 yılının “Aile Yılı” ilan edilmesi devletin farkındalığı artırması anlamında önemli. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın doğum yardımı ve evlenecek gençlere sağlanacak indirimler gibi farklı politikaları hayata geçirmesini takdirle karşılamak gerekiyor.

Ben de buradan bir çağrıda bulunmuş olayım.

Üzerinde durulması gereken asıl konu geleneksel aile yapımıza uygun bir evlilik ve aile mevzuatının yeniden hazırlanması. “İstanbul Sözleşmesi” gibi maceralardan ders alarak tabii.

Batı’nın değerlerine göre dizayn olmuş ekonomik, siyasi ve toplumsal sistemler bizi Batı’nın yaşadığı tecrübelere 20 yıl geriden ulaştırıyor.

Batı’nın çürümüş ahlakı, tükenmiş aile hayatı ve çökmüş toplum yapısına ulaşmayı hedeflemiyorsak evlilik ve aile müessesesini bütün boyutlarıyla geleneksel değerlerimizden alacağımız ilhamla yeniden masaya yatırmamız gerekecek. Gençliğe yönelik eğitim modellemelerinde emeği geçen biri olarak yaptığım tespit şudur. Gençler evlenmek istemiyor, evlilik yapmaya korkuyor.

Geldiğimiz noktanın müşahhas sonucu ise, nüfusu azalan bir Türkiye’ye doğru hızla sürükleniyor olmamız.

Refik Tuzcuoğlu / Yeni Akit Gazetesi

 

Yorumlar1

  • Semendire 1 ay önce Şikayet Et
    Durum çok vahim yeni nesil çocuğu konforunu önünde bir engel olarak görüyor bir çocuk yapıp ondan hazzını gideriyor sonra dünyayı gezeyim tatile gidiyim dünya zevkine düşüyor çocuğu yük olarak görüyor.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat