Gazze’nin sesini duyan var mı?
- GİRİŞ04.10.2025 09:49
- GÜNCELLEME04.10.2025 09:49
İstanbul yine beşik gibi sallandı. Kısa süren o sarsıntı, geçmişte yaşadığımız karanlık hatıraları yeniden canlandırdı.
17 Ağustos 1999’da yaşadığımız o dehşetli depremden miras kalan bir ses, beynimizin duvarlarında durmaksızın yankılanıyor.
Son depremle birlikte aklımıza yine o meşum soru düştü.
Bir umudu kovalayan, hayata tutunmayı yakalamak isteyen bir soruydu bu aslında: “Sesimi duyan var mı?”
Filistin davası, depremle birlikte beynimize kazınmış o seslenişi hatırlatır bendenizde.
Gazze’de katil İsrail’in katliamları altında yok edilen mazlumlar, aylardır “Sesimi duyan var mı?” diye feryat figan ediyor.
Bu soru, artık sadece bizim topraklarımızın hafızasını paralayan değil, tüm insanlığın ortak çığlığına dönüştü. Bu defa başka bir enkazdan, Filistin’den, Gazze’den, İsrail’in ağır bombardımanları arasında yerle yeksan olmuş binaların arasından yükseliyor.
Çocukların, kadınların, masumların üzerine yağan bombaların yarattığı o suni depremlerin altından, bir halk bütün dünyaya avazı çıktığı kadar bağırıyor: “Sesimi duyan var mı?”

İşte “Küresel Sumud Filosu”, bu soruya verilmiş bir cevap. Enkaz altındakine uzatılan bir el, zifiri karanlıkta yakılan bir ışık. Devletlerin sağırlaştığı, liderlerin kulaklarını tıkadığı bir dünyada, 47 farklı ülkeden yola çıkan o teknelerdeki vicdanlar, Gazze’ye doğru “Evet, sesini duyuyor ve geliyoruz!” diye haykırdı. Onlar kirli hesapları değil, insanlığın temiz vicdanını temsil ettiler.
Şimdi o ses, Sumud'un cesaretiyle dünyanın dört bir tarafında yankılanıyor. Londra’nın, Paris’in, New York’un sokaklarının “Sesinizi duyuyoruz!” diyen milyonlarla dolup taştığını İsrail medyası şok içinde izliyor. Aylar önce New York’taki Times Meydanı’nda, Manhattan’daki İsrail Başkonsolosluğu önünde ve Londra’nın merkezinde yapılan “intifadayı küreselleştirin” çağrıları, devletler nezdinde olmasa bile sivil halkta makes buldu.
İnsanlık tarihinin en acımasız katliamlarına şahit olan sivil vicdanlar, Gazze’nin feryadını kendi başkentlerinde yükselttiler. Zihinlerdeki abluka, denizdeki ablukadan önce yarıldı.
Necip Fazıl, Büyük Doğu’yu çıkarırken dergilerden birinin kapağında “başımıza kulak istiyoruz” diye seslenmişti. Her kulak her sesi aynı duyarlıkta işitmiyor. İnsanlık vicdanının sesi olmayı temsil eden o filonun listesine baktığımızda, acı bir gerçek yüzümüze çarpıyor. Aynı milliyete mensup bir kan taşıyan, aynı dine inanan ve yanı başındaki feryadı ilk önce duyması gereken Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Mısır, Sumud listesinde yok. Dünyanın vicdanı yollara düşerken, onlar sağır duvarların ardında kalmayı tercih etti. Bu, Arap diyarının en acı sessizliklerinden biridir.

Ve tam da bu vicdan seli yükselirken, bu sivil isyan küreselleşirken, bir “kurtarıcı” edasıyla Trump’ın “barış planı” sahneye çıktı.
Ancak bu, enkaz altındakine uzatılan bir el değil, onlara sunulan zehirli bir bal. Planın detaylarını incelediğinizde görüyorsunuz; içinde Filistin devleti yok, Kudüs yok, tehcir senaryosunun uygulanmayacağına dair net bir teminat yok, İsrail’in bir bahane ile tekrar saldırmayacağına dair kat’i bir garanti yok.
Anlaşma baştan sona adil bir yaklaşımdan yoksun. İnsani yardımın bile bir lütuf gibi pazarlık masasına konulduğu, amacı Gazze'yi kurtarmak değil, uluslararası alanda sıkışan katil Netanyahu’ya bir can simidi atmak olan bir tasfiye fermanı...
Bu fermanın zehri, sadece ‘yoklar’ listesinde değil, ‘varlar’ listesinde de gizlidir. Gazze’yi yönetmek için önerilen ‘Barış Konseyi’ne bir bakın: Irak’ı kana bulayan Tony Blair, Trump’ın damadı ve Abraham Anlaşmaları’nın mimarı Jared Kushner, İsrail yanlısı milyarderler... Bu barış konseyi aslında, Filistin direnişinin tasfiyesinden sonra bölgeyi Batı vesayetine tamamen teslim etmeyi hedefleyen ve Gazze’nin kaynaklarını sömürmek üzere atanmış bir kayyım heyetidir.
Peki, bu zehirli bal neden şimdi sunuluyor?
Çünkü Netanyahu küresel ölçekte duvara tosladı. BM kürsüsünde boş salona konuşması, küresel protestolar ve en önemlisi Sumud Filosu’nun yarattığı vicdan dalgası, İsrail’in meşruiyetini sıfırladı. Bu plan, can çekişen bir caniye zaman kazandırmak, ‘Bakın barışı onlar istemiyor’ diyerek başlayacakları yeni katliamlara zemin hazırlamak için ortaya atılmış bir oyun.
Bölge ülkeleri her yönüyle yorgun. Hamas’ı başlarına bela açan bir çıbanbaşı olarak görüyorlar.
Arap hanedanlarının hesabını zorlaştırıyor Hamas.
Londra’da İsrail’i protesto edebilirsiniz ama bu ülkelerde asla size izin vermezler.
Çünkü ABD ve İsrail ittifakına karşı direnecek kudreti damarlarında hissetmiyorlar. Şimdilik en kolay ve en zahmetsiz olanı “sarı öküzü teslim etmek”. İleride ne mi olur? İlerisi Allah Kerim.
Bugün yol ayrımındayız. Gazze’nin “Sesimi duyan var mı?”çığlığına kimin ne cevap vereceği, tarihe düşecek bir not olarak ortada duruyor.
Refik Tuzcuoğlu / Yeni Akit Gazetesi
Yorumlar1