Haydutlar Çağı
- GİRİŞ27.12.2025 09:51
- GÜNCELLEME27.12.2025 09:51
2025’in sonuna geldik. Elimizde takvim yaprakları bitmiş bir yıl, bir de çivisi çıkmış bir dünya haritası var. Geride bıraktığımız 12 ay, uluslararası ilişkilerde "kaba gücün" yeni norm olduğu bir milat olarak tarihe geçti. Adeta modern bir Ortaçağ’dayız.
Bir taraftan düşmanlığın da ihanetin de aleni yaşandığı; diğer taraftan çok bilinmeyenli denklemlerin hakim olduğu bir atmosfer var. Var olduğu bilinen ittifaklar pamuk ipliğine bağlı. NATO’nun akıbeti belirsiz; her an yeni ittifaklar gelişebilir ya da var olanlar bir rüzgarla dağılabilir.
Böyle puslu bir havada Türkiye, şu veya bu küresel grubun yanında durmaya zorlanıyor; hatta oldubittilerle bir maceraya sürüklenmek isteniyor. Küresel akıl, "Avrupa karışacağına Karadeniz karışsın" hesabında. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı arifesindeki kara bulutlar gibi... Şimdilik Türkiye’nin güçlü liderliğiyle hassas bir denge tutuluyor.
Kurumsallaşmış Haydutluk
Ancak bu dengenin etrafındaki dünya hızla değişiyor. 2025, İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin fişinin çekildiği yıl oldu. Washington, Trump’ın dönüşüyle "küresel jandarma" rolünü bırakıp, "küresel tahsildar" rolüne büründü.
Avrupa ise Almanya’da Merz döneminin başlamasıyla "zoraki bir militarizme" yönelse de, ABD koruması olmadan stratejik bir hiç olduğunun farkında. Ukrayna-Rusya Savaşı ve ABD tarafından yalnız bırakılmış olma hissiyle Kıta Avrupa’sının kafası karışmışken, asıl savaş ABD ve Çin arasında derinleşti. 2025, dünyanın "tekno-bloklara" bölündüğü, çip ve yapay zekanın nükleer başlıklardan daha caydırıcı hale geldiği bir "dijital soğuk savaş" yılı oldu.
Bu güç savaşlarının fonunda ise "iklim krizi" sessizce haritaları zorluyor. Her geçen yıl eriyen buzullar yeni ticaret yolları ve kaynak savaşlarını tetikleyecek, artan kuraklık "iklim mültecileri" dalgasını ülkelerin kapısına dayayacak. İnsanlığın muhteris kural tanımazlığı, yine aynı insanlığın çizdiği sınırlardan intikam almaya başladı bile.
Hedef Şaşırtmaca Bitti
Ortadoğu’da ise İsrail, 2025’te "Büyük İsrail" hayalini saklamayı bıraktı. Gazze katliamları, Batı Yaka’yı ilhak açıklaması ve Lübnan saldırılarıyla niyetini açık etti. Ancak asıl tehlike bizim için başkadır: Siyonist akıl, Türkiye’nin bölgesel gücünü ve Pakistan ile yakınlaşmasını artık Algemeiner gibi yayın organlarında açıkça "yeni düşman cephe" olarak kodluyor. Hedef şaşırtmacalara kanmayalım; namlunun ucu nihayetinde Anadolu’ya bakıyor.
Suriye’deki Makyajlı Tuzak
2025’in en kritik gelişmesi ise güney sınırımızda yaşandı. Suriye’de kartlar yeniden dağıtıldı. Bir geçiş yönetimi, Ahmed Şara liderliğinde sahneye çıktı. Dışarıdan bakıldığında "Esed sonrası yeni bir sayfa" Türkiye’nin desteğiyle açıldı. Ancak büyük bir stratejik tuzakla karşı karşıyayız.
Küresel güçler, "SDG’nin Suriye entegrasyonu"na dair yaptığı mutabakatı görmezden gelip, SDG/PKK unsurlarını özerk yapıda "meşru bir siyasi ve askeri aktör" olarak yeni sisteme monte etmeye çalışıyor.
2025’i, "rejim değişti, sorun bitti" rehavetiyle okursak, 2026’da güneyimizde kravat takmış bir terör garnizonuyla uyanırız. ABD’nin himayesinde sürdürülmek istenen bu proje, teröristanı "özerk bölge" kılıfıyla yasallaştırma girişimidir. Türkiye’nin 2025’teki en büyük mücadelesi sahada bu oldu, 2026’da da masa başında bu olacak.
Aile ve "Milli Teyakkuz"
Dışarıda bu fırtınalar koparken, içeride de 2025 kolay geçmedi. Ekonomik koşullarla mücadele edilirken, daha vahimi sosyal dokumuzdaki erimeydi. Aile kurumunun zayıflaması, nüfus artışının düşmesi ve gençliğin savrulması, en az sınır güvenliğimiz kadar hayati bir "beka" sorununa dönüştü.
Savunma sanayiinde devrim niteliğindeki atılımlarımız, göklerde yerini sağlamlaştıran teknolojilerimiz, denizlerdeki hakimiyetimiz bize büyük bir özgüven verse de, "iç cepheyi" tahkim etmekten başka çare yok.
Daha Çetin Geçecek
2025 Z Raporu bize şunu söylüyor: Dünya, "hukukun gücü"nden "gücün hukuku"na resmen geçiş yapmıştır.
Teknoloji savaşları, Trump’ın çağdaş korsanlık sistemi, Putin’in yayılmacılığı, İsrail’in saldırganlığı, Suriye’de kurulmak istenen tuzak ve iklim krizinin artan etkisi; 2026’nın çok daha çetin geçeceğini gösteriyor. Türkiye, bu fırtınalı denizde rotasını "stratejik akıl" ve "milli birlik" ile korumak zorunda. Rehavete kapılacak tek bir saniye yok. Jeopolitiğin masada kalemle değil sahada kanla çizildiği dönemlerden geçiyoruz.
Refik Tuzcuoğlu / Yeni Akit Gazetesi
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol