Kürdistan realitesi

  • GİRİŞ10.09.2014 09:27
  • GÜNCELLEME10.09.2014 10:20

1990’lı yıllarda Kürt realitesi mahcup bir şekilde tanındı ancak “Kürt siyasi hareketi realitesi”, diğer bir deyişle “Abdullah Öcalan ve PKK realitesi” ile yüzleşmekten kaçınıldığı için sorunlar bitmek bilmedi. 2000’li yıllarla birlikte, AKP hükümetinin yürüttüğü çözüm süreçlerinde bu eşik de aşıldı: Gerek Öcalan, gerekse PKK, kimi zaman doğrudan, kimi zaman da dolaylı olarak muhatap alındı ve olumlu anlamda belli bir noktaya gelindi. Bugünse bambaşka bir realiteyle karşı karşıyayız. Buna kısaca “Kürdistan realitesi” diyebiliriz. Şöyle ki, Türkiye’deki Kürt sorununu, Kürtlerin yaşadığı diğer coğrafyalarda, yani Irak, Suriye ve İran’da yaşananlarla koordineli bir şekilde ele almadan çözebilmek mümkün gözükmüyor. 
 
Aslında “Kürdistan realitesi” öteden beri söz konusuydu ancak ihmal ediliyor, önemsenmiyor ve unutturulmak isteniyordu. Fakat (IŞ)İD olgusunun beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmasıyla birlikte kimsenin bir mazereti kalmadı. Zira (IŞ)İD Irak ve Suriye’de Bağdat ve Şam yönetimleriyle olduğu kadar, hatta son günlerde onlardan daha sık ve güçlü bir şekilde Kürtlerle savaşıyor. Dolayısıyla (IŞ)İD’i bölgeden kazımak isteyen ABD’nin öncülüğündeki Batılı güçlerin muhtemel müttefikleri arasında Kürtler birinci sırada yer alıyor. Ve Kürtler sadece Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ve ona bağlı peşmerge güçlerinden ibaret değil. Uzun bir süredir Suriye’de, bir süredir de Irak’ta (IŞ)İD’e karşı hayli etkili bir şekilde savaşan YPG ve Irak’ta Kandil’den gelip Irak Kürdistanı’nın değişik bölgelerinde peşmergelerle birlikte saf tutan HPG, daha önemlisi onların siyasi kolları olan PKK ve PYD de bir şekilde, açık veya örtülü, doğrudan ya da dolaylı olarak, yeni oluşacak koalisyonda yer alacağa benziyor.
 
PKK’nın artan prestiji
 
Tam da bu noktada bazı notlar düşelim:
 
* PKK Suriye ve Irak’ta (IŞ)İD nedeniyle birdenbire öne çıktı ve özellikle Batı’daki “terörist” algısını büyük ölçüde kırmaya yöneldi. Gidişat PKK’nın kısa süre içerisinde Batı nezdindeki meşruiyet sorununu büyük ölçüde aşabileceğine işaret ediyor.
 
* PKK’nın (IŞ)İD’e karşı savaşı, onu diğer ülke Kürtleri nezdinde prestijinin artmasına da neden oluyor.
 
* Yine aynı şekilde (IŞ)İD’in PKK ile KBY arasındaki mesafenin azalmasına neden olduğunu görüyoruz. Öyle ki oluşan olumlu atmosferden hareketle Öcalan’ın ısrarla gündeme getirdiği “Kürdistan Ulusal Konferansı” için Erbil yönetimine daha güçlü bir şekilde baskı yapılıyor.
Kürt siyasi hareketinin daha da güçlenmesine yol açan bütün bu gelişmelerin bir şekilde Türkiye’de siyasi iktidarı kaygılandırdığı da muhakkak. Örneğin Kürtlerin (IŞ)İD’e karşı daha etkili olabilmeleri için Batı ülkelerinden silah ve askeri eğitim almaları gündemde, fakat Ankara özellikle ağır silahların PKK’nın eline geçmesinden endişeli. Ama daha büyük bir endişe PKK’nın bu yolla bir ”bölgesel güç”e dönüşmesi.
 
Yarım kalanı tamamlamak
 
İşte bu nedenle Türkiye’nin önündeki acil sorununun “Kürdistan realitesini tanıma” olduğunu ileri sürüyorum. Eğer Ankara Kürt sorununa bölgesel ölçekte bakar ve kendi çözüm sürecini bu perspektifte yeniden gözden geçirirse (IŞ)İD ile birlikte bölgedeki dengelerin altüst olmasından zarar görmez, hatta kârlı da çıkabilir. Ancak bu hükümetin yalnız başına yapabileceği bir şey değil. Kürt siyasi hareketinin de olaylara “kazan-kazan” açısından bakması ve adımlarını Ankara ile koordineli bir şekilde atması gerekiyor.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat