AK Parti, içindeki “Yapma Gülleri” Ayıklamalıdır

  • GİRİŞ20.08.2015 10:46
  • GÜNCELLEME20.08.2015 10:46

Bu toprağın cefasını biz çektik

Sefasını eller sürdü yıllarca

Savaştan savaşa bizimdir vatan

Barışta sahibi değişir oğul

deniyorsa da biz aldırmayalım ve seçim sathı mailine girdiğimiz şu günlerde, Namık Kemal’e kulak verelim: 

“Bahis-i şekva hüznü umumidir Kemal

 Kendi derdi gönlünün billâh gelmez yâdına”

Siyaset pek çok kişi için büyüleyici bir meslek; aşk, ihtiras, haset ve öfke ile kalpleri karartır, gözleri kör eder. Aslında kulaklar da sağır olur bu insanlarda ama biz yine de görevimizi yapalım ve dışarıdan bakarken daha iyi görüldüğüne inandığımız bazı şeyleri hatırlatalım.

Hoş, “Bu, hep boşa giden hatırlatmalardan yorulmadın mı?” diye sorulsa, “Hayır” diyecek halimiz de yok doğrusu. Ama ortada yeni bir durum, yeni bir lider ve bu liderin babaannesi “Hacıkızı Ebe’nin sözleri var: 

Dünyalar ayağına gele. 

Herkes sana akıl danışa. 

Büyük adam olasın, 

Halka hizmetkâr olasın. 

Oğlun ola ordu olasın,

Kızın ola oba kurasın. 

Doğal lider Sayın R.T.Erdoğan, 2007’de, partisinin misyonunu şu cümlelerle açıklamıştı: “AK Parti, bu ülkede yaşayan her insana, meşru olan her fikre, her inanca, her ideale aynı yakınlıkla duran, kendini toplumun parçaları ile değil, bütünüyle ifade eden bir merkez partisidir… Demokrasiye, adalete, insan hak ve özgürlüklerine, laikliğe, sosyal hukuk devletinin gereklerine, bu ülkenin gelecek ideallerine yürekten bağlı ve sevgisini bu ülkenin bütün renklerini severek gösteren bir anlayışın, bir duruşun sahibidir… Çıkılan bu uzun ince yolda Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili olmak ya da valilikten kaymakamlığa kadar herhangi bir seviyede atanmış bir makamda olmak gerekmiyor.”

Sanıyorum ki, Erdoğan’ın o konuşmasında temas etmediği ama milletin AK Parti’ye yüklediği başka görevler de var. Bunlar, belki de o yıllardan bu yana daha çok şekillenmiş, daha çok ihtiyaç duyulur olmuştur: Devletin din ile ilişkisi ve modern hayatın İslam’a göre yeniden inşa edilmesi; ülkemizin bölgemizde ve dünyada daha etkin bir siyasi güç haline gelmesi.

Bu bağlamda, Laiklik ile (daha çok barbar-ham-kaba-softa anlamında) selefi inanç arasında sıkıştırılan insanımız; AK Parti’nin dünyaya açık ve Batı kurumlarıyla entegre ama kendi değerlerimize, köklerimize bağlı, bu anlamda “ahirete de açık” olmasını istiyor. Özellikle de “ahirete açık olma” noktasında, emir olunduğu üzere “samimiyet” bekliyor. Büyük Osmanlı’nın mirasçısı olan saygın bir devletin saygın vatandaşı olmayı arzuluyor. ABD ve Batı’nın askeri, stratejik ve ideolojik hedefleri ile paralel giden siyaseti ve alamet-i farikaları yok edilmiş bir dini reddediyor. 

Evet, milletin kafasındaki, gönlündeki AK Parti misyonu budur. 

Peki, şimdiye kadar bunun gereği yapıl(abil)di mi? “kesinlikle hayır” demek elbette yanlış ve haksızlık olur ama “yüzde yüz evet” demek de kanımca mümkün değil. Her ne kadar yerli, yabancı bütün hain ve hayırsızlar her türlü engeli çıkardılarsa da, son yıllarda parti içinde bir bozulmanın katkısı olduğunu söylemek durumundayız.

Mesela; “saf-dindar” gelmiş ama “reel politiğin tezgâhında” gözünü açmış(!), alıma ve satıma uygun, “meta olmuş” insanlar türemiştir. Bu meyanda temizliğe, dürüstlüğe dair sorgulamaların cevapları, yeterli verilememiştir. Haksızlığa, yolsuzluğa, rüşvete, torpile, nepotizme karşı çıkma konularında milletin kalbi mutmain edilememiştir. “Olmayan şeyin ispatı mı olur” denmiş ama olan şeyler için de gözle görülür bir müdahale yapıl(a)mamıştır. Başlardaki o siyaset üretme, demokratikleşme ve hizmet etmedeki dinamizm kaybolmuştur.

Bütün bunlar AK Parti’ye yüklenen, “bu misyonu layıkıyla yerine getireceğine dair inancı” örselemiştir.

Evet, artık netleşti ki yakında “seçim tekrarı” yapılacak ve AK Parti, milletin omuzlarına bindirdiği bu yükle yarışa girecek. Bu ülkenin geleceği için eli mahkûmdur; tek başına iktidar olacak ve misyonunun gereğini yerine getirecek!

Ama bunun için, bir şeylerin temelden değiştirilmesi gerekiyor.

Öncelikle, çok daha sağlam bir ekip oluşturulmalı, yaşanılanlardan edinilen tecrübe ve bilgi birikimi ile her şey yeniden tanımlanmalı, vatandaş nezdinde güven tazelenmelidir.  

“Aynı listeyle seçime gireriz, şu andaki ülke konjonktüründe, nasılsa 3-4 puan daha fazla alırız ve tek başına iktidar oluruz” kolaycılığından kaçınılmalıdır.

Temayül yoklamaları atıldıkları çöplükten çıkarılmalı, halkın sesine kulak verilmelidir. Bu noktada, parti içindeki vesayet kırılmalı, liyâkata önem verilmeli, kayırmacılık önlenmelidir. 

Yapma güller, devşirmeler, GDO’lu ithal ürünler yerine, davanın cefakârları tercih edilmeli; biraz da onların ölmesine(!), pardon, hizmet etmesine imkân tanınmalıdır.

“Herkese laf yetiştirmeye çalışan sıradan bir parti” görünümü yerine, “işin sahibi ve sorumlusu tavrı, ağır abi rolü” benimsenmelidir. Bu bab’da, erdemli insanlarla çoğulculuk, şeffaflık, adalet, barış, hak ve özgürlük temelinde birliktelik oluşturulabilinmelidir.

Sayın Davudoğlu’nun “Devlet, vatandaşlarına şefkat yönüyle davranmak durumunda ama kudret olmadan şefkat olduğu zaman acziyet oluyor. Şefkat olmadan kudret olduğunda ise zulüm oluyor.” sözünün gereği yerine getirilmelidir.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat