Batı dünyasının geleceği Türklerin elinde

  • GİRİŞ04.10.2022 08:16
  • GÜNCELLEME04.10.2022 08:16

Batı’da Yunanistan’ın provokatif hamleleri dikkat çekiyor. Ege’de adaları silahlandıran Yunanistan, bölgedeki tezlerine uluslararası destek bulmak için provokatif hamleler yapıyor. Bir yandan da ABD’nin topraklarında askeri üs kurmasına izin veriyor. Ukrayna-Rusya savaşı devam ederken Türkiye, Suriye’de PKK terör örgütüne operasyon için hazırlıklarını sürdürüyor. 

“PKK’yı bitirmeye hazırlanan Türkiye’ye Yunanistan kartı” yorumlarına neden olan ada krizi, bu kez ABD’nin de içinde olduğu bir soruna evrilmeye başladı. Adaları uluslararası hukuka aykırı olarak silahlandıran Atina yönetiminin ABD ve AB üzerinden Türkiye’yi köşeye sıkıştırma girişimi bir plan dahilinde işleniyor.

Son zamanlarda NATO merkezli istihbarat birimleri, eylemsel alana giren Türkiye’nin cezalandırılması için Batı merkezli radikal kararlar alıyor. Modern çatışmaların şekli değişse de terörizm sürekli gelişen bir sınama haline geliyor. Çok boyutlu ve kapsamlı tehdit ortamı da müşterek savunmaya yönelik eş güdümlü ve sağlam girişimlerde bulunulmasını zorunlu kılıyor. NATO örneğine baktığımızda ittifakın terörle mücadele (TEM) alanına katkılarının hem kavramsal hem de pratik açıdan çok geniş olduğunu görürüz.

Bunun NATO, Avrupa Birliği (AB) veya bir başka çatı altında yapılması mümkündür. ABD’nin NATO kapsamındaki sorumluluklarını yalnızca müşterek savunma misyonuyla sınırlı olmak kaydıyla yerine getirmeye karar vermesi halinde Avrupalılar, Türkiye’nin bölgesindeki kriz yönetimi faaliyetlerinde Ankara’dan daha çok yardım ve destek almaya ihtiyaç duyacaktır.

Türkiye’nin kendine yer bulmaya çalıştığı yeni jeopolitik düzende, milli güvenliğini, ulus devlet özelliğini kaybetmemesi de gerekiyor. Yeni jeopolitik düzende ulus devlet olma özelliğini terk etmek, birçok ülkenin başına gelen bir şeydir. Buna karşın uygulanma ihtimali olan böl ve yönet politikalarına karşı dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü Türkiye, konum itibari ile risklerin göbeğinde yaşamaktadır. Batı ve Avrasya merkezinde sıkışan Türkiye’nin çözüm merkezli politika yürütmesi elzemdir. Buna uygun jeopolitik stratejiler geliştirilmeli ve bu alanda yeni uzmanlar yetiştirilmelidir. 

Türkiye’nin günümüzde yenilenme aşamasında olan jeopolitiğini, teknoloji ve uzay bilimiyle destekleyen savunma sanayisini çağın koşullarına endekslemeliyiz. Bugün Batı’nın Anglosakson gelenekleriyle güvenlik doktrini planlaması, Batı açısından ikili bir ortamın inşasını ifade etmektedir. Bu durumda Batı’nın güvenliğinin İngilizlerin elinde olmasının bir anlamı da Batı’da yeni kaygılara yol açmaktadır.

Bu noktada Türkiye’nin jeopolitik konumu da ortaya çıkmış oluyor. Türkiye, bütün Türk Dünyası’nın merkezi olduğu olgusunu daha da güçlendirmelidir. Mackinder’e göre kesin dünya hakimiyetinin yolu, öncelikle Doğu Avrupa’ya hakim olmaktan geçer. Bu sebeple Türkiye bir Doğu Avrupa komşusu olarak, coğrafi konumunun öneminin farkındalığı ile hareket etmelidir. Tarihi ve kültürel zenginliği bakımından derinlik arzeden Türkçe, ortak konuşulan bir dil olarak NATO ve Birleşmiş Milletler bünyesinde kullanılabilir, zengin bir dil olarak bilinmelidir. 

Jeokültür bileşimde her ne kadar Türkiye’nin kültürel zenginliği tam olarak ölçülememiş olsa da, bu kapasite yönlendirici niteliktedir. Kendi içindeki huzursuzluklarla uzun yıllar mücadele etmiş olan Türkiye, bu huzursuzluklara sebebiyet veren dış güçlere karşı da mücadele vermiştir. Bu bağlamda milli birlik ve beraberlik adına gereken faaliyetler yürürlüğe konmalıdır.

Özel jeostratejik konumu ve geniş ekonomik potansiyeliyle Türkiye’nin AB’ye üyeliği, somut fayda getirecektir. Türkiye’nin coğrafi konumu, beşeri kaynakları ve Avrasya’ya olan ekonomik yakınlığı, geleceğin küresel gücü olma yanlısı olan AB’nin dikkatinden kaçmamalıdır. Çünkü bütün bu olanaklarına AB, ancak Türkiye birliğiyle kavuşabilecektir. Aksi olası bir durumda Türkiye’nin Rusya, Çin ve Hindistan’la yapabilme potansiyeli olan bir güç birliğinin, AB için herhangi bir faydası olmayacaktır. 

Avrupa’nın güvenliğinin Türkiye’den geçtiğini kimse unutmamalıdır.

Sonuç olarak Türkiye’nin, coğrafi olarak bir köprü, kültür bakımından bir merkez, ekonomik açıdan bir geçiş ve Japonya Başbakanı Shinzo Abe’nin de bir konuşmasında belirttiği gibi, stratejik ve jeopolitik açıdan bir “kanat” bölgesidir.

Türkiye’nin bekası, millî birlik ve bütünlüğü için gereken onurlu ve dik duruş, gereken her durum ve şartta gösterilmeli; millî menfaatlerimize zarar veren her şeye tereddütsüz tavır alınmalıdır. Türkiye, toplumsal dayanışmayı sağlayıp, jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomik özelliklerini sinerji oluşturacak bir şekilde kullanarak, yeniden oluşturacağı medeniyet kavramları ve değerleri ile milli gücünü taçlandırabilirse, merkez ülke konumunu güçlendirir ve bölgesinde cazibe merkezi haline gelerek mazlum milletlerin umudu olmaya devam eder. 

Dolayısıyla Türkiye’ye büyük ufukları göstermeye, çıtayı yükseltmeye yarayan hedefler “hayal” olarak görülmemelidir.

Vesselam...

YENİ AKİT

Yorumlar1

  • Mustafa 1 yıl önce Şikayet Et
    Bizi 20 senedir kapısında bekleten AB almak eğer bizi isteseydi ve sizin gibi düşünseydi çoktaaan alırdı. Öyle olmadığına göre hala AB AB denmesini normal bulmuyorum. AB nin beklentileri ve isterleri farklı ve artık miyadını da doldurmuş durumda. ABD nin dümen suyunda bir AB nin de ne halde olduğunuda görüyoruz bu kış onlar için oldukça sert geçeçek. Bizim artık kendi ayaklarımızın üzerinde durduğumuz ve kendi çoğrafyamızda sözümüzün geçtiği yeni bir dünya düzeni geliyor ve Yeni yüzyıl bizim yüzyılımız olacak inşallah.
    Cevapla Toplam 6 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat