Ortodoks mu Protestan mı olacağız?

  • GİRİŞ18.10.2022 10:55
  • GÜNCELLEME18.10.2022 10:55

Son zamanlarda kültür turizmi adı altında misyonerlik faaliyetlerinin arttığını görüyoruz. Neden sorusuna gelince… Başta Yunanistan olmak üzere birçok ülke vatandaşı ülkemize geldiği gibi bizden başka ülkelere de turizm turları düzenlenmektedir. Ancak bizdeki turizm bir istila programına doğru yol alıyor. Bunun sosyolojik geçmişi, Türkiye açısından bir açmaz olarak yorumlanmalı… İngiliz ve Amerikan Protestan aklının Osmanlı üzerinde uyguladığı misyonerlik faaliyetleri, bugün Türkiye coğrafyasında da yeniden uygulanıyor.

Protestanlık, tarihi süreç içerisinde Almanya başta olmak üzere İsviçre, İngiltere ve ABD gibi birçok ülkede güç kazanarak teşkilatlandı. Bu güç ve teşkilatlanma ile birlikte Protestanlar, bir “dinî hareket” haline gelen ‘Protestanlığı yaymayı’ ve daha fazla taraftar bulma amacını faaliyete dökmüştür. 

Dünyanın her yerinde taraftar edinme faaliyetlerine devam eden Protestanlar, Anadolu’yu da ihmal etmemiş ve yayılma alanı haritasına dâhil etmişlerdir.

1820 yılında İzmir Limanı’nda Anadolu topraklarına ayak basan Protestan misyonerler, ilk olarak Yahudilere yönelik faaliyetlerde bulunmuş ancak Yahudilerin Osmanlı düzeninde ibadet ve geleneklerini uygulama yönünden dinî bir bütünlük arz ettiğini fark etmişlerdir. Misyonerlerin Yahudiler üzerindeki faaliyetleri başarısızlık ile sonuçlanmış ve Yahudiler, bilinçli bir toplum olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir.

Protestan misyonerler, 17. yüzyıldan itibaren Gregoryen Ermeniler üzerinde yürütülen Katolik misyoner faaliyetleri neticesinde mezhep değiştirerek Katolikleşen bir kısım Ermeni’den cesaret alarak kendilerine yeni hedef kitle olarak Gregoryen Ermeni toplumunu seçmiştir.

Anadolu’da “Protestan Ermeni Milleti”nin oluşumu, çaba verilmiş bir sürecin sonucudur ve birçok sebebe dayanmaktadır. Bu sebepler arasında, XIX. Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Osmanlı Devleti’nin ve Ermeni toplumunun genel/siyasî yapısı, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere yabancı bazı devletlerin siyasî politikaları önemli yer tutmaktadır.

Osmanlı Devleti’nin ABD’ye karşı olan ılımlı tutumu ve ABD başta olmak üzere, İngiltere gibi devletler ile yapılan ticaret antlaşmaları, emperyalistlerin işini kolaylaştırmıştır. 

Yabancılara tanınan ticaret hakları, kendi dil ve dininde ibadet edebilme hürriyeti, buna karşılık Anadolu halkının eğitimsiz ve yoksul olması, sağlık hizmetlerinden asgari düzeyde yararlanması gibi sebepler gerekçe gösterilerek, emperyalist devletlerin bölgedeki gücü de önemli oranda etkilenmiştir.

Bunun sonucu olarak misyonerler, Osmanlı Devleti yönetiminde kendi inançları ve politikalarını benimseyerek “cemaat/topluluk” arayışına girmiştir. Bu arayış sonucunda Ermeniler potansiyel toplum olarak belirlenmiştir. Ermeniler arasında “yeni bir cemaat” oluşturmada gerekli zeminin sağlandığını görebiliyoruz.

Bu açık örnekler üzerinden yakın zaman dilimine gelelim… Son zamanlarda Yunanistan’da kültür turizmi adı altında horon gecelerinin düzenlendiğini, bazı programlarda siyasi atıflar yapılarak, Türkiye karşıtı propaganda merkezleri kurulduğunu gözlerden kaçırmamak gerek. 

Karadeniz bölgesinden bazı gençleri marjinal sol örgütlerle birlikte Yunanistan, Kıbrıs gibi yerlere götürüp sosyal etkinlik adı altında Rumlaştırma faaliyetleri üstlenildiğini görmekteyiz. Bu gençler için düzenlenen gecelerde halk dayanışması adı altında köklerinin kaybettirildiği iddia edilerek, sahnede tüm gözler üzerlerindeyken takdir edilmeleri göze çarpıyor. Sözde bazı aydınların bu topluluğa destek vererek halkların dayanışması adı altında yaptığı bu gibi etkinlikler bu topluma yabancı değildir. 17. yüzyılda Osmanlı üzerinden yürütülen bu faaliyetler günümüzde de tekrar edilmiş oluyor. 

Karadeniz ve bazı doğu illerinde yapılan misyoner faaliyetleri daha da ağır basıyor. Ermenistan’ın, Avrupa desteği ile kurulan bazı derneklerle birlikte ciddi bir çalışma içinde olduğu görülmektedir. Açık kayıtlara baktığımızda birçok dernek ve vakfın birtakım kültürel ve dini değişim faaliyetleri yürüttüğünü görüyoruz. Ermenilerin Karadeniz ve Doğu Anadolu’da yoğunlaştırdığı misyoner faaliyeti mercek altında tutulmalıdır. 

Ermenistan’da bazı eğlence merkezleri, Karadeniz’deki önemli aileleri bölgeye davet ederek şarkılar ve eğlence eşliğinde propaganda faaliyeti yürütüyor. İyi analiz edilmesi gereken bu etkinliklerde önce hedef aile belirleniyor.

Daha sonra aileye kökenlerinin Ermeni olduğu iletiliyor. Birilerinin ilettiği bilginin beraberinde propagandaya uygun senaryolar uygulanmaya başlanıyor. Ve arkasından gelen açıklamalarla amacına ulaşan misyonerler peş peşe oyunları kuruyor. Geceye katılan ailenin aslında köklerinin Ermeni, Rum vs. olduğuna dair sonuçların açıklanması geceye damga vuruyor. Arkasından gelen açıklamalar; Osmanlı’yı aşağılama, Türkiye’ye hakaret… İşte kültür turizmi dedikleri misyonerlik faaliyetlerinin altında bunlar yatıyor.

Daha açık konuşacak olursak, Doğu ve Güneydoğu’da oynanan oyunun tekrarı sahneye alınmış durumda. Yeni oyun sahneleri test ediliyor. Ermenilerin halaylarından biri de çepki oyunudur ve kendilerine yakın toplulukları bulmakta sıkıntı çekmemektedirler. Rumların horon oyununu, Karadeniz gecelerini Atina’nın göbeğinde her gece sergilemek, bir aklın işidir. 

Kendilerine yakın olan Karadeniz’deki ailelerin peşinden koşup etkinlikler düzenleyen “kültür turizmcileri”, misyonerlik faaliyetinden başka bir görev üstlenmemiştir.

Vesselam…

YENİ AKİT GAZETESİ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat