Türkiye SAAB'ı neden almalı?

  • GİRİŞ01.01.2012 10:59
  • GÜNCELLEME01.01.2012 10:59

Sanayi ve Teknoloji bakanımızın “Dünyada pek yaygın değil, bilinmiyor” dediği SAAB nedir, nasıl bugünlere gelmiştir?

SAAB Svenska Aeroplan Aktiebolaget” (İsveç Havacılık Limited Şirketi) 1937 yılında İsveç’in küçük bir kasabası olan Trollhattan’da bir kamu şirketi olarak kuruldu.

 

Askeri teknolojiler, yolcu ve savaş uçakları, radar sistemleri üreten bir şirket olarak çalışmaya başladı.

Firma, 1947 yılında otomotiv bölümünün kurulmasıyla birlikte “SAAB 92001” adındaki ilk otomobilini üretti.

1968’de kamyon ve tır üreten “Scania” firmasıyla birleşti.

Bu yıllarda Avrupa’nın ve Dünya’nın en güvenli otomobillerini, kamyon ve tırlarını üretti.

Firmanın otomotiv bölümünün %51’i, 1990’lı yılların başında Amerikalı üretici General Motors (GM) tarafından satın alınınca SAAB el değiştirdi. 2000 yılındaysa bütün hisseleri GM’ye geçti.

2007’de 60. Yılını kutladığında tam 60 ülkede temsilciliği bulunuyordu.

GM, 2009’da dünya çapındaki krizin de etkisiyle zor durumda kaldı. Aynı yıl, SAAB’ın iflas talebini ilan etti.

Hollandalı süper lüks otomobil üreticisi “Spyker” ve yine İsveçli spor araba üreticisi “Koenigsegg”in satın alma girişimleri sonucu, SAAB Otomotiv’in yeni sahibi 2010 yılı başında “400 milyon dolar” karşılığında “Spyker” oldu.

Spyker’la yeniden üretime başlayan firma ekonomik çıkmazı aşamadı ve yeniden satışın eşiğine geldi.

Çok kısa özetle böyle…

Turbo motorun ve ısıtmalı koltukların öncüsü

Bugüne kadar 4 milyon’dan fazla otomobil üreten, ilkleriyle, Porsche’den BMW’ye birçok markaya teknoloji satan, sadece tek bir modelini geliştirme aşamasında bile yasal olarak 15 olmasına rağmen yaklaşık 75 farklı çarpışma konfigürasyonu deneyebilecek kadar insan güvenliğini önemseyen, hız, performans ve konfor bakımından akıllara hayranlık veren otomobillere imza atan bir firma nasıl oldu da bu hale geldi, farklı bir tartışma konusudur elbette.

Bugün tartıştığımız konuysa SAAB’ın satın alınması ya da alınmaması üzerinedir.

Lüks ya da orta sınıf belki yüzlerce otomobil kullanan bir otomobil meraklısı olarak SAAB’ın bende bıraktığı tesiri yazıyla anlatmam mümkün değildir. GM bünyesinde iken Türkiye’ye gelen her modeli ortalama bir hafta süre ile kullanıp deneme şansım olmuştu. Çevremdekiler bir SAAB hayranı olduğumu iyi bilirler.

Otomobilin içinde hissettiğiniz güven duygusu, harekete geçme ve durma refleksleri arasında yaşattığı yüksek tatmin, gaz pedalına dokundukça motordan gelen harika tını, bir SAAB otomobilin verdiği heyecanı anlatmak için söylenebilecek sadece bir kaç söz.

Evet, SAAB Türkiye’de çok bilinmiyor. Bu, markayı elinde bulunduranların üretim ve pazarlama stratejilerinin bir sonucu. Oysaki Avrupa ve Dünya bu markayı iyi biliyor ve SAAB’a güveniyor.

Örneğin SAAB’ın klasik 900 kuşağı, 1978 ile 1993 yılları arasında 48.888’i “Convertible” olmak üzere toplam 908.817 adet üretilmiş ve o yıllarda Avrupa’da en çok satan otomobillerden biri olmuştur.

James Gardner tarafından yazılan ilk üç romanda, efsane kahraman ajan 007 James Bond’un kullandığı araçta bir SAAB 900 Turbo’dur. Kitapta otomobil. “Silver Beast” (Gümüş Canavar) olarak anılıyordu.

SAAB’ın yeni sahibi ne yapmalı?

Türkiye’de devletin işletme satın alma politikası olmadığından hükümetin direk bir satın alma girişiminde bulunma ihtimali yok.

O halde Türkiye’de özel bir teşebbüs, SAAB’ı satın alarak öncelikle dünya çapında hazır bir markanın sahibi olacaktır. Üstelik dünya otomotiv sektörü içerisinde oldukça saygın bir marka…

Daha düşük hacimli, farklı yakıt türlerine uygun motorlar geliştirip, çeşitli segmentlerde üretim yaparak model yelpazesini genişlettiği taktirde, motoru, işçiliği ve mühendisliğiyle yerli hayran kitlesini artıracaktır.

SAAB otomobillerinin genel karakterini bozmadan daha anlaşılır, günümüz çizgilerine yaraşır yeni tasarımlar geliştirerek daha dinamik yeni modeller üretmelidir.

Lüks ve pahalı otomobiller de üretmeli, orta sınıfa dönük modeller de… Fakat marka hiçbir zaman ayağa düşürülmemelidir.

Elbette bütün bunları yaparken SAAB’ın “Yaşam/Güvenlik Felsefesi”ni korumalıdır.

Eğer önümüzdeki süreçte bir “Babayiğit” çıkar da ben SAAB’ı alıyorum derse hem Türkiye için hem de dünya otomotiv tarihi için kayda değer bir adım atmış olacaktır.

Onlara bir tavsiyem olacak;

Karşılıklı imzalar atıldıktan sonra lansman ve tanıtım için “SAAB Performance Team” SAAB Performans Takımı’nı Türkiye’ye getirin ve geniş katılımlı bir gösteri gerçekleştirin.

Bu gösteriyi izleyip de SAAB konusunda ikna olmayan hiç kimse kalmayacaktır.

Sağlıklı ve neşeli bir yıl dilerim. 

Salih ÖZDERYA / Haber7
sozderya@yahoo.com
http://www.twitter.com/sozderya

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat