Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de Başbakan Ahmet Davutoğlu, hafta boyunca PYD’ye “Gereği yapılır” mesajları vermişti. 

Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak’ta yapılan hatanın Suriye’de tekrarlanmayacağını da açık açık söylemişti. Hemen akıllara gelen, “TSK sınır dışına çıkacak mı?” sorusuna, herkes gibi ben de bir cevap aradım.

KURTULMUŞ’UN İŞARETİ

Türkiye, öncelikle sınırlarına yönelecek bir mülteci seline karşı tedbir almaya çalışıyor. Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş ile konuştum. Kurtulmuş, Cerablus, Halep ve Rakka bölgeleri olmak üzere üç bölgeden gelebilecek mülteci akınına dikkat çekti. Türkiye’nin sınırın diğer tarafında oluşturulmasında ısrar ettiği, uçuşa kapalı güvenli bölgeler de aslında buraları kapsıyor. Uluslararası sistem ise, Türkiye’yi olası bir mülteci seliyle daha şimdiden baş başa bırakmış durumda.

TÜRKİYE’NİN CEVABI

PYD/YPG ekseninde yaşananlara gelince… Edindiğim bilgiler ışığında yaptığım analiz şu: Türkiye’nin pozisyonu, en başından itibaren “kendi perspektifi ile uluslararası koalisyonun taleplerinin ve eyleminin örtüştüğü durumlarda koalisyon ile hareket edecek, örtüşmediği durumlarda ise kendi perspektifi çerçevesinde bir strateji izleyecek” diye tarif ediliyordu.

PKK’nın, PYD koluyla “kendisini uluslararası meşruiyeti olan bir aktör konumuna” yükseltme girişimi Ankara’dan görülüyor. Türkiye, söyledikleri ve eyledikleriyle bu plana cevap veriyor: Devlet-i Aliyye PKK ile yer kapma savaşına girmez.

ABD’NİN PYD SEVERLİĞİ

ABD, IŞİD’le mücadele ederken devlete dönüşebilecek bir entitenin zeminini hazırlıyor. İran oyuna Kandil üzerinden giriyor. Mevcut şartlarda, Kandil-Tahran ittifakının oluştuğu gözüküyor. Kürtleri bölgedeki müttefiki, partneri olarak gören ABD’nin, “Devlete dönüşecek entite”nin zeminini oluşturmak için Kürtleri kazanmak istediği aşikâr. ABD’nin Kürtleri kazanma güzergâhı için giriş kapılarından biri de belli ki PYD. Son zamanlardaki PYD severliği boşuna değil!

Selahaddin Eyyubi’ye, Mervânîlere kadar giden fakat özellikle Çaldıran’dan Sykes – Picot asrına kadar kesinlikle “Sünni” eksende yer alan, Sykes-Picot asrında ise ihmal edilen Kürtler eksen değiştiriyor. Kürtlere, Kürt-Şii ittifakı ile bölgede tarih sahnesine “aktör” olarak çıkma fırsatı sunuluyor. Şii - Kürt ittifakı bölgede en geniş araziyi kontrol eder halde. Bölgenin planlanmasında ve nüfuz bölgeleri oluşturulmasında esas ekseni, Kürt-Şii ittifakının oluşturması deneniyor. Diasporası ile birlikte Ermenistan da bu ittifaka dâhil olmak için yola çıktı. Kobani – Karabağ hattı kuruldu bile. Diasporanın vatanının ABD, Ermenistan ile ilişkileri en iyi olan ülkenin İran olduğunu hatırlatalım. KürtŞii ittifakının, Hristiyan bir unsurun katılımıyla daha da anlamlı bir hale geleceğine itiraz eden var mı? Bir ucu Erivan’da diğer ucu Tel Aviv’de olan bir hat, Kürt-Şii – Ermeni ittifakı ile kontrol edilecek.

TÜRKİYE NE YAPACAK?

ABD, bu savaş ortamında Türk ordusunun bölgede etkili olmasına karşı da barikat kuruyor. Zira, Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD’nin Kürtler ile ilgili tasavvurunun önüne geçebilecek yegane güç. Ordunun tarihi “Türk karakteri” ve “geleneksel bakışı” ABD’nin bugünkü tasavvurları, hesapları, planları, haritaları, stratejileri ile çelişmekte. Türkiye’nin ısrarlı güvenli bölge talebinin kabul edilmemesinin arkasındaki gerçek, Türk ordusunu sınır dışına çıkarmamak. Türkiye ne yapıyor? Kandil-Tahran ittifakına karşı, Türkiye-Öcalan ittifakı kurulmak istendi. Bu ittifak, bir “kazanç senaryosu” değil, “muhafaza senaryosu”, bölgedeki bütün alt üst oluştan en az hasarla kurtulma senaryosu idi. Anlamı, Türkiye’nin ne pahasına olursa olsun sınırlarını korumasıdır. Daha fazlası yoktur. Çünkü, mesela, “Zamanlamasını ve nasıl olacağını kendisi belirleyerek Türk askeri sınır dışına çıkıp, güvenli bölgeyi oluştursun, IŞİD’i vursun” diyeni duydunuz mu? Yok. Şayet, bir söyleyen çıkarsa, “Savaşa hayır” kampanyalarının bütün yurdu saracağı malum.

Türkiye’nin sınırlarını muhafazadan başka seçeneğinin olmamasının asıl sebebi de işte bu!