Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada “üst akıl” yeni asır için nasıl bir planlama yapıyor? Türkiye, bu planlamayı doğru okuyabiliyor mu ve pozisyon alabiliyor mu? KKTC’de yaşananlara, Dağlık Karabağ’daki Azerbaycan – Ermenistan çatışmasına Türkiye nasıl bakıyor?

KOBANİ’DE NE OLDU?

Kobani’den başlayalım. Kobani’de aslında ne oldu? Arkasında ABD ve İran desteği olan PKK-PYD –Kandil konsolidasyonu sağlandı. Kadrajı biraz daha genişlettiğimizde ise, İbadili Irak’ın ve Esad’ın da yerini aldığı daha geniş bir koalisyon görülüyor. Bu koalisyonun tarihi anlamını ifade edelim. Selahaddin Eyyubi’ye, Mervânîlere kadar giden fakat özellikle Çaldıran’dan Sykes – Picot asrına kadar kesinlikle “Sünni” eksende yer alan, Sykes- Picot asrında ise ihmal edilen Kürtler eksen değiştirdi. ABD-İran anlaşması ile konsolide edilen Kürtlere, Kürt-Şii ittifakı ile bölgede tarih sahnesine “aktör” olarak çıkma fırsatı sunuldu.

Şii - Kürt ittifakı bölgede en geniş araziyi kontrol eder halde. Bölgenin planlanmasında ve nüfuz bölgeleri oluşturulmasında esas eksenin Kürt-Şii ittifakı olması için adımlar atıldığı sonucu apaçık önümüzde beliriverdi.

KOBANİ–KARABAĞ HATTI

“Üst akılın” bu konsolidasyonun ardından bir başka sürpriz daha Türkiye’yi bekliyor. Diasporası ile birlikte Ermenistan da bu ittifaka dâhil olmak için yola çıktı. Kobani – Karabağ hattı kuruldu. Diasporanın vatanının ABD, Ermenistan ile ilişkileri en iyi olan ülkenin İran olduğunu hatırlatalım ve meselenin bam teline dokunalım: Kürt- Şii ittifakının, Hristiyan bir unsurun katılımıyla daha da anlamlı bir hale geleceğine itiraz eden var mı?

Bir ucu Erivan’da diğer ucu Tel Aviv’de olan bir hat, Kürt-Şii – Ermeni ittifakı ile kontrol edilecek. Bu koalisyonun adı da tamam: “Evlerini koruyanlar koalisyonu.” “Kobani’de olduğu gibi Karabağ’da da insanlar evlerini savunuyorlar” söylemini daha sık duymaya başlayacağız.

Bölgede bu asırda Ermenistan taleplerinin destekçisi yoktu. “Evlerini koruyanlar koalisyonu” ile Ermenistan talepleri de artık kendisine destek verecek bir bloğa kavuşacak. Kürtler ve Şiiler, Ermenistan ve diasporanın taleplerinin arkasında duracak. İşte Ermenistan – Azerbaycan arasında son zamanlarda tırmanan gerilimin tercümesi de, ulaşılması hedeflenen plan da bu.

“Üst akıl”, bölgesinde bütün bunlar olurken Türkiye’yi lejyonerliğini PKK’nın üstlendiği, “kendi sınırlarını korumakla meşgul etme” projesiyle karşı karşıya bıraktı. Türkiye elbette bütün bunları okuma kabiliyeti olan bir devlet aklına sahip. İstemeye istemeye de olsa realist bir dış politika adımı atıldı ve paradigma değişikliğine gidildi. Bu değişikliği de Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı bizzat ilan etti. Yeterli olacak mı? Bekleyip göreceğiz.

VE KKTC

Akdeniz’in, yeni kurulacak dünya düzeninde enerji kuşağının en stratejik adası Kıbrıs’ın başıboş bırakılması hiç mümkün mü? KKTC’de hükümet düşmüş! İnsanın “düşen hükümet olsun aman KKTC düşmesin de” diyesi geliyor. Hükümet çevrelerinden edindiğim bilgilere göre, Ankara, KKTC’de yaşanan hükümet krizini dikkatle takip ediyor ancak bunu “KKTC’nin iç siyasi meselesi” olarak görüyor.

Türkiye’nin mali protokolü imzalamaya hazır olduğunun, KKTC’de yaşanan siyasi gelişmeler üzerine protokolün imzalanmasının ertelendiğinin altı çiziliyor. Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) Türkiye’den gelen işaret üzerine hükümetten çekildiği iddiaları kesinlikle yalanlanıyor.

“Türkiye herhangi bir şekilde taraf değil.

Kim hükümet olursa Türkiye onunla çalışır. Gelişmeler Türkiye ve KKTC’nin ortak çıkarları doğrultusunda yakından takip ediliyor ama müdahil olunmuyor” görüşü dillendiriliyor. Bununla birlikte, Cumhuriyetçi Türk Parti’nin (CTP) olası bir seçimde, kaybettiği zemini hükümette değil, sokakta kalarak yeniden kazanmayı hedeflediğine ilişkin gözlemler de aktarılıyor.

KKTC’de iç siyasette yaşanan çekişmelere Türkiye’nin dâhil edilmek istendiği ancak Türkiye’nin bundan özenle kaçınacağı vurgulanıyor. “Önemli olan Türkiye ve KKTC’nin ortak menfaatleri” denilerek, nokta konuluyor.