İstanbul’da yenilenen seçim: Küresel güç merkezleri, sermaye ve muhafazakâr elitler

  • GİRİŞ10.06.2019 10:51
  • GÜNCELLEME10.06.2019 10:51

Yenilenmesine karar verilen İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi için belirlenen seçim gününe iki haftadan az bir zaman kaldı. 23 Haziran günü yaklaştıkça heyecanın artması doğaldır. 31 Mart’ta seçim sandıklarına açık bir müdahale olmuştu ve oyların çalınmasıyla sonuçlar değiştirilmişti. Müdahalenin derinliği hakkında net bir fikre sahip olamadık, dolayısıyla yeni bir müdahale söz konusu olmazsa merakımızı 23 Haziran akşamında giderebileceğiz. Gerilim ve heyecanı arttıran en önemli unsur müdahalenin derinliğini bilmiyor oluşumuzdur. Fakat en az bu müdahale kadar ilgi çekici olan başka hususlar da seçim sürecine damga vurdu. İstanbul ile özdeşleşen klasik sermaye çevrelerinin açık bir şekilde CHP adayından yana tercih yaptı. Üzerinde durmak gerekir çünkü bu tercihin iktisadî ve siyasî boyutları oldukça önemlidir.

31 Mart Mahallî İdareler seçiminde iktisadî ve siyasî kavramlardan daha fazla ahlakî hükümler içeren kavramlar da öne çıkmıştı. Tahmin edilenin aksine ahlakî yargıları yansıtan kavramlar, AK Parti adaylarının öne çıkarılması amacıyla kullanılmadı. Tam aksine, Erdoğan karşıtlığı ile öne çıkan muhalif çevreler ahlakî kavramları iktisadî ve siyasî hedeflerine ulaşmak için daha fazla kullanmış oldular. Ağırlıklı olarak muhafazakâr çevrelere mensup olan muhaliflerin ahlakî kavramları tercih etmesi, hitap ettikleri kesimlerin duyarlılıklarıyla alakalıdır. Seçim sürecinde AK Parti cenahından birkaç siyasînin dinî kavramlara müracaat etmesini kenarda tutmamızın sakıncası yok. Çünkü bu tarz çıkışların süreci etkileme bakımından öneme sahip olmadığını gördük. Açıkça ifade etmekte fayda var: 31 Mart seçimlerindeki kavram çeşitliliği Türkiye’de yeni bir yol ayrımının yaşanmakta olduğunu gösterir.

İktisadî, siyasî ve ahlakî kavramların kullanılması birbirinden farklı gerçekliğe ve aynı ölçüde de hedeflere işaret etmektedir. 17-25 Aralık 2013’te belirli sermaye çevrelerinin tasfiye edilmek istenmesi çok önemli bir gelişmeydi. Klasik merkezi temsil eden herhangi bir kişi ve grup hedefe konulmamıştı. O dönemde muhafazakâr olduğu düşünülen örgütlü bir yapı, çevrenin temsilcilerini tasfiye etmek için harekete geçti. Bu durum, iktisadî açıdan klasik çevrenin merkeze yerleşmesini önlemek için örgütlü dinî-siyasî yapının klasik merkezin yanında durduğu anlamına geliyordu. Gezi Parkı Kalkışması’nda klasik merkezin temsilcileri aktif şekilde katılım göstermişti. O dönemde çevrenin engellenmesi adına yapılan hamlenin meşrulaştırılması amacıyla ahlakî kavramlara müracaat edilmesi tesadüfî değildi. Kamuoyunu yönlendirmek açısından ahlakî kavramlara müracaat edilmesinin iyice hesaplanmış bir davranış olduğu etkisinden anlaşıldı. Bu durum, klasik merkez ile muhafazakârlar arasında açık bir kanal olduğunu gösteriyordu. Aynı yöntemin bugün de aktif bir şekilde kullanıldığını ahlakî kavramların çokça kullanılmasından anlayabiliriz. Bu durum, İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde Türkiye’nin klasik merkez ve çevre mücadelesinin yaşandığını gösterir.

İstanbul ile özdeşleşen klasik sermaye çevreleri CHP adayına açık destek verirken Erdoğan karşıtlığı ile öne çıkan muhafazakâr çevreler de AK Parti adayının seçilmemesi için çaba göstermesi oldukça önemlidir. Onların daha çok AK Parti adayının kazanmamasına odaklanmalarını taktik manevra olarak niteleyebiliriz. Üstü örtülmüş bir dayanışmanın hayata geçirildiği konusunda şüpheye yer yok. Bu yakınlaşma veya dayanışmayı, klasik merkez çevre mücadelesinde merkezi temsil eden klasik aktörlerin çevrenin temsilcilerine karşı yeni bir hamlesi olarak görmek gerekir. Çevrenin yirmi beş yılık İstanbul Belediye Başkanlığı tecrübesi açısından önemsenmesi gerekli bir süreci yaşamakta olduğumuz açık.

Yeni bir yol ayrımı ile muhafazakârlar arasında yaşanan ayrışmayı kastediyoruz. Küresel güç merkezleri ile yaşadığımız sorunlar, Türkiye’de büyük değişimleri zorunlu hâle getiriyor. Aktörler tercih yapmak zorunda kaldığı için klasik ideolojik kamplarda büyük sarsıntılar yaşanabilir. Bunun için sürecin zamana yayılması anlamsız değildir. Bir türlü hayata geçirilemeyen yeni parti çalışmalarına bir de bu açıdan bakmak gerekir. Sürecin zamana yayılması yaşanması muhtemel sarsıntıları önlemek amaçladır. Zira kısa vadeli siyasî hedeflere zaten ulaşmış durumdadırlar. Küresel güç merkezleri, merkezi temsil eden sermaye ve muhafazakâr elitler arasındaki yakınlaşmanın önemsenmesi gerektiği açıktır.

İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde adayların aldığı oylar Türkiye’nin yeni dönem tercihleri açısından bir gösterge olacaktır.

YENİ ŞAFAK GAZETESİ

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat