İstanbul seçimleri, derin sezgi, millet iradesi

  • GİRİŞ13.06.2019 09:51
  • GÜNCELLEME13.06.2019 09:51

Sovyetler döneminde Stalin’in Türkiye ve İstanbul’dan talepleri kaderimiz üzerinde çok kalıcı etkiye sahip oldu. Stalin’in bizzat kendisi ve Sovyet ideolojisini oluşturanlar böyle bir sonucu öngörmüş müydü bilemeyiz ama Türkiye’nin yönünün belirlenmesinde etkili olan millî aktörlerin Amerika ile kurduğumuz ilişkilerin zararlarını çok erken bir dönemde kavradıklarını söyleyebiliriz. Menderes ve arkadaşları, Türkiye’nin Amerika’ya mecbur olmadığını düşündükleri anda müdahaleye maruz kaldı.

Türk solu kavramının tanımlayıcılığı konusunda şüphelerin oluşmasını elbette tabiî karşılamak gerekir. Bizzat kendini sol kategorisinde görenlerin de bu tanımdan şüpheye düştükleri aşikâr. Menderes ve arkadaşlarını demokrasi dışı arayışlara yönelmekle suçlayarak hâlâ idama gerekçe üretenlerin olması sol ve sağ gibi klasik kampların yapaylığını kanıtlıyor. Hangi kampta yer alırsa alsın Türk aydını kendi kavramlarıyla konuşmuyor, kendine ait bir görme biçimi yok. Çünkü görme biçimi açısından şart olan sabit yer bilincine sahip değil. Onun durduğu bir yer yok. Bakış açısının oluşmaması doğal bir sonuçtur. Ne yazık ki bu durum sadece Türk solu için geçerli değildir. Sağcılık ve solculuk dönemlere göre değişebilen hassasiyetleri yansıtabiliyor. Bu da fikrî planda radikal değişimleri beraberinde getiriyor. Din adına hareket ettiği düşünülen örgütlerin Amerika’nın ürünü olması oldukça öğreticidir.

Menderes dönemi ve sonrasında Türk dış politikası hâlâ kişisel ilişkilere kurban edilmektedir. Yakın tarihin meseleleriyle ilgili olarak ideolojinin gölgesinde kalmak gibi bir sorun her zaman söz konusu olabilir. Türk dış politikası için 1960 ihtilalinin gölgesinde oluşmuş bakış açısının sürekli tahkim edildiğini söyleyebiliriz. Menderes döneminde Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de yeniden varlığımızı göstermiştik. Fatin Rüştü Zorlu Türk Mukavemet Teşkilatı’ndan dolayı da sorguya çekildi. Kıbrıs’a ilgi gösterildikçe Türkiye’de öğrenci olaylarının artış göstermesi çok ilginçtir. Musul’la ilgili haklarımızı koruma konusunda ısrarcı olduğumuz günlerde de isyana kalkışanlar olmuştu. Doğu Akdeniz ve elbette Kıbrıs’taki varlığımızın önemini herhangi bir yer altı veya yer üstü kaynağı zenginliğine bağlamadan da anlayabiliriz. Fakat bugün dünyanın kalbinin yeniden Doğu Akdeniz’de atmakta olduğunu görünce Kıbrıs’ta Türk varlığını daimî kılmaya çalışanları tekrar hayırla yâd etmekte fayda var. Bu durum Hatay için de söz konusudur. Dış politika, aydın, Batılılaşma, yeni dinî hareketler, muhaliflik, Amerika-İngiltere çıkarları ve sivil toplum örgütleri ilişkileri üzerine kapsamalı bir çalışma yapılsa çok şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkar.

Kıbrıs’ta Türk varlığının hayatî bir mesele olduğunu düşünenler, bedelini canlarıyla ödedi. Onların bu fedakârlığı Türk seçmeni üzerinde derin psikolojik etkiler bıraktı. Bu etkiyi korku kavramıyla tanımlayamayız. Sessizlik ve tepkisizlik şeklinde görülmeye müsait bir durum bile oluşmuştu. Bu durumun derin bir sezgiye karşılık geldiğini zaman gösterdi. Her bir seçimde Türk siyasetinin millet tarafından yeniden baştan aşağıya düzenlendiğini yaşayarak gördük. Süreklilik arz eden bir sezgi olduğu konusunda mutabakat oluştuğunu söyleyebiliriz. Onun için 3 Kasım 2002 seçim sonuçlarını tanımlayan Anadolu İhtilali kavramı kalıcıdır. Fakat bu gösterişsiz seçmen iradesine rağmen Menderes düşmanlığı da kendini sürekli yeniledi.

Menderes’ten sonra Amerika’ya mecbur olmadığımızı dile getirenler oldu. Hatta bu düşünceyi siyaset hâline dönüştürmek isteyenler çıktı. Fakat ilginçtir, Menderes’e yöneltilen anti-demokratlık suçlaması hiç değişmedi. Amerika ve Batı adına konuşanlar, bu söylemleri hiçbir zaman terk etmedi. Amerika karşıtlığı bazı çevreler için sadece bir söylem olarak kaldı. Onlar hem Amerika’ya karşıt olmanın ideolojik getirisini sahiplendi hem de Amerika’ya karşı siyaset üretenleri Amerikancılıkla suçladı. Yıllar sonra İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerinde de aynı kavramların öne çıkması manidardır. Gerçekten Amerika’nın ve NATO’nun ürünü olan grupların birlikte hareket ettiği günleri yaşıyoruz. Doğu Akdeniz’in ve Kıbrıs’ın tekrar dünya gündeminde olması da oldukça anlamlıdır. Aynı Kıbrıs’ı 93 Harbi dolayısıyla İngiltere’nin himayesine terk etmiştik. Biz Ruslarla savaştık, İngiltere kazandı. Mısır’ı da kaybetmiştik. Filistin’de Yahudi varlığının gittikçe artmasını ve 1917 Balfour Deklarasyonu’nu da 93 Harbi’ne bağlamak gerekir.

Yenilenmesine karar verilen İstanbul seçimi, derin sezginin bir daha belirleyici olacağını gösteriyor. Düğümü millet iradesi çözecek.

YENİ ŞAFAK GAZETESİ

Yorumlar1

  • Muhlis çelik 4 yıl önce Şikayet Et
    Fikirleri aydnlatan bir güneş kadar etkili Tüm güzellikler yazarımıza yakışıyor.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat