Sonsuz Evrende Bir Vav ile Bütünleşmek

  • GİRİŞ01.08.2010 10:10
  • GÜNCELLEME01.08.2010 10:10

Hayran ola ola bitiremeyeceğimiz ne kadar çok güzelliğe tanık oluyoruz. Bir de; hiç beklenmediğimiz halde buradayız. Şu anda bizi en çok sevdiğini söyleyenler de dahil, biz ortalıkta yokken ne yolumuzu gözleyenimiz vardı ne kapı ardında özleyenimiz… Yoktuk ve üstelik yokluğumuzun farkında olamayacak kadar yoktuk. Farkında mısınız? Varlığımız yokluğumuza tercih edilmiş bizden habersiz. Var edilmişiz; sürpriz! Yoklukta kalsaydık, yok olmanın, yok yerine konulmanın dayanılmaz ezikliğini bile fark edemeyecektik. Var edilip taş ya da toprak da olabilirdik; işe bakın ki, hayat sahibi olmuşuz; sürpriz! Üzerimize basılıp geçilmekle hedef olduğumuz o ağır hakareti idrak bile edemezdik yoksa… Yaşıyoruz; yaşasın! Dahası var. Hayat sahibi edilmekle de kalmamışız; yanında bir de insanlık verilmiş kalıbımıza. Tiksinilen, korkulan hayvanlardan biri olma ihtimali de vardı! Sürünenlerden, havlayanlardan, anıranlardan olmamışız; Allah korumuş…

Hayat, başlı başına bir sürpriz. Yaşamak bir hayret yumağı… Varlık bir heyecan kasırgası… Hayret yumağının en tatlı ve sıcak meyvesidir Var eden’i tanımak… Size de şaşırtıcı gelmiyor mu Bir’inin bizi hiç yokluktan çıkarıp adam edip, adam yerine koyup karşısına alması, konuşması, konuşmaya değer görmesi… İşte bu hayret ve heyecanın meyvesidir ilk “Adam” Adem’in (as) esmâları öğrenmesi… Kendi varlığı ile var eden arasındaki bağları çözmesi babamız Adem’in (as) işidir. Bizim de “baba mesleğimiz”dir.

kullan

Altı yıl kadar önce, Sadık Yalsızuçan’ların Sırlı Tuğlalar adlı kitabının birkaç sayfasının kısa bir cümleye ayrıldığını gördüğümde de beni bekleyen sürprizden habersizdim. Kitabı elime aldığımda, baskı hatasıymış gibi görünen bu boş sayfalar dikkatimi çekti. Koskoca sayfada sadece bir cümle, hatta kimisinde bir düşüncenin olgunlaşmayı bekleyen meyvesi olarak duran yarım cümleler vardı. Bu kısa cümleli “boş” sayfalar, Sadık Yalsızuçanlar’ın anlattığına göre, YKY editörünün “Allah’ın bir ismine bir sayfa çok mu ki!” demesiyle, birer esmâya ayrılmıştı.

O an karar verdim. Öteden beri üzerinde düşünce eskizleri yaptığım “Esma-i Hüsna” konusunda uzunca yazdıklarımı bir kenara bıraktım. “Böyle boş bırakılmış, okuyucuya meydan okumayan sayfalarda, 99 esma ile ilgili kısa ama derin cümleler kurmalıyım” dedim.

İkibin dört yılının Temmuz’unda babamı ahrete uğurlamanın hüznüyle, o kısa cümleleri aramaya başladım. Biraz da reklam yazarı alışkanlığıyla, her bir esmâya bir billboard sloganı, bir reklam cümlesi bulmaya çalıştım. Hiç şüphesiz her biri bunu fazlasıyla hak ediyordu. Düşündüklerimi kısalttıkça anlam derinleşti, anlamlar beni kendi akışına kaptırdı. Yazdıklarım beni yazar olmaktan çıkardı, beni yazdı, bana kendini yazdırdı.

Çok geçmedi; M. Engin Noyan’ın seslendirmesi ve Umut Mürare’nin müziğiyle, 2004 Ramazan’ının iftarlarını taze bir dua heyecanıyla saran 99 Esma 99 Dua albümü çıktı. O yıl anlayacaktık ki, bir çok fıtrat böyle bir eser arıyormuş… Okunan metinler bir çok kardeşimizin Allah’la arasını yaptı.

Aynı sıralarda Kahramanmaraş’ta bir kalbin de başka bir ümitle mayalandığından elbette ki habersizdim. Meğer ki Fatma Sema Tekerek de, esmâların güzelliğini hemşerilerinin meşgul olduğu dival sanatına taşımaya niyetlenmiş… Simleri esmâların hatırlatacak bir nakşın yatağında akıtmak niye olmasındı ki? İki güzeli buluşturmak güzeller güzeli bir fikir…

İki yıl kadar önce bir vesileyle gittiğim Kahramanmaraş’ta tanımadığım birileri yolumu kestiğinde, hiç şaşırmadım. Sema Hanımın çabasından, simlerden, divalden, kadife kumaşlardan,“Maraş işi”inden söz ettiler. Sözlerinin arasında bir de “esma-i Hüsna” geçince, “hemen gidelim” dedim… Fatma Sema Hanımı, kabından çıkarırken bir evlat muhabbetiyle özendiği birkaç “Maraş işi” tablonun başında bulduk.

O gün bugündür güzel işleri kadar güzel kardeşliklerini de bizden esirgemeyen özel bir “aile”nin üyesi oluverdik. 99 Esma 99 Dua kitabımıza hatlar yazan İsmet Gülnihal’in su damlası şeklindeki istifleri sırma sırma işlendikçe benim de heyecanım arttı.

Ve nihayet bugüne geldik. Esmâyı anlam(a)sız bırakmamaya da çaba gösteren bir bütünlük içinde sergimiz açıldı. Yanında açıklayıcı bir kitap ve etiketler de eklendi.

Ortaya “Nakş-ı Esmâ”, yani “esmânın nakışları”çıktı.

Hadi bir de itiraf: Yapılan yeni bir şey değil aslında. Biz zaten bir esmâ nakşı olan kâinatın ortasında değil miyiz? Gökyüzü, yeryüzü, hücreler, yapraklar, denizler, yıldızlar… en az bir güzel ismin varlık olarak nakşedilişidir; gözler önüne simler gibi zarifçe sergilenişidir.

İşte bu yüzden Sema Hanım ve ekibinin açtığı sergi, hep içinde olduğumuz ama ne yazık ki fark etmediğimiz asıl esmâ nakşı sergisinin bir hatırlatıcısı… Öyle bir sergi ki bu; seyircisi değiliz sadece; seyredilenin kendisiyiz. Bir insan olarak bin bir esmânın nakşı olarak nefes alıp veriyoruz şu anda…

Rızık arayışımız; Rezzâk isminin örgüsü… Yokluktan varlığa gelişimiz; Hâlık isminin görüntüsü... Her nefesimiz, Hayy ve Hu isimlerinin buğusu. “Hayy”dan gelip “Hu”ya gidiyor her nefes. Kalbimizdeki binlerce aşk, duygularımızdaki tanımsız sevdalar; sevilen, seven, sevdiren, sevindiren Vedûd isminin çağıldayışı…

Serginin ortasındayız… Hatta serginin ta kendisiyiz. Hiç olmazsa hatırlamak için, ama ömür boyunca unutmamak üzere gitmeye değer bulacağınız o adres: “Sonsuz Evrende Bir Vav ile Bütünleşmek”, Sultanahmet Türk İslam Eserleri Müzesi, 10 Ağustos’a kadar…

Yakında: www.divalsanat.com

Yorumlar5

  • zeki alperen 13 yıl önce Şikayet Et
    EVREN SONSUZ DEĞİL Kİ..!. Bu tür yazarlar veya insanlar ancak kelimeler üzerinde dans ederler! Boş şeyler ile uğraşırlarken başkalarının da zamanlarından çalarak onları da beyhude uğraştırırlar.
    Cevapla
  • KADİRUZUNKÖK 13 yıl önce Şikayet Et
    lekad halaknel insane fi ahseni takvim. biz insanı en güzel suretde yaratdık,başka bir ayet, biz her şeyi ölçü ile yaratdık, bu 2 ayet bana çok tesir ediyor, aynada yüzüme bakı yorum BUNDAN DAHA İYİSİ GÜZELİ simetriği sanatlısı milimlik ölçülüsü olamaz en son güzellikde yaratmış ve yapmış, biz her şeyi ölçü ile yaratdık .Diyor, bu ayeti gözlük şeklinde gözüme takıyorum,insanata ,hayvanata nebatata, dağlara,denizlere aya ve güneşe, hareketlerine ve şekil almalarına bakıyorum bir kanun ve nizam içinde,insan en güzel şekli alıyor her aza milimlik
    Cevapla
  • freestyle 13 yıl önce Şikayet Et
    anlam ve mana. Dem zahiridir bil cümle nakışların, Redd-i iman ile körelmemiş bakışların.. KÜN deyu oldum alem, yönüm zikrineydi.. MUHEMMEDÎ-NUR ile bu gönle varışların.. Hem Şemsi Mevlanaya götüren neydi? Bunca zaman beni sana getiren neydi.. HÛ deyu döndüm alem, yönüm zikrineydi.. MUHEMMEDÎ-NUR ile bu gönle HU ineydi.. Düştüm ben bir ah-ı aşkın derdine.. Sorarlar, kimdir bu divane, derdi ne? KÜL deyu yandım ben nar, aşkım zikrineydi.. MUHAMMEDÎ NUR ile yandım ben gül derdine... Erkan Yanbul
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Yakup Guresen 13 yıl önce Şikayet Et
    Hikmet enflasyonu. Senai Bey de birçok islam yolundaki yazarlar da iyi niyetli.Bazan onların bir küçük yazıya sığdırmak istedikleri hikmet,bir velinin müridine elli yıl boyunca verdiğine eşitmiş gibi görülüyor.Fakat bu dış görünüş.O mürid,bu kadar hikmeti pişerek aldığından yeni hikmetlerin şifre anahtarı gibi kullanır.Bir köşe yazısında verilen yüksek dozda hikmet ise,yeni fütuhata anahtar olamaz.Çünkü çok kolay elde edilmiştir.Şifre anahtarlığı vasfı yoktur.Kalbler ayine gibi saflaştırılmadan alınan hikmet,çakma hikmet say
    Cevapla
  • Hale 13 yıl önce Şikayet Et
    Harika. Teşekkürler bu güzel yazınız için 10 Ağustosa kadar Türkiye de olsaydım mutlaka gelmek isterdim sergiye..
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat