Hasan Karakaya ve Fehmi Koru

  • GİRİŞ16.01.2016 09:24
  • GÜNCELLEME16.01.2016 09:24

Çok duygusal bir insandı, duygularını anında dışa vururdu; kızdığını, öfkelendiğini, üzüldüğünü, yazdığı bir yazı hedefini bulduğunda sevindiğini hemen belli ederdi.

Duygularını zirvelerde yaşardı, beyninde tilkiler dolaştırmaz, içindekini direkt olarak söylerdi.

Hoş sohbetti, farklı mevzularda muhabbetlere girer,  ortamı ısıtırdı.

Zor adam değildi, kaprisi yoktu, seyahatler sırasındaki aksiliklere takılmazdı.

Gazeteci milletinin burnu havalardadır.

Davetli olduğu yerdeki organizasyonun mükemmel olmasını ister, bir şey keyfine uymadı mı kapris yapar, onu beğenmez, bunu beğenmez.

Hasan Abi böyle şeylere takılmazdı, memleketin onca problemi varken bu tür küçük işleri asla dert etmezdi.

Lüks yaşamazdı–bir ara çok içtiği sigarayı hariç tutarsak- israfı yoktu, dışarıdan yemek söylediğini hiç görmedim, hep gazetede yerdi.

Çalıştığı gazetenin kuruşunu harcarken bin dikkat kesilirdi.

Yardımseverdi, kimseye söylemediği, bizim bir şekilde öğrendiğimiz yardım kalemleri vardı.

Hasan Abi son derece cesur bir adamdı.

Sokak kavgasına girdiğine, onunla bununla “şahsi” meseleler için dalaştığına hiç şahit olmadım.

Birisi trafikte artistlik çekse muhatap olmazdı.

Bununla birlikte “inançlarına” dokunan bir mesele oldu mu, bir zulüm mevzuu oldu mu, o Hasan Karakaya gider, öfkesinden yerinde duramayan, bütün ağırlığını kalemine veren bir Hasan Karakaya gelirdi.

Hasan Abi, o çok çok uzun makalelerini kalemiyle yazardı; daktilo, bilgisayar kullanmazdı.

“Mukaddesata saldırı”, “zulüm” sözkonusu olduğunda kalemi öyle bir tutardı ki, budaklı bir odunu zalimin içine sokup iyice çevirdiğini hissederdiniz!..

¥

Hasan Abi, hiçbir vakit “tarafsız” kalmadı, hiçbir vakit “idareci” olmadı, hiçbir vakit “şu gelirse, bu giderse” hesabı yapmadı.

Hakkında binlerce dava açıldı, bir gün olsun, “Yeter artık, bu dava yağmurunun kesilmesi için kalemimi şöyle bir incelteyim” moduna girmedi.

Başka gazetelerde de yazabilmek için oraya buraya pas atmayı hiç düşünmedi, nice medya patronuna yüzlerce kez cepheden giydirdi, küçük hesaplara hiç girmedi.

Her gelişmede duruşu net oldu, bazı yazılarında hata yapmıştır ama eminim ki hiçbir yazısında bilerek hata işlemedi.

“Sosyeteye karışmaya çalışan köylü kızı” modunda olmadı hiç, büyük şöhretti ama, her gün iki saatini yurdun ve dünyanın dört bir yanından arayan okuyucularına, o çoğu gariban kardeşlerine ayırmaktan vazgeçmedi.

¥

Ve Fehmi Koru…

O Hasan Karakaya abimizinkinden bambaşka bir yol izledi.

Çoğu zaman dengeleri gözetti, -menfaat sağlama potansiyeli olan- patronaj takımı ile iyi ilişkiler kurmaya, onlardan her an teklif alabilir pozisyonda durmaya gayret etti.

“Sıradan” gördüğü insanlara hep tepeden baktı, sokaktaki adamla muhatap olmadı…

Bir “profesyonel” olarak çalıştığı gazetelerin harcama kalemlerinden en iyi otellerde kaldı, en iyi yerlerde yedi, hayattan kâm aldı.

Fehmi Koru, bir ara memleketin en fazla bahsi geçen yazarıydı, el üstünde tutulan bir isimdi, bulunmadığı seyahatlerde bile onun adı geçerdi, “fasılları” bolca konuşulurdu.

Kendisi bu işlerden çok hoşlanırdı, kendisine tepki gösteren bir yazara, “Beni herkes televizyonlara çağırıyor, seni çağıran var mı da konuşuyorsun!” kıvamında cevaplar vermişti.

Fehmi Koru, “paralel devlet” meselesi dahil –hemen- hiçbir meselede çok net duruş sergilemedi.

O sütü bozuk 28 Şubat darbesi sürecinde bile “Erbakan Hoca’nın hataları” ile “Darbecilerin hataları” başlıklarını harmanlayıp “durumu idare eder” pozisyonda kaldı.

yazının devamı için tıklayınız

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat