Yarı başkanlık?
- GİRİŞ22.06.2025 10:14
- GÜNCELLEME22.06.2025 10:14
Eskiden sık sık Meclis’e gider, oralarda neler oluyor neler bitiyor anlamaya çalışırdım.
Hayli zamandır buna hiç ihtiyaç hissetmiyorum.
Vekillerin canları sıkılıyor, kendilerini işlevsiz hissediyorlar.
Onun için de büyük bir bölümü ülke gündeminden kopmuş durumdalar.
Bir yerde etkisiz eleman pozisyonundaysanız, sizden sadece “grup yönetiminden gelenlere” harfiyen uymanız, başka bir şeye de karışmamanız bekleniyor ve isteniyorsa…
Ne kadar verimli olabilirsiniz ki?
Sokaktaki vatandaşlarımızın çoğu, vekillerin ballı maaşlardan, diğer muhteşem özlük haklarından ve iş takibinden başka bir şey düşünmediklerini öne sürer.
Ben böyle olmayanları da iyi tanırım.
Yani, gerçekten de bir şeyler yapmak, memlekete faydalı olmak, partileri doğru yaptığında desteklemek, yanlış yaptığında ise ikaz etmek isteyenler var…
Yapıcı tekliflerle, projelerle ülkeye katkıda bulunmak isteyenler var.
İktidarda da var, muhalefette de var bunlardan.
Var ama, TBMM fiilen devre dışında olduğu için ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Siyasetin toptan “tıkanmışlık” görüntüsü arz ettiğine ve bugünkü ortamda yükün büyük ölçüde Sayın Erdoğan ile birkaç yakın çalışma arkadaşının omuzlarında kaldığına muhtelif vesilelerle dikkat çekiyoruz.
Konuştuğum vatandaşların çoğu memleketin temel meselelerinin çözüme kavuşabileceğine dair inançlarını epeyce yitirmiş durumdalar.
Her çözümsüzlük görüntüsü, ümitleri azaltan bir faktör oluyor.
“Bir başıboş köpek meselesini çözemedik arkadaş, hesap et gerisini!” söylemini sıkça işitiyoruz mesela…
İktidara destek verenlerin bir bölümü, “Reis’e en büyük zarar AKP’lilerden (AK Partililerden değil!) geliyor” söylemiyle dile getirmekte şikayetini.
Muhalefet seçmeni ise büsbütün sıkıntıda.
Ana Muhalefet, her haliyle, her hattıyla sapır sapır dökülüyor.
Koskoca Parti, bir dâvâ sürecine kilitlenmiş durumda.
Kongre işini bile eline yüzüne bulaştırmış hallerde.
CHP’liler sırtlarını duvara yaslayarak dolaşacak hale gelmiş..
Kemal Kılıçdaroğlu’nun şikâyetinden hareketle ifade edelim;
“İçeride kimin kimi, ne zaman sırtından hançerleyeceği belli değil” tedirginliğinde!
İki büyük partide durumlar böyle.
İktidar ve Ana Muhalefet Partilerinin dışındakilerde de hayat yok, vatandaşa ümit vermiyor diğerleri de…
İsrail Terör Örgütü’nün ABD’yi savaşın içine tamamen çekmek için bin türlü pislik yaptığı ve sapkın inançların etkisiyle tüm dünyayı yakmaktan çekinmeyeceğini ortaya koyduğu bir süreçte, bizler “birlik ve beraberlik” çağırısı yapsak da…
Bu ortamda çağrılarımızın pek de anlamı olmuyor.
Bir memlekette siyaset çözüm adresi olmaktan çıkınca, moraller de haliyle bozuluyor.
Bugünkü ortama baktığımızda, bu memlekette bir “dönüşüm”,“gelişim” , “değişim” hamlesine imza atabilecek durumda, etkinlikte, güçte olan bir kişiyi görebiliyoruz.
O da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.
Yazının burasında açıkça ifade edeyim:
Türkiye’nin “Başkanlık Sistemi”nde, TBMM’nin etkinliğini arttıracak, yürütmenin yükünü paylaştıracak bir büyük revizyona ihtiyacı var.
Bu, “Yarı Başkanlık” modeli olabilir mi?
Cumhurbaşkanı’nın etkinliğini büyük ölçüde koruyacağı, bununla birlikte Başbakan’la kabinesine de “yük”ün paylaştıracağı bir sistem.
Şöyle özetleyelim bunu:
- Devlet başkanı ve başbakan olmak üzere iki ayrı yürütme organı. Devlet başkanı bugün olduğu gibi yine doğrudan milletimiz tarafından seçiliyor ve yine geniş yetkilere sahip..
- Bu sistemde Başbakan da var. Eski modelde olduğu gibi Cumhurbaşkanı tarafından görevlendiriliyor.
- Devlet başkanı dış politika, savunma ve ulusal güvenlik gibi alanlarda güçlü yetkiler kullanıyor. Başbakan iç işlerinde ve günlük yönetimde görevler ve sorumluluklar üstleniyor.
- Hükümet (başbakan ve kabine) parlamentoya karşı sorumlu ve güvenoyu alması gerekiyor. Devlet başkanı ise doğrudan halka karşı sorumlu.
- Devlet başkanı ile başbakanın aynı partiden olması, sistemin daha rahat işlemesini sağlıyor. Aksi durumda zorluklar çıkabiliyor ama bu demokrasi kültürüyle aşılabilir bir zorluk.
Özetle böyle bir “açılım” nasıl olur acaba?
*
“Yok olmaz, böylesi en iyisi” de denebilir tabii….
Konuyu açtığımda böyle diyenlerin çoğu “Sayın Erdoğan başımızda olduğu müddetçe en iyisi bu model.” demeyi ihmal etmiyor.
Böyle söyleyenlerin Türkiye sosyolojisindeki ve seçmen tercih eğilimlerindeki değişmeleri de göz önüne almalarında fayda yok mu acaba?
*
Cumhurbaşkanı’nın eski sistemdekinden çok daha güçlü olduğu, başbakanlı bir model nasıl olur acaba?
Böyle beyin egzersizi yaparken aklıma geleni de söyleyeyim hemen:
Cumhurbaşkanı: Recep Tayyip Erdoğan,
Başbakan: Hakan Fidan.
Serdar Arseven / Milat Gazetesi
Yorumlar2