Aman Dikkat!

  • GİRİŞ03.07.2025 09:55
  • GÜNCELLEME03.07.2025 09:55

Sivas ve Başbağlar katliamlarının yıl dönümleri dolayısıyla, 1993’e  geri döndüm…

Neler yaşamışız biz 1993’te?

Şöyle bir baktım:

Yılın başında, 24 Ocak 1993’te Uğur Mumcu, evinden çıkıp arabasına binmiş, kontağı çevirdiğinde arabaya yerleştirilen bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetmişti.

O sıralar, “Kürt Dosyası” üzerinde çalışan Uğur Mumcu’nun katledilişinin ardında kimlerin olduğu konusunda çok şeyler söylendi.

Ağabeyi Ceyhan Mumcu, bu kirli işin kardeşinin çalışmalarından rahatsız olan İsrail tarafından yapıldığını söyledi.

Kontgerilla gündeme geldi.

O günlerde işi “"şeriatçı-lâik kavgası"na bağlamak isteyenler çok oldu, bu yönde gösteriler yapıldı ama “Uğur Mumcu’yu şeriatçılar katletti!” iddiası en laik kesimler tarafından bile pek benimsenmiyor bugün.

Ve hemen herkes, İsrail üzerinde duruyor.

O yıl, 1993.

Yine Ocak ayında, Musevi İşadamı Jak Kamhi’ye suikast girişimi geldi.

Kamhi’nin  ölümden “kıl payı” kurtulduğu girişim yine “şeriat”a bağlanmak istendi ama bu eylem de “karanlıklara gömülenler” arasındaki yerini aldı.

Bir sonraki ay, Şubat 1993’te ANAP iktidarının genç, yetenekli ve sevilen isimlerinden Adnan Kahveci sır dolu trafik kazasında eşi ve kızıyla birlikte hayatını kaybetti.

Aynı ay Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, birçok uzmanın “kaza değil, suikast” dediği bir olayda can verdi.

Uçak kazası dendi ama uçağın düşüş sebebi bir türlü aydınlatılamadı.

O dönemde Turgut Özal’a “terör” konusunda rapor sunan iki isim; Adnan Kahveci ve Eşref Bitlis, aynı ayda iki son derece şüpheli “kazaya” kurban gitti!

Bugün nice kanaat önderinin üzerinde ittifak ettiği bir “tablo” var:

Terörden nemalanan birileri bu belânın bitmesini istemiyor ve Türkiye’nin bu belâdan kurtulmasını sağlayacak tekliflerle bulunan “etkili”, “sözüne itibar edilir” isimleri hedef alıyordu.

İşte o yılda, suikastlar yılında hayatını kaybedenler arasına zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal da katılacaktı.

PKK Terör Örgütü Başı Öcalan 16 Nisan’da  “ateşkes” ilan edeceğini duyurmuştu.

Açıklama 17 Nisan’da Şam’da yapılacaktı.

Gazeteciler ve milletvekilleri, o toplantıya katılmak üzere yola çıkmışlardı ki daha Şam’a ulaşmadan Özal’ın sabah spor yaparken kalp krizi sonucu öldüğü haberini aldılar!

Özal’ın Ölüm Raporu’na “kalp krizi” yazıldı ama ölümün tam da o güne denk gelmesi akıllarda nice soru işareti bıraktı.

Başta oğlu Ahmet Özal olmak üzere, birçokları bunun bir “cinayet olduğu” yönünde güçlü dayanaklara sahip iddialarda bulundu.

Özal’ın vefatının ardından terör örgütü PKK’nın tek taraflı olarak ilan ettiği “ateşkes” bozuldu.

Ve ardından 25 Mayıs 1993 günü, Bingöl-Elazığ yolunda 33 askerimiz terör örgütü tarafından şehit edildi.

Ardından 11 insanımızı kaybettiğimiz Yeni Gün Oteli yangını, 16 askerimizin şehit olduğu Şırnak Çelik Karakolu baskını…

Ve PKK’nin diğer kanlı eylemleri…

Sonrasında da bütün ülkeyi sarsan Sivas ve Başbağlar katliamları.

O yıl bizim için kâbus gibiydi.

Ülke yanıyor, yakılıyordu.

Cinayetler, katliamlar devam ediyordu.

JİTEM’in ünlü ismi Cem Ersever’in ölümü bile 93 karanlığına gömülüyordu.

O yıl çok karanlık bir yıldı.

Sonrasında olanlara da baktığımızda...  

“Terörsüz Türkiye” için etkili çalışmalar yapanların, PKK Terör Örgütü üzerinden yürüyen nice milyar dolarlık “çarklara” çomak sokmaya kalkışanların hedefe yerleştirildiklerini görüyoruz.

Ne zaman “bu meselenin üzerine” gidilse, ülkede gerilimin arttığını, kamplaşmayı tırmandıracak provokasyonların tezgâhlandığını, “laik-antilaik”, “alevi Sünni” gerilimlerinin üretilmeye çalışıldığını görüyoruz.

*

Türkiye’nin bu gerçeklerini bilen bizler, ne yapabiliriz?

Üzerimize düşen nedir?

Gücümüzün yetmediğinden değil, yettiğinden sorumluyuz elbette.

Bizim yapabileceğimiz, herkesi “itidale” ve “adalete güvenmeye” davet etmek.

Vekillerimizi “caydırıcılık etkileri çok daha güçlü” kanunlar yapmaları yönünde teşvik etmek.

Oyunu kuranlar, nerelerden hangi tepkilerin gelebileceğini elbette hesap ediyorlar.

Türkiye, Sivas ve Başbağlar katliamları öncesinde ve sonrasında neler yaşadı?

Hepimizi sarsan, birçok yuvanın yıkılmasına yol açan ve bugünlere uzanan kamplaşmalar için malzeme olarak kullanıldıkça kullanılan vahim hadiselerden çıkartılacak dersler var.

Rabbim, Türkiye’nin  “huzur bulmasını”, ülke insanının “aydınlık yarınlar için hep birlikte mücadele etmesini” canı gönülden isteyen herkesten razı olsun.

Bunun için çalışan herkesi muhafaza buyursun.

Herkes de Allah rızası için her adımına, her eylemine, her sözüne dikkat etsin.

Ortalığı iyice karıştırmak isteyenlere lütfen malzeme vermesin!

Herkes, medyasına, sosyal medyasına sahip çıksın…

Kaçaklara, sızmalara dikkat kesilsin!

Serdar Arseven / Milat Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat