Kafayı taktın!
- GİRİŞ05.08.2025 08:52
- GÜNCELLEME06.08.2025 10:02
Evet, taktım.
Bazı “küçük şeylere” fena halde kafayı takmış vaziyetteyim.
Ana akım medya “kocaman şeylerle” uğraşırken…
Ellerine çubuk verdiği “uzman”lara, sokaktaki vatandaşın gündeminde olmayan kocaman kocaman meseleleri yorumlatırken…
Ben “küçük işlerle” uğraşıyorum.
Mesela…
Anadolu Ailesi’nin çöküşüne fena halde kafaya takmış durumdayım.
Yetkililerin, “nüfus artış hızının çakılması” mevzuunda olduğu gibi, sürekli olarak durumdan “şikâyet” etmelerini ancak “sonuç getirici” adımlar atmamalarını fena halde kafaya takmış durumdayım.
Gençler evlenmek istemiyor ya da evlenemiyor değil mi?
Bunun sebeplerinden biri de “sürekli nafaka” meselesi…
Öyle değil mi?
Ben, şükürler olsun ailemde böyle bir problem olmadığı halde, bu konuyu da kafaya takmış durumdayım.
Zira, “Acaba iki gün evli kalıp ömür boyu nafaka ödemeye mahkûm olur muyum?” diyen gençleri tanıyorum.
İkinci evliliğinde “ömür boyu nafaka” yükünü taşımaya çalışan asgari ücretlileri tanıyorum.
Yetkililerin “adaletsizlik olduğunu” söylemesine rağmen bir türlü çözüme kavuşturmadıkları bu mesele yüzünden evlenmekten geri duranları gördükçe üzülüyorum.
Ben böyle “küçük şeyleri” kafaya takıyorum işte.
Ne yapayım bizim kocaman, çok bilmiş “eli çubuklu uzmanlarımız” gibi “böyyük” meselelere aklım ermiyor.
Mesela…
Trump’ın korumalarının el hareketlerinin ne mânâya geldiğini saatler boyunca tartışan “uzmanlardan”, tartıştıran “medya seçkinlerinden” olamıyorum!
“Terörist İsrail Gazze’yi açlıktan bitme noktasına getirmiş, gözünü Kıbrıs’ımıza dikmişken…
Kıbrıs’taki manevi yıkımın, Anavatan’dan kopuşun hâlâ farkında olmayan yerli ve milli etiketli aydınlar var!” deyip duruyorum.
KKTC’ye her gittiğimde, oradaki dostlarla her konuştuğumda şikâyetler işitiyorum.
Türkiye karşıtlarının oranının sürekli olarak arttığını görüyor, kahroluyorum.
Bir de dert dökenlerim var, sağ olsunlar.
İletişim hatlarımı bütün okuyucularıma açmakla hata mı ettim acaba; gece gündüz arıyor, dert yanıyor ve şişiriyorlar…
Geçim sıkıntısından, gelir adaletsizliğinden bahsedenler var.
Mukaddesât karşıtlarının gittikçe güçlenmesinden dert yananlar var.
Uygulamada kadın beyanının esas olmasından şikâyetçi olan erkekler ve hanımlar var.
Bir başıboş köpek meselesinin bile çözüme kavuşturulamadığını söyledikten sonra, “Her şey bir kişinin sırtında, o da ne yapsın tek başına?” diyenler var.
Ben de bir garip hallerdeyim.
“Bir kısım medyamızın” daha doğrusu “büyük kısım medyamızın” pek de ilgilenmediği mevzular benim gündemimde.
“MANEVİ VATAN”a sahip çıkmadığımız takdirde…
“MANEVİ VATAN” yangınını söndürmediğimiz takdirde, başımızın çok daha büyük dertlere gireceğini söyleyip duruyorum.
Bazı kanalardaki “yuva yıkıcı”, “israfı ve şiddeti teşvik edici” programlarla ve programcılarla da uğraşıp duruyorum.
Onlara da kafayı takmış durumdayım.
Bunların da “MANEVİ VATAN”daki yangını körükleyen unsurlar olduğunu söyleyip yazdığımda, ilgililer açıktan, yüzüme karşı bir şey demiyorlar ama…
Bundan dolayı da “alttan alta” epeyce şikâyet edilir vaziyetteyim.
Oysa benim ticaretim, kimseyle çekişmem, kimseden beklentim yok ki…
Memleket için iyi olan neyse onu istiyorum.
Endişelerimi de dile getiriyorum.
Ben de mi düzene uyayım yani?
Yok yapamam.
Dünyam böyle.
Benim “küçük” dünyamda, mecburi eğitimin süresinin 12 yıla çıkartılması, üniversitelerin kapılarının ardına kadara açılması da kafayı takılacak hallerden.
Ülkemde yaşayan her on kişiden yaklaşık sekizinin “üniversite öğrencisi” olmasını, milyonlarca hayatın ötelenmesini kafaya takıyorum, ne yapayım!
Bunların çoğunun üniversiteden “mesleksiz diplomalı” unvanıyla çıkması ve çıkacak olması kafama takılıyor işte.
Gençlerin kahir ekseriyetinin “Devlet’e kapak atmayı” hayâl etmesi de kafaya taktığım “önemsiz” durumlardan.
Şöyle kendi işimi kurayım ya da özel sektörde yükseleyim diyenlerin oranı o kadar az ki…
Bu durum da beni endişelendiriyor.
Devlet, milyon milyon artan “istihdam” talebine ne kadar ve ne zamana kadar karşılık verebilir?
Böyle giderse memleket evlâtlarının yarısını “kamu personeli” mi yapacağız?
Liselerden, üniversitelerden büyük bölümü “mesleksiz diplomalı” olarak çıkan gençlerin ne kadarı, ne zaman hayata atılabilecek?
Ne zaman hayatlarını kazanıp yuvalarını kurabilecek?
Ne zaman, yetkililerimizin de “şikâyetçi olduğu” nüfus artış hızının çakılması tehdidinin sona ermesine yardım için çoluk çocuğa karışabilecek?
Bunları takıyorum işte kafaya…
Konuştuğum ünlü, yerli ve milli meslektaşlardan bazıları, “Nüfus artmasa ne olur ki?” demiyor mu…
İyice kafayı yiyecek gibi oluyorum!
Cadde ortasında vatandaşın kafasını gözünü patlatanlar, adli kontrol şartı ile serbest bırakılınca benim içime dert oluyor mesela…
Yapanın yanına kâr kalınca zulüm, çok üzülüyorum.
Kahroluyorum!
Bir de…
Kamuya bakıyorum…
Orada gece gündüz çalışanlar var, bir de “kızakta” duranlar, çalışmadan maaş alanlar…
Bunları gördükçe kafam bozuluyor.
İçlerinden konuştuklarım da var, “Ne yapayım abi, daireye gitsem oturacak yerim, yapacak işim yok!” diyorlar ya…
Hasta oluyorum!
Memleketin elde ettiği kazanımların da elden gitmesinden endişe ediyorum zaman zaman…
Etraftaki “aymazlık” havası beni rahatsız ediyor.
Ne yapayım; ellerine çubuk tutuşturulmuş çok bilmişler gibi rahat olamıyorum.
Fildişi kulelerde yaşayamıyorum.
“Gelene ağam, gidene paşam” takılamıyorum.
Böyle böyle, olmadık şeyleri kafaya takıyorum işte.
Halbuki…
Ne güzel bir dünya var dışarıda…
Kıl beşini bil işini…
Dünya iki kulplu kazan, tut bir ucundan sen de kazan!
Bir politikacıya “Hangi takımı tutuyorsunuz?” diye sorulduğunda…
“Hangi takım kazanıyorsa, onu tutuyorum!” karşılığını vermişti.
Dünyaya böyle bakanlar da var.
Ben böyle bakamıyorum ve yapamıyorum işte.
Küçükken de böyleydim; okulda, sınıfta neyi yanlış görüyorsam karşı çıkar, başımı belâya sokardım.
Rahmetli akrabalarım defalarca “Ortada kuyu var, yandan geç!
Yemek buldun ye, dayak buldun kaç… Köprüyü geçene kadar işine gelene dayı demeyi öğren!” dediler de…
Zerre fayda etmedi.
*
Bu yaştan sonra değişebilir miyim acaba?
Ya da değişmeli miyim?
Benzemeli miyim?
Ne dersiniz dostlar?
Serdar Arseven / Haber7
Yorumlar40