Yat, Kalk CHP!

  • GİRİŞ16.09.2025 08:52
  • GÜNCELLEME16.09.2025 08:52

Ülkenin gündemi böyle…

Varsa yoksa CHP!

Sabahtan akşama kadar CHP’deki tarafların birbirlerine hakaretlerini işitiyoruz…

CHP’den başka işimiz kalmadı;

Varsa yoksa CHP…

Yat, kalk CHP!

*

Ne Gazze, ne soykırım..

Ne Suriye, ne SDG..

Ne çarşı, ne pazar, ne de enflasyon var…

Yat, kalk CHP!

*

Ülkenin en köklü ve aynı zamanda en fazla kök söktüren partisi.

Küpüne zarar veren keskin sirke; kızgın, öfkeli, nefret dilli.

CHP’nin mağdur ettikleri sadece dışındakiler değil, en az onlar kadar içindekiler.

Kavgalar, iç çekişmeler, çatışmalar partisi…

Ontolojik sorunları, kimlik bunalımları yoğun bir parti.

Radikal sol mu, ortanın solu mu, demokratik sosyalizm mi, sosyal demokrasi mi?

Atatürkçüler mi, İnönücüler mi, Feyzioğlu Grubu mu, Satır Grubu mu, Üçüncü Dünyacılar mı, Ecevit Grubu mu, Baykal Grubu mu?

Baykalcılar mı, Sarıgülcüler mi?

Kemalciler mi, Muharremciler mi?

Sosyal demokrat sol mu, halkçı sol mu?

Radikal lâiklik mi, ılımlı lâiklik mi?

Yıllar yıllar böyle geçti…

CHP, kimliğini aramaktan ülkenin temel sorunlarıyla ilgilenemedi.

İç çatışmalarını (fikir ayrılıklarını değil, çatışmalarını) bir türlü bitiremedi…

Vizyon ortaya koyamadı, proje üretemedi, sadece kavga etti.

Tehdit etti;

Menderes’i tehdit etti, Demirel’i tehdit etti, Çiller’i tehdit etti, Özal’ı tehdit etti, Erbakan’ı tehdit etti, Erdoğan’ı tehdit etti…

Yetmedi…

Ecevit’i tehdit etti, Sarıgül’ü tehdit etti, İnce’yi tehdit etti, Tekin’i tehdit etti, Kılıçdaroğlu’nu tehdit etti yapıdaki radikal unsurlar…

Tehdit etti ve hakaret etti…

Hasta etti!

Her yola karşı çıktı;

Normal yola karşı çıktı, otoyola karşı çıktı, Boğaz Köprüsü’ne karşı çıktı…

Her şeye karşı çıktı…

Bunlara kalsa, Menderes döneminde yapılan Vatan Caddesi ve Millet Caddesi,

Demirel döneminde yapılan Boğaziçi Köprüsü,

Özal döneminde yapılan İstanbul-Ankara Otoyolu olmayacaktı…

İstanbul’un bir yakasından diğer yakasına “arabalı vapurlarla” geçecektik hâlâ…

Şehir hatları vapurlarını izdihamdan batıracak, “deve bağırtan”, “karga sekmez” yokuşlarında telef olacaktık…

Keban da olmayacaktı, GAP ta…

Erbakan Hoca’nın “havuz sistemi”ne de, Erdoğan’ın “savunma sanayi hamleleri”ne de hep karşı oldu CHP…

Her şeye karşı oldu.

Neye karşı olduğunu bilmeden karşı oldu.

Karşı olmuş olmak için karşı oldu…

Uzun yıllar boyunca “başörtüsü”ne karşı oldu da, son yıllarda biraz biraz döndü bu tavrından…

Çok uğraştırdı bizi, çok!

Neler yaşattı bize, neler!

Aslında iyi oldu hep konumu,

ömrünün büyük bölümünü ana muhalefet olarak geçirdi CHP.

Ülkenin ona çok ihtiyacı vardı.

Ana muhalefet, iktidar namzetiydi.

Nefesini iktidarların ensesinde hissettirmeli; onları hayırlı işlere zorlamalı, şerli işlerden uzaklaştırmalıydı.

Yok, öyle olmadı.

Hep statükonun yanında oldu, hep statükoyu savundu…

İkide bir “Solcuyum!” dedi ama Avrupa’nın en radikal sağcılarını gölgede bıraktı.

İkide bir “Devrimciyim!” dedi ama hep “statüko”nun yılmaz bekçisi oldu.

Tabanına iktidara gelme, kitlesini genişletme ümitlerini verdiği her noktada iç krizlerle uğraştı, uğraştırdı.

Buna da “demokrasinin zenginliği” dedi.

Nedir o zenginlik; kendi genel başkanlarına, emektarlarına hakaret edip durmak mı?

Kim seçim kaybetse, onu “iktidarla, sarayla anlaşmalı” ilân etmek mi?

Komplo teorileriyle kendi kendini kilitlemek mi?

Partiye yıllar yılı emek vermiş olan birçok ismi medya-sosyal medya linçlerine muhatap etmek mi?

 “Hasta” etmek mi?

Türkiye siyasetinin sağ tarafındaki “kitle” partileri ara sıra karışsalar da, kendilerine bir yol bulabiliyor, krizlerden çıkabiliyorlar…

Yeni partilerle yola devam edebiliyorlar…

CHP’de ise krizler bitmiyor…

Parti iç çekişmelerden, hatta çatışmalardan bir türlü kurtulamıyor…

Kimlik bunalımını aşamamışsan, iç huzuru da sağlayamazsın haliyle.

Otur ve karar ver:

Nasıl bir laiklik anlayışından yanasın?

İktidar olursan yerli savunma alanında hangi adımları atmaya niyetlisin?

Ülkemize sınırlarımızın hemen ötesinden saldırılar olduğunda gereğini yapmaktan mı, sınırların içinde tehlikenin iyice büyümesini beklemekten mi yanasın?

Atatürk’e mi yakınsın, Kemal Derviş’e mi?

Memleket ekonomisini düze çıkartmak için neler yapmayı plânlamaktasın?
Çağdaşlık dediğin nedir?

Küçük çocukların Kur’an Kursu’na gönderilmesinin “çağ dışılık” olduğunu mu savunuyorsun hâlâ?

*

Birçok sorunu var CHP’nin…

Ben bir eski CHP’li olarak, “Aile’den CHP’li” bir vatandaş olarak hâlâ anlamaya çalışıyorum bu yapıyı…

Bugünlerde…

“Haksızlığa uğradık!” diyor bazıları…

“Yargı siyasallaştı” diyor.

Birçok şey diyor da CHP’lilerin birbirleriyle böylesine kavga etmelerinin sebebini söylemiyor.

Birbirlerini hırpalayıp durmalarının sebebini söylemiyor.

*

Bugünlerde CHP’lilerin CHP’lilere ettikleri hakaretlere bakıyorum da…

Kendimi Anıtkabir’e atıp biraz “dertleşmek” istiyorum!

Daha doğrusu dert dinlemek.

Mümkün olsa da dile getirse Atatürk; partisindeki çekişmelerin, çatışmaların kendisini ne kadar rahatsız ettiğini, üzdüğünü.

Mümkün olsa da…

“Başlarım sizin çekişmenize de kavganıza da!” diyebilse…

Hiçbir parti “Kurucu Lider”ini bu kadar üzmemiş ve kızdırmamıştır herhalde!

Serdar Arseven / Haber7

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat