Eğitimi kurtar Yusuf Hocam!

  • GİRİŞ07.10.2025 09:28
  • GÜNCELLEME08.10.2025 08:42

Sizce en önemli bakanlıklar hangileridir?

Bence,

Milli Eğitim ve Kültür bakanlıkları.

Bu ikisi “MANEVİ VATAN” için hayati önemdeki bakanlıklar.

Eğitim ve kültür alanlarında başarısız olan bir ülkenin yarınları güvende değil demektir.

İmam-ı Azam Hazretleri, eğitimi “insana lehindeki ve aleyhindeki şeyleri öğreten faaliyetler bütünü” olarak tarif ediyor.

Eğitim ya helâle ya da harama yönlendirir insanı!

Eflâtun, “Eğitim insanı en kâmil (en olgun) düzeye çıkartma faaliyetidir.” diyor.

J.J. Rousseu, “Eğitim çocukları insan yapma sanatıdır.” tanımını yapıyor.

Kültürün genel tanımını ise, “İnsanın, toplumun bir üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, gelenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşık bir bütün” olarak ifade edebiliriz.

Eğitim ve kültür alanlarında bir türlü dikiş tutturamayan toplumlar ve bireyler kimlik bunalımı yaşarlar.

Bu iki alandaki başarısızlık ülkenin ayaklarının altındaki zeminin kayması demektir.

Bu iki alanda “yabancı istilâsına uğramış devletler”, bu durumdan kurtulmadıkları müddetçe mahkûm yaşamaya mecbur kalırlar.

Bu devletlerin vatandaşlarının neleri yiyeceklerine, neleri giyeceklerine, hangi alanlarda harcama yapacaklarına, nasıl eğleneceklerine, hangi durumda nasıl düşüneceklerine hep “hâkim durumdaki güçler” karar verir.

Bir ülkenin eğitim ve kültür hayatına yön veren dış güçlerin, başkaca bir silah kullanmalarına gerek kalmaz!

Bu iki gücü elinde bulunduranlar, hedef ülkelerin nesillerini bünyelerini zehirleyen birer akrep haline getirebilirler.

Kültür emperyalizminin mağduru olan devletlerde yaşayanlar “başkasında olan her şeyin iyi, kendisinde olan her şeyin kötü olduğuna” şartlandırılabilirler.

Öğrenilmiş ya da öğretilmiş çaresizlik duygusu ve aşağılık kompleksi bataklıklarında boğulabilirler.

Biz, kabaca Tanzimat’tan bu yana bu psikoloji içerisinde yetiştirildik.

Bir dönem Fransa, bir dönem Almanya, bir dönem İngiltere ve sonra ABD, özentimiz oldu.

“Fransızca yazılmış bakkal veresiye defteri benim için kutsal kitap hükmündedir!” diyebilen zavallı çeyrek aydınlarımız oldu.

Batı’nın gardrobundan “devrim” üreten zihniyet dünyamız oldu.

“Ecnebilere benziyor” diye övenlerimiz oldu!

“Araplara benziyor” diye yerenlerimiz oldu.

“Biz Türkler de adam olmayız!” ezberini sağda solda tekrarlayanlarımız oldu.

Stadyumlarda “Avrupa Avrupa duy sesimizi, işte bu Türklerin ayak sesleri!” diye bağırarak Batı’ya adeta yalvaranlarımız oldu.

Batı’nın kanunlarını bile “kopyalayanlarımız” oldu.

Avrupa’da bin türlü hakarete uğradıkları halde, Avrupa’nın üstünlüklerinden bahsedenlerimiz oldu.

Birine “Avrupai” dendim mi, övgü oldu.

Birine “Doğulu gibi” dendi mi, adeta sövgü oldu.

Yıllar yılı bu eziklik duygusuyla yaşadık.

Batı taklitçiliği öyle içimize işledi ki…

Laikliği bile “en keskin” uygulandığı ülkeden aldık.

“Fransız laikliğini benimseyelim!” dedik, onu da yüzümüze gözümüze bulaştırdık, “militan lâiklik” yaptık.

Öyle halleri düştük ki…

Gümrük Birliği’ne girdiğimiz günlerin Kadın Başbakanı’nı bu büyük başarıya (!) imza atmasından dolayı “İşte Çağdaş Türkiye’nin aydınlık yüzü!” diye göklere çıkarttık.

AB’den müzakere tarihi aldık diye havalara uçtuk, fener alayları düzenledik.

Kendimizden geçtik!

*

Böyle, böyle…

Yıllar yılları kovaladı…

Bir gün geldi ki…

O güne kadar boğazımızı sıktıkça sıkan, borçlandırdıkça borçlandıran, faize boğdukça boğan, sattığı silahları terörle mücadelede bile kullanmamıza engel olan Batı…

Haçlı İttifakı, Siyonist-Haçlı İttifakı…

Boğazımıza çökmeye, bizi bitirmeye davrandı.

Son darbeyi indirmek üzere harekete geçti.

O günlere kadar, borçla, harçla dönen…

Borçla harçla lüks mallar edinen…

Borçla harçla tatillere giden bizler…

Bu gidişin gidiş olmadığını gördük.

Hele hele 15 Temmuz’da “CIA güdümlü bombalar” kafamıza kafamıza yağınca…

“Ölmekse bir kez ölmek!” dedik.

*

Biz böyle, şuurlandık…

Kendimize geldik ama…

Tarlamızı çoktan sürmüşlerdi.

İçimize dışımıza fena halde girmişlerdi!

Eğitimde, kültürde uzun yılların, ne yılları on yılların hatta yüz yılların ihmali vardı.

Her yerimizden bağlanmıştık…

Ve en kötüsü de zihniyet olarak “Batı”ya bağlanan nesiller yetiştirmiştik…

“Bizden dediklerimiz” bile kayıp gitmişti.

Para pul, makam mevki imtihanlarını kaybetmişti.

“Fırsatçılık” genel tavır haline gelmişti.

Kötülükleri kanıksamıştık.

Çirkinliklere alışmıştık.

Şiddeti hayatımızın bir parçası haline getirmiştik.

*

Böyle bir haldeydik…

Derken…

Yok…

“Derken”i yok!

Hali hazırda böyleyiz.

Henüz kurtulmuş değiliz!

Öyle ümit ediyoruz ki…

Bu süreçte…

İçinde bulunduğumuz sıkıntılı durumlardan kurtulabileceğiz…

Öyle ümit ediyorum ki eğitimi gerçekten de “Milli”leştirebileceğiz.

Ben kültür bakanlarından bahsetmek istemiyorum.

Oranın peşini çoktan bıraktım,

Epeyce bir süredir Milli Eğitim ile uğraşıyorum.

Önceki bakanlarla çok uğraştım, onların iyi şeyler yapmasını çok istedim.

Nicelik bakımından çok şeyler yapıldı da…

“Nitelik” bakımından çok da parlak şeyler göremedim.

Bugün…

Sayın Yusuf Tekin var.

Uzun yıllardır tanırım kendisini.

Milli Eğitim’de büyük çapta temizlik yapmıştı Müsteşar’ken.

Bugün Bakan…

Geçen gün, Kanal 7 Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Acet’e konuşurken, en  büyük problemlerimizden biri olan “12 yıl mecburi eğitim” meselesine neşter atılacağını söyledi.

Gençlerin bir ya da iki yılı israftan kurtarılacak, eğer kurtulmayı arzu ederlerse!

Bu önemli bir adım.

Devamı gelir İnşaAllah.

Kültür tarafımız malûm.

Eğitim tarafımız ise ümit veriyor bize.

Umarım hayal kırıklıklarımıza eklenmez Hocamız.

Kişiler gelip geçici.

Herkes bir var, bir yok oralarda.

Allah ömür verirse bakanlık dönemi sonrasını da görürüz.

O günlerde…

Yusuf Tekin Hoca döneminden çok güzel ifadelerle bahsetmeyi dileriz.

Serdar Arseven / Haber7

Yorumlar22

  • Hüsnü uzun 12 saat önce Şikayet Et
    Eğitime 3 sömestr modeli gelirse, 12 yıllık eğitim 7,5 yılda yani 15-16 yaşında biter. Üniversiteyi okuyan genç 17-18 yaşında lisansı da bitirir. Ülke 10 yıl kazanır. Gençler evlenir. Nüfus artar ve gençleşir. Bu, Türk eğitimine teklifimdir hem de 10 yıl önce teklif edilmiştir. Lütfi Bergen
    Cevapla
  • Hüsnü uzun 12 saat önce Şikayet Et
    Toplum sağlığı için gençlik 4 zümre esasıyla yetiştirilmeli: 1) Üreticiler 2) Asker 3) İlim adamları 4) Esnaf, tacir. (Katip Çelebi) Türkiye'de gençlik "üretici" zümreye girmesin anlayışı ile ilim adamları zümresine itildi. Mezun olunca ise hizmet sektöründe işçi oldu. Lütfi bergen
    Cevapla
  • İzmirli öğretmen 18 saat önce Şikayet Et
    Liseler tamamen kalkmalı. Ortaokuldan sonra YKS sınavı yapılıp başarılı olanlar direk üniversiteye başlasın. İlkokuldan itibaren Allah peygamber sevgisi konmadikca ne yapsanız boş.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • Yusuf k 20 saat önce Şikayet Et
    Son iki yılı kaldırmak demek öğrenciyi yine üniversiteye yönlendirmek demek.Değişen bir şey olmayacak demektir Öğrenci yine bir umutla üniversiteye hazırlık kursları ile bu zamanı geçirecektir Bu işin önünü kesip mesleğe yönlendirme olabilmesi için son dört ün mecburi olması uygulaması tamamen kaldırılmalıdır.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • İS HAYATİ 21 saat önce Şikayet Et
    Bir Vatandas, Devlete girerse 60 binden basliyor, Ayni vatandas ozele girerse 22 binden basliyor, Ozel devlet farki kalkip,,.ozel sektore kamu gozlemcisi atayip, Herkes Devletin verdigi maasi versin Vermeyen Ticarete ve uretime girmesin kendisi isci olarak calissin, Ayni devlette biri 22 biri 66 maas olmaz, Bu adaletsizlik, hafta sonu, dogum izni,yillik izin her sey ayni olsun,
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat