İlkokul birinci sınıf sonrası din dersi
- GİRİŞ18.04.2013 10:06
- GÜNCELLEME18.04.2013 10:06
Başkalaşım; insan kelimesinin ne anlama geldiğini idrak etmek ile başlar. İşte o günden sonra demir bile daha kolay bükülür inanç karşısında... Ki inanç; anne koynu gibidir. Sarıldıkça saran, sarmalayan... Gözlerini kapar, ellerini gökyüzüne açar, aydınlığın ortasında en karanlıklarına ışık tutan cümlelerle yenilenirsin her defasında...
Bu hayattır...
İnançlarını Yaradan'a bağlayan en büyük halattır.
‘Dua etmek' bir sanattır.
Bu sanatı öğretmek için ise sanaatkarlara ihtiyacımız vardır.
Benim çocukluğumda ilkokul öğrencilerinin geneli ezberlediği duaların ne anlama geldiğini bilmezdi. Tahta masaların üzerinde öğretilen ‘Namaz'; dersin kaynatılacağı dakikalardan sayılırdı. Bitse de gitsek bakışları ile sıralarında oturan, uyuklayan, dersi kaynatan çocuklar tenefüs zili ile tekrar canlanırdı.
Matematik dersinin ehemmiyetini vurgulayan öğretmende aynı öğretmendi, din dersinde size namaz rekatlarını anlatan da... İşin içinde ‘Ruh' olmayınca din dersi de teorik ve pratik anlatımların kurbanı oluyordu haliyle.
...
Nerden mi aklıma düştü ordan da kalemime damladı bu mevzu?
...
Çocuğumuz dördüncü sınıfa kadar beklemesin.
Okumayı ve yazmayı söktükten hemen sonra din dersi eğitimi de verilmeye başlansın. Ve muhakkak sınıf öğretmeni ayrı, din dersi öğretmeni ayrı olsun.
Her ders bahar havası şeklinde, bayram tadında, gülen yüzler eşliğinde geçsin. Bunun için de din eğitmenlerine ayrı bir eğitim verilsin. Her ne olursa olsun çocuklara birşey öğretmek hem çok kolay hem de çok zordur aslında... Yolunu, formülünü bulmak ve kesinlikle sevgi dolu kalplerin sahiplerine bu görevi vermek gerekir.
Hayatının her evresinde ihtiyacı olacağı, yaşamını bağlayacağı bu temel dayanak, ilerki yaşlarda değil çocukluğa adım atılan ilk yıllarda öğretilmelidir.
Çocuk bu öğrenimi sınıf öğretmenleri tarafından değil, din eğitmenleri tarafından edinmelidir. Ve ve bu eğitmenler görevlerinin bilincinde, kutsallığının farkında, sonsuz çocuk sevgisi ile donanmış olmalıdır. Sabırlı, anne baba şevkatine yakın duygularla evlatlarımıza yaklaşarak, ‘Şunu yapmak günah, bunu yaparsanız cehennemde yanarsınız' söylemlerinden çok uzak bir anlatım şeklini benimsemelidirler.
Aksi taktirde ne mi olur?
Minik gözleri ile size bir çocuk yaklaşır ve şu soruyu sorar;
‘Öğretmenim her akşam dua okursak kabus görmeyeceğimizi söyledi. Ama ben hala görüyorum. Bu dualar işe yaramıyor mu?'
Bunu bana soran çocuğa ben ne demeliyim diye düşündüm bir müddet... Dua'ya olan inancını yitirmiş görünen bu minik kalbe ne desem daha doğru olurdu? Alfabeyi öğreten öğretmenine olan inancını zedelemeden nasıl olacaktı bu iş?
‘Öğretmenin yanlış söylemiş ufak kız, ya da sen yanlış anlamışsın. Edeceğin dualar seni belki çok daha kötü kabuslar görecekken, daha azını görmene yardımcı olmuş yani korumuş. Belki de o kadar kötü bir kabus görecektin ki, duaların sayesinde sen minicik görmüşsün.' Deyiverdim.
İş işten geçmiş miydi acaba? Bilmiyorum, bilemiyorum... Ben de eksiğim bu konu da... Belki ben de yanlış yaptım. Lakin, artık daha fazla yanlışa maal vermemek için önlem almak adına birşeyler yapmak şart diye düşündüm...
Ve işte yazdım...
Saygılarımla
Serdem Coşkun - Haber7
serdemcoskun@gmail.com
Yorumlar3