Kötü yola düşen masal kahramanı!
- GİRİŞ26.05.2011 06:22
- GÜNCELLEME26.05.2011 06:22
Ve genç kız, kurbağayı öper... Prense dönüşen küçük yeşil canlı ile ömür boyu mutlu mesut yaşarlar...
Bal kabağından arabası ile gece 12 ‘den önce saraydaki davetten ayrılmak zorunda olan külkedisi, acele ile koşarken merdivenlerde ayağından çıkan camdan ayakkabısının tekini oracıkta bırakmak zorunda kalır. Ve o ayakkabı sayesinde masalımız mutlu sona erer...
Fakirden (ç)alıp zengine veren kahramanımız Robin Hood, Pamuk Prensesin kötü kalpli annesi, uzun saçları ile kuleden kaçan Rapunzel ve ve daha nicesi...
Sonları hazinle biten masalların sayısı çok ama çok azdır... Yerli yabancı, genelde hikâyelerde tema aşk, netice mutluluktur. Çocukluğumda okuduğum masalların sadece biri içimi çok acıtmıştır... Geceler boyu ağlamışımdır... O çocuk aklımla yalanın ne kadar kötü ve affedilemez bir şey olduğunu idrak ettiğim hikâyedir Kaşağı...
Etkisinde kaldığım masal ya da hikayeler çoğunlukla, memleketimim yazarlarının kaleme aldığı ya da kendi efsanelerimizin anlatıldıkları oldu.
Ama, kurbağa öpmeye çalışan ya da arkadaşının kalem kutusundan bir iki kalemi, daha az kalemi olana vermek için izinsiz alan çocuklar da tanıdım.
Anne olmadan önce bunların hiç birinin algımda seçiciliği yoktu. Evlat sahibi olduktan sonra farkettim olanı biteni...
Bir defasında sizlerle paylaşmıştım, çocuklarımıza gizli tuzaklar kuruluyor ve bizler buna bilinçsizce destek veriyoruz diye... Televizyonlardaki filmlerden tutun, bilgisayar oyunlarına kadar yeniçağın teknolojik eğlence maşalarının hepsinde bir asılsızlık ve dengesizlik söz konusu lakin hala uzaktan bakıyoruz bönbön...!
Masallarla zorum var benim... Aşk hikayelerine dayalı konularla mütevellit benim alıp veremediğim... Pisi pisine pembe hayaller kurduruyorlar, sonra gerçek hayatta kocaman tokatlar yüzlerine yüzlerine vuruluyor...
Okul çağında, derslerde okutulmasını istediğim masalımsı ama gerçek hayattan alıntı ibret hikayeleri fikrim var mesela. Başlarına gelmeden, yarı yoldan veya yolun sonuna yakın bir yerden dönmeleri için sebepleri olsun istiyorum çocuklarımızın. Anne baba nasihatları demode olmaya yüz tutmuşken, yeni yollar bulma lazım!...
La Fonten’den masallar yerine, Mine Falanca’nın ibret dolu hikâyesini okusunlar. Her erkeğin, prens olmayacağını neden deneyerek öğrensinler ki?
Mine Falanca, Ahmet Filanca,......
Bir masal da şöyle oluversin mesela...
Uzak şehirlerden birinde yaşayan mazbut ve orta halli bir ailenin ikinci ve tek kız çocuğu Mine, zor şartlarda okuyor olsun. Ama aklı izlediği televizyon dizilerinde olduğu için, hep bir özenti içinde olsun. Gazeteden, hayran olduğu ünlülerin fotoğraflarını ve renkli hayatlarını takip ediyor olsun...! Aklı bir karış havada Mine’nin, bir de bir sevgilisi olsun. Filmlerde gördüğü öpüşme sahnelerine özenen Mine, ailesine kız arkadaşımda ders çalışıcam diye yalan söyleyip, erkek arkadaşıyla bir hatanın kurbanı olsun. Kurban olduğunun farkında olmasın. Sonra o erkek arkadaş ailesi zoruyla helal süt emmiş tabir edilen benzetmeye yakışan bir hanım kızla nişanlansın,evlendin.. Mine Falanca, iyice sillesini yiyip hayatın o özendiği İstanbul’a kaçsın...
Ne o? Çok mu abartılı geldi? Ben size böyle binlerce vaka sayarım. Hemde isimli soyadlı...
Nerde kalmıştım?
Mine Falanca, İstanbul gibi büyük şehirde bir başka genç tarafından kandırılsın. Kötü emellere alet edilsin. Hırsızlık yapsın, uyuşturucu kullansın. Dövülsün, hapse düşsün... Hayatı mahvolsun.
Herkese ibret olsun... Hikaye de mutlu sonla bitmesin. Köydeki sevgilisinin bir kızı bir oğlu olsun. O hayatına devam ederken, Mine’nin hayatı olmasın.
Okuyacak büyük adam olacakken, bir anda kötü kaderin kurbanı Mine, cocuklarımıza örnek olsun. Masallar böyle olsun... Uyuşturucu kurbanı Ahmet Filanca eğer okusaydı doktor olacak olsun... Ama arkadaş kurbanı olsun. Hayatını kahreden bu cocuk, neleri yapmasaydı şimdi düzgün bir yaşamı olurdu, hikayenin teması bunlar olsun.
Prensmiş, prensesmiş... Bu palavralardır bizlerin canına okuyan... Renkli hayatlarmış... Ünlülermiş...Peh!...
Ben yirmi yıldır bu ünlü tayfanın içinde nefes alıyorum ama adım kadar emin olduğum tek şeydir mütevazı yaşamın getirdiği huzur. Bunun idrakında olanlarla haşrolduğum için hep şükrediyorum. Aileme de teşekkür...
Bu bebeler bizim bebelerimiz... Sokaktaki Yılmaz Amca söylese iki kişi duyar ama ben hiç olmassa bir beşbin kişiye feryadımı duyururum en kötü ihtimalle... O beşbin kişiden ikibini ebeyn olsa ve birer evlatları olsa... Alın size 2000 bebe...
Az mı? Hayır asla!...
Anlatılan masallara kanmamaları için, okudukları masallara dikkat edin!...
Serdem Coşkun - Haber 7
serdemcoskun@gmail.com
Yorumlar2