İskilipli Atıf Hoca'ya laf söylemek haddine mi?
- GİRİŞ17.09.2015 09:54
- GÜNCELLEME17.09.2015 11:18
Dün sadece okuma yazma bilen, hayatında slogandan başka bir şey bilmeyen bir belediye başkanının hezeyanlarını izledim. Kim mi bu şahıs? Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü isimli zat.
Kendini milliyetçi olarak gören ama tarih cahili bir şahsın, çağımızın en büyük alimlerinden İskilipli Atıf Hoca’ya hakaret etmesine şaşırmadım çünkü bu kişinin ağzının bozuk olduğu daha önce de kanıtlanmış. Ne seviyede olduğu tescillenmişti.
Din ve tarihten yoksun ama sorsanız vatanperver, milliyetçi, dindar.
Ölmüş bir kişinin ardından kötü konuşulmaz ki, bu devrin ünü sınırları aşmış bir din alimi. Sadece kulaktan dolma bilgilerle şişirilen bir kafa yapısının ürünü olan bu şahsın ağzından çıkanı tekrardan geri sokmak için aşağıda İskilipli Atıf Hoca’nın kim olduğunu anlatmaya çalıştım.
Dr. Mehmet Sılay’ın yakın tarihimizin en trajik olaylarından birini konu alan “İskilipili Atıf Hoca” kitabından biraz özet geçelim:
İstanbul’da medresenin yanında Darül-fünûn İlahiyat şubesinin de ilk mezunları arasındadır. Fatih Camiinde ders-i Amm olarak görev alır. Daha sonra Kabataş Lisesinde Arapça muallimi olur. O dönemde hocalara yapılan zulmün kaldırılması için arkadaşı Rasim Efendiyle beraber problemi çözmeye çalışır. Fakat fincancı katırları ürker ki Şeyhülislam Atıf Hoca’nın arkadaşı Rasim Efendi’yi Bodrum’a sürgüne gönderir. Atıf Hoca bu vefakâr arkadaşının ihtiyaçlarını gönderir. Bu sefer da Atıf Hocayı Rasim Efendi’ye destek çıkıyor diye Şeyhülislam’a şikayete çıkan bir gürûh olur. Atıf Hoca, zabitlerin takibinden rahatsız olur ve çareyi yakın arkadaşı Kırımlı İbrahim Tali Efendi’nin pasaportuyla Tophane’de demirleyen bir gemiyle Kırım’a gitmekte bulur.
Kırım Müslümanları Atıf Hocaya sıcak bir karşılama yapar onu bağırlarına basarlar. Kırımlı Müslümanlar Atıf Hocanın derslerinden ve sohbetlerinden feyiz alır. Bahçesaray’da mutat ders ve sohbetler verilir. Burada bir süre kaldıktan sonra memlekette bir takım değişiklikler olduğunu haber alan Atıf Hoca Kırım’dan ayrılır. Polonya’ya doğru uzun bir tren seyahati yapar. Varşova ve çevresini gezer bir takım çalışmalara girişir. Burada iki ay kaldıktan sonra II. Meşrutiyetin ilanından bir hafta önce özlediği İstanbul’a ve evine kavuşur.
1910 yıllarında İstanbul’da dengeler değişmiştir. Ve Atıf Hoca günümüz YÖK başkanlığına muadil Medreseler Müfettişi olarak tayin edilir.
Milli Mücadele yıllarında Atıf Hocanın sadece yazılarını yazdığı Alemdar gazetesinde İngiliz Hükümetinin baskısıyla Sadrazam Ferit Paşa’nın ağzından Mustafa Kemal’e idam kararı yayınlatılır. Yine İngiliz istihbaratı baskısıyla Şeyhülislam Mustafa Sabri efendiye de Tealî İslam Cemiyeti adına bastırılmış ve Kuvay-i Milliye hareketine karşı bir fetva yayınlatılır.
Atıf Hoca ve dava arkadaşı Tahirü’l-mevlevî aynı gün yayınlanan Vakit gazetesinde bir tekzib-nâme yayınlarlar. Bu tekzib-nâmede şeyhülislam’a zorla yazdırılan aykırı ve hain fetvaya şiddetle karşı olduğu bildirilmiştir.
Milli Mücadele yıllarından sonra kurulan İstiklal Mahkemeleri, Kurtuluş Savaşına katılmış olsalar da fikir olarak kendilerine muhalif bütün kadroların tasfiyesi için düğmeye basmıştır.
İlk skandal, İskilipli Atıf Hoca’nın Şapka Kanunu’nun çıkmasından 1,5 yıl kadar önce bastırdığı kitapçıktan yargılanıp idama mahkûm edilmesidir (“Frenk Mukallitliği ve Şapka” adlı bu kitap altı üstü 32 sayfalık bir broşürdür ve Milli Eğitim Bakanlığı onaylıdır). Oysa burada Erzurum, Rize ve Elazığ’da vuku bulan şapka protestoları (iddia edildiği gibi ‘isyanlar’ değil) bahane edilerek 190 küsur ‘elebaşı’(!) yakalanıp idam edilecek, yazdığı kitapla onları ‘isyana’ teşvik ettiği iddia olunan Atıf Hoca da bilahare yanlarına gönderilecektir.
Son devrin din mazlumlarında Necip Fazıl, hocayı şöyle tasvir eder: “İskilipli Âtıf Hoca, Türk engizisyon sürecinin adalet kisvesi altında işlediği cinayetin çarpıcı örneklerinden biriydi.”
Nureddin Topçu ise hâdiseyi, "İskilipli Âtıf Efendi yazdığı bir kitap yüzünden idam edilmiştir. Âtıf Hoca gibi Esat Erbilli ve Müftü Ali Rıza Efendi, millete gözdağı vermek ve sindirmek için zulmen idam edildiler. 27 Mayıs 1960 askerî darbesinde Başbakan asanlar İstiklâl Mahkemesi'nin yanında yunmuş yıkanmıştır." cümleleriyle anlatmıştır.
Bu belediye başkanı Mehmet Akif’le İskilipli Atıf Hoca arasındaki bağı bilemeyecek kadar cahil olduğu için “Mehmet Akif gibi olun” diyor. Eminim ki hayatında Sebilürreşad diye bir dergi duymadın. Ha işte o dergide Atıf Hoca ve Mehmet Akif beraber yazıyorlardı.
Eğer Mehmet Akif, Mısır’a gitmeseydi O da İskilipli Atıf Hoca gibi Ankara İstiklal mahkemesinde idam edilecekti.
serkan.ustuner@haber7.com
Twitter: sustuner
Yorumlar4