Mazlum türkiye

  • GİRİŞ13.06.2014 11:35
  • GÜNCELLEME13.06.2014 11:35

Bir mazlumluk … Herkesin kafası karışık ..  Hiç kimse mutlu değil … Herkes şikâyet edecek bir şey bulmakta maharet sahibi … 

Bu karışıklıkta ya kendinizi izole edecek, camdan kafesler içinde, görünmeyen sınırlar içinde yaşayacaksınız; ya da oturup, düşünüp, tek başınıza kafa patlatacaksınız. İkisinin de sonucu bu ülkede aynı kapıya çıkar, dolayısıyla da “Neden düşüneyim, Neden zarif beyinlerimizi çıkmaz düşüncelerle yorayım?” demek mümkün hale gelir. İşte budur ki; bizi, yaşayanları düşüncesizliğe, fikirsizliğe iten.

Çocukları dağa kaçırıldı diye eylem yapan anneler .. Elleri öpülesi anneler … Bu ülkede senelerdir korkudan sindirilmiş ailelerin, artık hepimizin gördüğü eylemleri yapması ne kadar sevindirici değil mi? Nerede onlara destek? Nerede sivil toplum örgütleri? Nerede cumartesi anneleri? Nerede şehit anneleri? Neden orada, onların yanında değiller; neden onların ellerinden tutup beraber oturmazlar? Neden bu eylemlerde onlara destek olmazlar? Demek ki neymiş; bana dokunmuyorsa yılan, bin yıl yaşa da olur!

Rehin alınan konsolosluk! Hiç düşündünüz mü, bu olay Amerika’nın başına gelse ne olurdu diye? Yer yerinden oynar, o adamlar için gerekirse savaşa gidilirdi! Tabi ki savaşa gidelim demiyorum, ama Türkiye bu mazlumluk ruhundan kurtulamadığı sürece Davutoğlu’nun çıkıp, “ Kıllarına zarar gelirse döveriz ha!” tehditleri hiçbir şey ifade etmeyecek, korkutucu bir tehdit olmayacaktır! Suriye uçakları Türk hava sahasına girdiğinde, ne çok dövdük onları! Mavi Marmara saldırısında, ölen vatandaşlar için İsrail’i ne çok dövdük! Biz, bu ülke vatandaşlarının dünyadaki hakları için hiçbir zaman dövüşemiyoruz.

Biz şahlanamıyoruz.  Sonra oturup dünya ülkelerini eleştiriyoruz ki; Türklere neden ikinci sınıf insan muamelesi yapıyorlar diye! Saygıyı biz kendimiz oluşturacağız! Bu mazlumluk edebiyatından sıyrılıp şahlanacağız! Ne münasebetle bizim vatandaşımızı rehin alabilirsin diye yüksek sesle hesap soracağız!  Küçük seslerle; sen onu ver biz de sana onu verelim, olmazsa bunu da verelim hesapları küçük, korkak adamların işidir. Biz Çinlilere “Çin Seddi”ni yaptırmış bir tarihin çocuklarıyız. Şimdi şahlanmayacaksan, ne zaman şahlanacaksın! Ne bekliyorsun!

Ülkenin vatandaşları arasında yaşanmayan birliktelik de aynı dış güçlere boyun eğişimiz altındaki politikalardan, korkulardan sebeptir. Dün ağlayan şehit anneleri, bugün ağlayan Diyarbakır annelerinin yanında bu yüzden yer almaz. Türkiye’de hala Irak söz dinlesin, Suriye lafımızdan dışarı çıkmasın, Amerika bizi gözetsin peşinde koştururken, bunun nasıl olacağı konusunda bir adım atmazsa, kimse bizi dikkate almaz! Tıpkı kimsenin Diyarbakır annelerini dikkate almaması gibi ..  

Bizler kimden korkarız, yalnızca gücümüzden emin olduğumuz erklerden korkarız. Size biri kalkıp istediği kadar “döverim seni” diye tehditler savursun! Ne zaman dayak yersiniz, o zaman korkarsınız. O zaman gücün gerçekliğini görürsünüz. 

Bu mazlum edebiyatı senelerdir denendi.  Artık mazlumluktan çıkıp, şahlanma zamanıdır. Üstad der ki; “Bugün değilse ne zaman?” 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat