PKK ve yerlilik krizi

  • GİRİŞ08.08.2015 11:35
  • GÜNCELLEME09.08.2015 09:40

Bu durum ister vesayet rejiminin ulus devlet çıkmazlarıyla cesurca yüzleşmek yerine korkulara esir olduğu anlarda olsun, isterse de Kürt Meselesi’nin taşıyıcı unsurlarının meşruiyet ve lojistik arayışları sırasında olsun, aynı kısır döngüyü üretti. Her iki taraf da, farklı yerlilik krizleri üretmekten başka bir şey yapamadılar. 

İlginç bir şekilde, birbirlerine varoluşsal düşmanlık içerisinde olduklarını iddia eden bu aktörler, seküler dünyanın nimetlerinden mütevellit bir zeminde ve yerli olan her şeye düşmanlık konusunda fanatizme varacak bir mutabakat içerisinde oldular. AK Parti’nin soruna radikal müdahalesiyle birlikte ise yerlilik krizleri tam anlamıyla ortaya çıktı. Kısa bir sürede, her iki tarafın da bazı unsurları açıktan işbirliğine varacak düzeyde ortak zemin arayışına girdiler. Kemalizm’e methiyeler düzmeye başlayanlar kafayı kaldırırken, PKK’nın AK Parti’ye karşı bir çıpa olarak kullanılabileceğini fark ettiler.

7 Haziran Seçimleri bu işbirliğinin zirve yaptığı milat oldu. Elbette taraflara sorulduğunda, böyle bir işbirliğinin taktik ve stratejik gerekçelendirmesini yapmak üzere psikolojik ve siyasi hazırlık yapıldığı görüldü. Ortak düşman ucuzluğunu aşamayan bir siyasi basiretsizlik ve ahlaki iflasla içine düştükleri durumu meşrulaştırmak için kıvranıp durdular. Aslında bu kıvranmaların kaynağı tutarsızlık gibi görünse de, derinlerdeki yapısal sancı yerlilik krizinden başka bir şey değildi. Türkiye’de Türkiye’ye, bu bölgede bölgemize dair sahici, yerli ve bize ait bir şeyler söyleyememenin sancısıydı bu; başka başkentlerle kurulan çarpık ilişkileri yönetememenin altında ezildikçe, AK Parti kamuflajı altında Türkiye’ye, Türklere ve Kürtlere düşmanlık yapmanın utancı.

HDP, iki haftadır demeç vermedik Batılı televizyon, gazete ve internet sitesi bırakmadı. Kendisini, en rahat konuşacağı yer Diyarbakır’da bile konuşamaz hale getiren bir akıldan bahsediyoruz. Diyarbakır’da yaratılan atmosferde, HDP’nin ancak kendi kendisiyle konuşması mümkün artık. Çünkü PKK dışındaki her türlü farklılığa karşı estirilen terör, 1990’larda vesayet rejimin Kürt Meselesi’ne dair müsaade ettiği özgürlük alanından bile fazla daralmış durumda. Ve gelinen noktada, Ankara’da ve Erbil’de konuşma ve diyalog melekesinin PKK terörüne kurban verilmesinin peşine düşmek yerine, başka başkentlerde(n) zemin kazanmanın konforunun peşine düşülmüş durumda.

Başka başkentlerden Türkiye’ye konuşan aktörlere ilk tepki olarak ‘mütercim muamelesi’ yapılmasına kimse şaşırmamalıdır. Bomba ve kurşun seslerinin arasında yapılmaya çalışılan tercümenin ise zaten baştan iletişimi daha kötü hale getireceği ilk beklenti olmalıdır. 

Yazının tamamı için tıklayınız...

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat