Kısmen başardılar...

  • GİRİŞ01.08.2009 09:57
  • GÜNCELLEME01.08.2009 09:57

Türkiye'de, iki grup başarılı oldu.

Bunlardan biri, "Atatürk"ü ve "Atatürkçülüğü" bir olumsuzluk örneği olarak "sunmak isteyenler"; öbürü, her türlü "İslami duyarlılığı" bir "İslam şeriatı özlemi ve aşaması" olarak "sunmak isteyenler." Bunların, yıllarca süren, ısrarlı çalışmaları sonucunda; "akıldışı-irrasyonel" olsa bile, amaçlarına kısmen ulaştıklarını söyleyebiliriz.

Amaçlarına kısmen ulaştılar da, iyi mi oldu?

Hiç sanmıyorum...

 x x

Önce; "kadrolu (!) Atatürk düşmanlarının" bu konulardaki çabaları üzerinde durmak istiyorum. Zira; eğer halkımızın bir bölümü, "Atatürkçülük" denildiği zaman; karanlık yüzlü, baskıcı, anti-demokratik bir şeyler düşünüyorlarsa; bunun sebebi, hem toplumumuzdaki Atatürk karşıtları hem de Atatürkçü geçinmekle birlikte, Atatürk'e en büyük kötülüğü yapan sahte Atatürkçüler'dir. Tabii bu arada; kendilerine bir ara "İkinci Cumhuriyetçi" adını veren; özgürlükçü demokratların! çabalarını da ihmal etmemek gerek...

"Sahte Atatürkçüler" farklı kategorilere ayrılabilir. Bunlardan bir kısmı, Kenan Evren türünden, "gardırop Atatürkçüsü"dür. Dillerinden Atatürk adını düşürmezler, fakat (ama bilinçli, ama bilinçsiz) Atatürkçülüğün altını oyarlar.

Türkiye'de; hangi muhafazakâr iktidar, tüm ortaöğretime "Din ve Ahlak Bilgisi" adıyla, Sünni İslam dersi sokabilirdi? Eskiden, seçimlik olan bu dersi; hangi muhafazakâr iktidar zorunlu hale dönüştürebilirdi?

Türkiye'de; hangi muhafazakâr iktidar Atatürk'ün mirasına tecavüz edebilirdi? Atatürk'ün; Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu'nu, bağımsız "dernekler" olarak kurarken; elbette bir bildiği vardı. Türkiye İş Bankası'ndaki hisselerinin nemalarının, önemli bir bölümünü bu iki derneğe bırakması da, elbette nedensiz değildi. Fakat 12 Eylül'ün; "sahte" ve "sahtekâr" Atatürkçüleri; bu iki derneğin gelirlerine el koydukları gibi; bu dernekleri, birer devlet dairesine dönüştürdüler.

Bu gibi örnekleri çoğaltabiliriz.

x x x

Atatürk, (mealen) "Ben, gelecek nesillere miras olarak, sadece özgür ve bilimsel düşünceyi bırakıyorum" diyen bir liderdi. Ama 1960 sonrasının, "dogmatik" ve "katı" kimi Atatürkçüleri; Atatürk'ün, "aydınlanmacı" yönünü tümüyle yitirip; "katı" bir Atatürkçülük peşine düştüler. Bu konuya daha önce yazdığım bir gazetede birkaç kez değinince; "yumuşak Atatürkçüler" diye akılları sıra dalga geçen, kimi düşünce fukaralarına da rastladım. Zaten bunlardan biri; Atatürkçülüğü halka açık mekanlarda, alkollü içki içmeye kadar taşıyınca; artık Allah'a havale etmekten başka bir çare kalmadığını anladım.

Gene; bu geri zekalı, sözde Atatürkçüler; bir yürüyüşte, "Atatürkçülük bir ayrıcalıktır" diye pankart açınca; sabrım tükenmiş ve Atatürkçü olmanın, bir ayrıcalık getirmediğini; olsa olsa bir sorumluluk getirdiğini yazmak zorunda kalmıştım.

 x x x

İkinci Cumhuriyetçi "taife"; Cumhuriyetimizin kuruluş ilkeleri arasında, demokrasi olmadığı iddiasıyla; bunca yıldır süren "demokrasi mücadelesinin" başarıya ulaşamamasının nedeni olarak hep Atatürk'ü gördü. Ama öylesine mantıksız ve budalaca Atatürk düşmanlığı yaptılar ki; artık bu "silahı" kullanmaktan vazgeçmiş gibi görünüyorlar.

Belki de gereksinimleri kalmadı...

Yıllarca önce; Sayın Ayşe Özgün'ün bir programında; şimdilerde televizyonlardan bazılarının "akıl hocası" ve "vazgeçilmez yıldızı" bir yabancı gazeteciyle, Andreas Finkel'le bir sohbete çıkmıştık. Çok iyi Türkçe konuşan, bu süper zekalı gazeteci; bambaşka bir konuyu konuşurken,

(ama gerçekten, en ufak bağlantısı yokken) "Bunlar Atatürk'ün kusuru" diye bir laf sokuşturmaz mı?.. İnanın çıldırıyordum.

"Nereden çıktı bu laf yahu?" diye; herhalde biraz yüksek sesle sordum. Ayşe hanım da, münasebetsizliği herhalde fark etmişti ama programı kurtarmak adına; "daha sonra konuşuruz" gibisinden bir şeyler söyleyerek, işi tatlıya bağlamak istedi. Programın sonuna kadar sabrettim. Ama elbette konu oraya gelmedi. Zaten, en ufak bir ilgisi yoktu. Tabii en sonunda, ağzıma geleni söyledim ama; bakıyorum, adamın şöhretine, şöhret katmışım...

x x x

Nihayet, Atatürk'ün ve Atatürkçülüğün son karşıtları da; ülkemizdeki "İslam şeriatçıları"dır. Doğrusu, bunların Atatürk'e ve Atatürkçülüğe karşıt olmaları, ideolojilerinin ve düşüncelerinin gereğidir.

Lafta da olsa; başında halife olan bir İslam şeriatı düzenini (örfi hukuk ve meşruti yönetime rağmen) yıkarak; bunun yerine, "halk egemenliğine dayanan, laik ve çağdaş bir devlet" kuran Mustafa Kemal'e düşmanca duygular beslemelerine fazla şaşmamak gerek.

Fakat, (bence) bu düşünce; AK Parti'nin genel düşüncesi değil. Ancak demokrasiyi bir "araç olarak" gördüklerine dair ifadeleri; demokrasideki, "çoğunluk karşısındaki azınlığın haklarına, fazla saygı duymadıklarını" gösteren kimi beyanları; bunların da, kendi ayaklarına kurşun sıkmaları oluyor.

Bu konulara tekrar döneceğim...

Toktamış ATEŞ - BUGÜN
tokta@bugun.com.tr  

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat