Pazarın fendi...!
- GİRİŞ12.03.2011 05:49
- GÜNCELLEME12.03.2011 05:49
Son zamanlarda aklımda hep pazar yerleri var. Etrafımızın AVM(!)lerle giderek daha da çevrildiği çağımızda, semt pazarlarına daha bir hasret kalıyoruz. Ya da ben kalıyorum. Gözümü alan ışıklar altında, o büyük süpermarketlerde satılan meyve sebzeler de, sadece ve sadece, onların ne kadar cansız ve kendinden geçmiş olduğunu daha iyi görmemi sağlıyor.
İşte zaman zaman bu durumla ilgili düşünüp dertlenirken bir gün, Urla'da gezdiğim bir pazar geldi aklıma. Ege'de dostlarımla çıktığım ve tadı damağımda kalan harika bir yolculuk sırasında biten meyve stoğumuzu takviye etmek için Urla pazarını görür görmez arabayı durdurduk. Sadece biraz elma alacaktık, o kadar... Pazarın içine yürür yürümez oranın öylece birkaç dakika içinde terk edilecek bir pazar olmadığı ortaya çıktı. Daha önce hiç meyve, sebze ve ot görmemişim gibi bir o tezgaha bir bu tezgaha gidip tüm canlılıklarıyla parlayan o kırmızı elmaların, taptaze yeşil yapraklarıyla insanın gözünü alan ıspanağın, turuncu mantarların, daha önce adını duyduğum kendisini görmediğim otların fotoğrafını çekmeye başladım. Tabii pazarcılar epey şaşkın ne olduğunu anlamaya çalıştılar. İstanbul'da yaşayan biri olarak bu kadar canlı renklerle ve tazecik sebze ve meyvelerle karşılaşmak beni şaşırtmıştı. Birçoğumuz alışveriş merkezlerindeki süpermarketlere mahkum insanlar olarak, İstanbul'un semt pazarlarında bile bu kadar taze ve canlı yeşillikler göremez olduk.
Söz pazardan açılmışken çok renkli, keyifli, heyecan uyandıran bir başka pazardan daha bahsedeyim size. Viktualienmarkt adındaki bu pazar, Almanya’nın Münih kenti merkezinde bulunuyor. Hergün yaklaşık olarak saat 10′dan akşam 6′ya kadar açık olan pazarda et ürünlerinden tutun da, egzotik meyveler, lokum, hediyelik eşyalar bulunabiliyor. Pazarın orta yerinde Almanların hiç boş bırakmadıkları açık hava kafeleri var. Sadece Münihlilerin yiyecek ihtiyaçlarını değil, oraya gelen turistlerin ilginç şeyler görme ihtiyacını karşılayan bir pazar burası. Bu pazarda neler var neler; el yapımı ahşap kirpiler, ağaç dallarından kalpler, rengarenk Uzakdoğu meyvelerinin parlak görüntüsü, envai çeşit mantar, Bavyera’nın değişik bölgelerinden değişik lezzette ballar ve reçeller, son yıllarda Türkiye’de de sıklıkla gördüğümüz taze meyve suyu tezgahları, hediyelik eşyalar, süs bitkileri, çiçekler, cins cins balıklar, tatlı tuzlu onlarca çeşit ürünün piştiği fırınlar…derken bu liste böyle uzayıp gider. Mantar demişken, ben büyük bir mantar hayranı olarak orada gördüğüm mantarların büyülü dünyasında kayboluyorum. Boy boy, renk renk mantarlar. Ucuzu, pahalısı, güzeli, çirkini hepsi ama hepsi gözümü alıyor. Şu pahalılığıyla meşhur trüf mantarlarından bile satıyorlar pazarda. Yani yok YOK.
Viktualienmarkt’ı güzel kılan şeylerden birisi de çeşitli köşelere serpiştirilmiş olan ve üzerlerinde oranın ünlü komedyenlerinin ve halk şarkıcılarının heykellerinin bulunduğu çeşmelerdir. Bu çeşmeleri buluşma noktası yapan, ya da çocuğunun çikolataya bulanan elini burada yıkayan bir anne orayı hareketlendirir, canlılık katar. Satılan rengarenk ürünler, sebzeler ve meyvelerden çok, bu tip yerlerin beni cezbetmesinin en önemli nedenleri arasında bir de burada el yapımı ürünlere de çokça yer verilmesidir. Bu ürün ister ahşap bir oyuncak olsun, ister ev yapımı bir kavanoz reçel olsun, kişisel üretimin aracısız bir şekilde üreten tarafından alıcısına ulaştırılması benim için orayı değerli kılan birşeydir.
Türkiye'deki semt pazarlarıyla benzeşen Selanik pazarı, perşembe günleri kuruluyor. Sonuçta Ege'ye kıyısı olan bu iki ülkede sebzeler, otlar birbirinden çok da farklı değil. Ancak Selanik'te fiyatlar oldukça pahalı. Üç tane salatalık 1 Euro'dan satılıyor. Kereviz yemeği yapmak isterseniz epeyce para ödemeniz gerekiyor. Hem kerevizler minicik hem de pahalı. Sadece yemeklere, çorbalara lezzet versin diye kullanılıyor sanırım. Balık fazlasıyla var. O da hiç ucuz değil. Balık yemeyi pek sevmediğimden çok dertlenmedim açıkçası, ama bizdeki ucuz (tabii mevsimine göre) ve bol olan bu ürün oralarda iki kere düşünmeden alınacak gibi değil. Bu pazarın tezgahlarında, bizim pazarlardan farklı olarak, balık ve çeşitli kabuklu deniz ürününün hemen yanında bir başka kabuklu ürün daha yerini almış. Salyangoz! Selanik pazarında, yine pazarlarda bizim görmeye pek alışık olmadığımız metal damacanalar içinde satılan alkollü içecekler dikkatimi çekiyor. Arkadaşımın söylediğine göre bu çok yeni bir uygulamaymış. Daha önce, açık içkiden kaynaklanan ölümlerin yaşandığı ülkemizi düşününce bu uygulama çok da sağlıklı görünmedi bana.
Her ülke kendi ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiriyor tezgahlara koyacaklarını. Münih'teki pazarda satılan pahalı trüf mantarı, uzak diyarlardan arz-ı endam eden rengarenk tropik meyveler, Urla pazarındaki çeşit çeşit otlar, sebzeler derken Selanik pazarlarında da çok ilginç şeyler gördüm. Pazar yerleri, herzaman, bir toplumu, bir yöreyi tanımak için en iyi alanlardan biridir. Oranın insanları ne yer, ne içer, ne gibi ürünler kullanırlar, alışkanlıkları ne yöndedirden tutun da ekonomik durumu hakkında fikir verir. Artık çoğu ülkede mantar gibi çoğalan AVMler, globalleşme denilen tektipleştirme faaliyetinin temel taşını oluşturur. Gittiğimiz her şehirde, her ülkede içerik olarak birbirinin neredeyse aynı, sadece mimari tasarımlarıyla fark yaratmaya çalışan devasa labirentler olmaktan öte gidemeyecek bu merkezler. Pazarların taşıdığı o özgün karakter ise, ne yazık ki, yavaş yavaş silinecek hayatımızdan.
info@tulaykazanci.com
Yorumlar6