Saraylı da olsa, insan insandır!

  • GİRİŞ22.03.2011 22:30
  • GÜNCELLEME22.03.2011 22:30

GÖRSELLER İÇİN TIKLAYIN

Geçenlerde yağmurlu bir güne uyandım. Böyle zamanlarda İstanbul sokaklarında olmak gerçekten ızdıraplı olabiliyor. Sıkışmış trafikte, insan kalabalığından nefes alınamayacak hale gelmiş araçların içinde seyahat yorucu olmaktan çok bunaltıcı. Neyse ki yollara düşmemin sebebi epeydir görmek istediğim ve ayrıca da Milli Saraylar Daire Başkanlığı Tanıtım Şube Müdürlüğü tarafından davet edildiğim Saray Koleksiyonları Müzesiydi. Denizin kenarına varınca ruh halim de değişiverdi. Müzeyi arkadaşımla gezecektim o gün. Beşiktaş iskelesi tarafında buluşup yağmur altında kısa bir yürüyüşten sonra Deniz Müzesi'nin hemen yanıbaşındaki binaya vardık. Burası Dolmabahçe Saray Mutfakları (Matbah-ı Amire) olarak kullanılan bir yapıymış. 1990 yılında ise Milli Saraylar Daire Başkanlığı'na devredilmiş. 2006'da Depo Müze olarak açılan yapıda Dolmabahçe Sarayı'nda sergilenemeyen yaklaşık 20.000 eşya, depolama ünitelerinde sergilenmeye başlanmış ancak fazla ziyaretçi çekemeyen(!) müze, ne yazık ki, iki yıl sonra kapılarını ziyaretçilere kapatmış. Burada gerçekleştirilen kapsamlı restorasyon çerçevesinde, yapının tarihi cephe duvarları aslına uygun restore edilmiş, havalandırma sistemleri ve sergi vitrinleri uluslararası müzecilik standartlarına uygun hale getirilmiş. Tüm bu yoğun çalışmalar sonunda da müze yeni haliyle, Saray Koleksiyonları Müzesi adıyla 25 Şubat 2011'de tekrar ziyarete açılmış.

kullan

Müzenin girişinde 1TL olan giriş ücretimizi ödedikten sonra -cuma günleri halk günü- şöyle bir müze dükkanında Yıldız Porselenlerine ve diğer hediyelik eşyalara bakınıp sergi alanına geçmek üzere yürürken, saray mutfağına ait ocakları gördük. Zeminin altında kalan bu ocaklar, üzeri camla örtülerek sergilenmiş. Bence bu, müzenin giriş kısmına özgün bir hava katmış. Müze loş ışıklarla aydınlatılarak göz yormayan bir ortam sağlanmış. Sergileme alanı son derece sade ve düzenli. Müzedeki vitrinlerin tamamına sadece kadın eli değmiş.

Bu müzenin temel amacı, sarayda yaşayan padişah ve aile üyelerinin de birer insan olduklarını vurgulamak ve bu doğrultuda onların gündelik hayatına ışık tutabilmek. 19. Yüzyıl sonları ile 20. Yüzyıl başlarına tarihlenen eşyalar gerçekten de hem saray hayatının hem de sosyal hayatın birer aynası gibi.

Sergi ilk önce sarayın küçük fertlerinden olan Osmanlı’nın son halifesi Abdülmecid'in çocukları Ömer Faruk Efendi ve Dürrüşehvar Sultan'ın kundakları, mintanları, patikleri, zıbınları ve yorganlarının sergilendiği bölümle başlıyor. Burayı, özellikle de Dürrüşehvar Sultan'a ait olan, çeşitli oyuncakların sergilendiği bölüm takip ediyor. Bebekler, evcilik eşyaları, şiir defterleri, nota kitapları, yap-bozlar ve çeşitli oyunlar. Bunların içinde en çok ilgimi çekense Alman yapımı taş yapı seti oldu. Daha sonra ise Dürrüşehvar Sultan'ın genç kızlık dönemine işaret eden nakışlar gözüme çarpıyor. Yazı takımlarını, kağıtlıkları ve büro malzemelerinin bulunduğu çalışma alanından, kişisel bakım ürünlerinin bulunduğu alana yöneliyorum. Buradaki en ilginç şey ise dişçi ünitesi ile elektrikli masaj aleti. Ecza dolabına, çeşitli ilaç şişelerine ve sergilenen daha başka sağlık ürünlerine baktığımda, bunların son derece iyi korunabilmiş olmaları beni mutlu etti.

Zemzem sürahilerinin arasında sergilenen ve üzerinde siyah ile kırmızı mürekkeple yazılmış ahlakın hayırlısı, öfke anında sakin ve yumuşak olmaktırhadis-i şerifi bulunan cam bir şişe, güzelliğiyle ön plana çıkan yapıtlardan bir tanesi. Şişeyi daha ilginç kılan, içinde bir rahle üzerinde duran ve is mürekkebiyle yazılmış, sayfa kenarları yaldızlanmış el yazması bir Kur'an'ın yerleştirilmiş olması.

kullan

Mutfak eşyalarının sergilendiği bölüm, yemek yemeyi de yapmak kadar sevdiğim için, en keyifle incelediğim alanlardan biri oldu. Üzerinde çeşitli motiflerin bulunduğu kek kalıpları, kocaman rengarenk desenli tepsiler, tartılar, ocaklar için kullanılan kocaman bir körük, ayran çırpıcısı, bakır kap ve kacaklar, bıçaklar, zarif ziyafet takımları, aşure sürahileri (arkadaşımın söylediğine göre, sarayda aşure, kevgirden geçirilerek boza kıvamında ikram edilirmiş) ve insanın başını döndüren daha birçok eşya, kendileri için ayrılmış alanı dolduruyor. Bu bölümü, Milli Saraylar Daire Başkanlığı Tanıtım Tahsisler Şb. Md. iletişim koordinatörlüğünde görevli sanat tarihçisi Gül Fatma Koz hanım elleriyle yerleştirmiş. Kendisi bu işten ne büyük bir keyif aldığını anlattı kısa sohbetimizde.

Müzenin arka bölümünde sergilenemeyen eşyaların depo raflarındaki hallerini görmek mümkün. Buradan ise saray kumaşlarının sergilendiği bölüme geçtiğimde, Hereke Dokuma Fabrikası (Hereke Fabrika-i Hümayunu) ile ilgili görseller ve yazılar olduğunu gördüm. Yine Gül Fatma hanımdan, ihtiyaç anında, Hereke Dokuma Fabrikası'nın müzedeki kumaşların bire bir aynısını dokuyabildiğini öğrendim. Yani kısaca yıpranmış ve özelliğini yitirmiş kumaşların aynılarını, o yıllarda o kumaşları üreten fabrika bugün de üretmeye devam ediyor. Bu gerçekten de etkileyici bir şey.

Yıldız Porselenleri ile aydınlatma ve ısıtma aletlerinin bulunduğu tarafa geçtiğimde beni hep etkileyen çini sobaları görüyorum. Çini sobalar o kadar güzel ki, sarısı, çağla yeşili derken benim gözüm onların üzerindeki motiflere takılıyor. “Saray koleksiyonunda bu sobalardan başka da vardır; ancak yer olmadığından bunları sergileyemiyorlardır” diye ümit ediyorum. Özellikle 19. Yüzyıl sonlarına tarihlenen çini sobalardaki Art Nouveau desenler gerçekten de göz alıcı. En son, Yıldız'daki Hamidiye Camii'nin içinde böyle güzel çini bir soba görmüştüm.

Saray halkının okuduğu kitaplara gelince de, koleksiyondaki çeşitlilik insanı şaşırtıyor. Halide Edib'ın “Ateşten Gömlek”, Henrick İbsen'in “Bütün Eserleri”, Octave Feuillet'nin “Yoksul Bir Gencin Romanı” ve Victor Hugo'nun “Notre Dame de Paris” isimli kitapların yanısıra Nasreddin Hoca hikayelerinin Almanca bir çevirisi, tiyatro oyunları, “Paris Illustre” gibi çeşitli yabancı dergiler ve “Vatan Polka”, “Marche Solemnelle” gibi çeşitli bestelerin bulunduğu kitaplar saray halkının ilgi alanlarını ortaya koyması açısından ilginç geliyor bana. Müzikle olan ilişkinin iyi olduğu sadece bu beste kitaplarından ve senfonik Beethoven Konser programı gibi kitapçıklardan değil, müzede sergilenen fonograf gibi çeşitli ses ve müzik aletlerinden de çıkarsanabiliyor.

Son bölümlerde ise Abdülmecid'in ressam kişiliğine uygun olarak onun resim malzemeleri, şövaleleri, fırçaları, boyaları, düzlem çıtaları, paletleri, çizim defterleri, tuvalleri sergileniyor. Yapmaya başladığı, ancak yarım kalmış tuvallerinden örneklerle, defterlerine yaptığı eskizler de onun yaratıcı sürecini göstermesi açısından önemli. Bununla birlikte sinema makineleri, stereoskoplar, fotoğraf makineleri, lambalı kinetoskoplar son dönem saray sakinlerinin bu yeni buluşlara olan ilgisini gözler önüne seriyor.

Osmanlı sarayının sön dönemlerinde sarayda yaşayanların hayatlarının nasıl olduğuyla ilgili kısa bir kitap okumuş gibi hissediyorum müze ziyaretimin sonunda. Sonuç olarak görüyorum ki “Saraylı da olsa, insan insandır!”

Milli Saraylar Daire Başkanlığı Tanıtım Tahsisler Şube Müdürlüğü'nden İlhan Kocaman bey ile Gül Fatma Koz hanıma müze gezimiz sırasında gösterdikleri misafir perverlik, görsel ve içerikleri toparlamamdaki yardımlarından ötürü çok teşekkür ederim. İyi düzenlenmiş sergi mekanı ve sergilenecek nesnelerin özenli seçimi ile, son dönemlerde en keyifle gezdiğim müzelerden biri oldu Saray Koleksiyonları Müzesi.

Tülay Kazancı - Haber7

info@tulaykazanci.com

www.tulaykazanci.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat