Arcimboldo: Baharı portrelerine taşıyan ressam
- GİRİŞ30.03.2011 00:35
- GÜNCELLEME30.03.2011 00:35
Batı resminin belki de en ilginç, en nevi şahsına münhasır ressamlarından biridir Guiseppe Arcimboldo. Arcimboldo (1527-1593) İtalya’da Milano kentinde doğmuş ve ressam olan babası Biagio Arcimboldo gibi sanata yönelmiş. Ressamlığının ilk yıllarında babası gibi o da Milano Katedralinde çalışmalar yapmış ve İncil’den öyküleri betimlemiş. Buna benzer çalışmaları Como ve Monza Katedrallerinde de bulunabilir. Vitraylar, duvar halıları, freskler, resimler tasarlamış. İmparator I. Fredinand, ardından II. Maximilian ve onun oğlu II. Rudolph’un saray ressamı olmuştur.
Kutsal Roma İmparatoru II. Rudolph, Habsburg Hanedanı’nın içine kapalı, melankolik ve siyasi olarak da fazla başarılı olmayan bir üyesiymiş. Kendi dünyasında yaşayan, simya, astroloji, saatler, atlar ile ilginç makineler ve eşyalara meraklı olan bu adam, sarayının kapılarını birçok sanatçı, bilim adamı ve düşünüre açmış. Giambologna, Bartholomeus Spranger, Adrian de Vries ve Arcimboldo gibi sanatçılara destek vererek Kuzey’de Maniyerizm’in gelişmesine büyük katkıları olmuş.
Arcimboldo, saray ressamı olarak birçok eser verdiği gibi saray portelerine de imza atmış. Ancak her çağda yapılan klasik portrelerin yanı sıra, Prag sarayının çılgın imparatoru II. Rudolph’un emrinde, hayal gücünün sınırlarını zorlayarak, çağdaşlarının da büyük beğenisini kazanan ilginç portreler de boyamış. Peki bu porteleri klasik portrelerden ayıran ve insanların şaşkınlıkla karışık hayranlığını kazanmasının sebebi neydi?
Alegorik özellikler taşıyan portreleri mevsimleri ya da dört elementi konu alıyor. Çeşitli bitkiler, meyveler, çiçekler, ağaç kökleri, kitaplar, silahlar, hayvanlar, sebzeler ve bilimum eşya bu portreleri oluşturuyor. II. Rudolph’ten tutun, bir yargıç, bahçıvan, kütüphaneci gibi çeşitli kişiler bu eşyalardan oluşan porteleri ile betimleniyorlar. Bu kişiler alegorik ya da ahlaki mesajlar vermeye yarayan hayali kişilikler olabileceği gibi, gerçek kişiler de olabilirler. Bu portrelerden bazılarıysa baş aşağı çevrildiğinde de farklı görünümler kazanıyorlar.
Arcimboldo’un Bahar portreleri oldukça kalabalık bitki sayısı açısından. Portrelerin yüzlerinde çiçekler, omuz ve göğüslerinde yapraklar var. Yaklaşık olarak 80 çeşit bitki türü sayılabilmiş bu yapıtlarda. Bugün Paris Louvre Müzesi’nde bulunan Bahar portresi, bu yapıtı sipariş eden tarafından alıp uzaklara götürüleceği düşünüldüğünden ahşap üzerine yapılan diğer portrelerden farklı olarak tuval üzerine boyanmış. Ayrıca bu yapıt daha sonraki restorasyonlarda çiçekli bir iç çerçeveye de sahip oluvermiş. Bu üç Bahar portresi birbirinden küçük farklılıklarla ayrılıyor. Sanatçı, bu portreleri yaparken hamisi II. Rudolph’u de unutmayarak onu mevsimlerin, değişimin, bahçelerin ve meyve ağaçlarının tanrısı Vertumnus olarak betimlediği bir portresinde ölümsüzleştirmiş. Ayrıca yine Roma mitolojisinden çiçek, bahar ve bereket (Roma mitolojisinde bereket tanrıçalarından çok var. Flora onlardan sadece biri) tanrıçası Flora‘yı betimlediği portesinde de bir bahar alegorisi yapmıştır. Bu sefer betimlenen bir kadındır ve ayrıca da profilden de betimlenmemişitr. Diğer Bahar portrelerinden bir farkı da son derece solgun bir yüze sahip olması. Yaptığı bu çiçekli böcekli portrelerden çoğu erkeklere ait. Bu açıdan da Flora yine farklı bir yere sahip oluyor.
Arcimboldo, yaşadığı 16. yüzyılda kendine farklı bir yer edinmeyi başarmış ve II. Rudolph gibi “farklı” bir imparator tarafından da desteklenmiş ve himaye görmüş. Emeklilik çağında ise yine memleketi Milano’ya dönmüş ve orada da İtalyan çağdaşları tarafından değer görmüş. Arcimboldo, dört asır sonra, 20. yüzyılda Dali gibi birçok Gerçeküstücüleri de etkilemeyi başarmış. Gerçekten de kendine has özelliklerini ve farklı hayal dünyasını tuvallere aktarabilmiş bir sanatçı Arcimboldo. 2008 yılında Kunsthistorisches Müzesi’nde, toplamda on iki ülkeden biraraya getirilmiş yapıtları ile ilk kez monografik bir Arcimboldo sergisi açılmıştı. O sıralarda yapmakta olduğum Viyana seyahatimde bu sergiyi görmüş olmak da benim gibi bir Arcimboldo sever için mutlu bir tesadüf olmuştu.
Mart, baharın artık kapıdan yavaş yavaş baktırdığı bir ay olduğundan bahar yazıları da fazlasıyla yer almaya başladı yayınlarda. Doğa baharın gelişiyle canlanmaya başladı. Dallarda tomurcuklar, güzel yüzünü usulca gösteren güneşle birlikte tomurcuklardan patlayan beyaz ve pembe çiçekler, İstanbul'un dört bir yanında rengarenk başlarını yeşil yapraklarının arasından dışarı uzatmaya çalışan zarif laleler, kibirli nergisler, hercai menekşeler ve yine pek yakında o muhteşem renkleriyle etrafı bayram yerine çevirecek olan erguvanlar, mimozalar kara kış günlerinin artık geride kaldığını müjdeliyorlar. Bahar, doğanın ve bunun içinde insanın yeniden canlandığı bir mevsim. Bu yeniden canlanma da ister istemez sanatta ve edebiyatta kendine bereketli ifade yolları buldu ve hala da buluyor. Tabii bahar ve sanat demişken de, baharı onlarca çeşit çiçekle portrelerinde betimleyen Arcimboldo’dan bahsetmeden olmayacaktı.
info@tulaykazanci.com
Yorumlar2