Gerçeküstü bir dünya

  • GİRİŞ14.06.2011 00:25
  • GÜNCELLEME14.06.2011 00:25

Müzeler bakımından gerçek bir rüya kent sayılabilecek Berlin'de herkesin az çok ilgisini cezbedecek bir müze mutlaka bulunur. Aklınıza gelebilecek her alanda galeriler, sergiler kentin dört bir yanına dağılmış, meraklılarına kapıları açık bir şekilde merhaba diyor. Kentin kendisi bir açık hava müzesi gibi. Savaş sonrası mimarisi ve özellikle de 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla başlayan hummalı bir yeniden yapılandırma çalışması ile en güzel, en yetkin örneklerini mimarlara, kent bilimcilere, tasarımcılara olduğu kadar orada yaşayan, orayı ziyaret edenlere de kendini sunuyor bu canlı kent.


1920 yılına kadar ayrı bir kent olan Charlottenburg, Berlin'in merkezinden birkaç kilometre dışında bulunuyor. Buradaki Charlottenburg Sarayı ise Berlin'de ayakta kalabilmiş en büyük saray. 17. yüzyılda yapılmış olan Barok sarayın avlusunda ise Prusya Kralı I. Friedrich'in atlı heykeli konuklarını karşılıyor. Tabii II. Dünya Savaşı'nın bombalarından bu saray da nasibini almış ancak iyi bir restorasyonla yine dimdik ayakta. Sarayın etrafında ise irili ufaklı birçok müze bulunuyor. Sarayın hemen karşısında yer alan ve Friedrich August Stüler tarafından tasarlanan ahırlar kısmı bugün farklı koleksiyonların sergilendiği müzeler haline gelmiş. Bunlardan iki tanesi özel koleksiyonlar olarak başlayıp sonrasında halka kapılarını açan Scharf-Gerstenberg ve Berggruen Koleksiyonları.
Scharf-Gerstenberg adının da imlediği gibi iki farklı kişinin topladıkları yapıtlardan oluşuyor. Otto Gerstenberg (1848-1935), 1900'lerin başında yapıtlar toplamaya başlamış. Eski ustalardan İzlenimcilik'e uzanan süreçteki yapıtlar kendi zamanında Berlin'in en önemli ve en büyük resim ve grafik sanatlar koleksiyonu olmuş. Bu merak, dededen torunlar Walther Scharf (1923-1996) ve Dieter Scharf'a (1926-2001) da geçerek bugünkü koleksiyonun oluşmasına vesile olmuş. Ancak Dieter Scharf'ın bir araya getirdiği yapıtlar daha çok fantastik ve gerçeküstücü. Böyle olunca da bu müze de gerçeküstü bir dünyanın kapılarını bize açmış oldu.


2005'te Berlin'in merkezinde bulunan Müzeler Adası'ndaki kalıcı mekanı Neues Museum'a taşınana kadar Mısır Eserleri Müzesi olarak kullanılan bu mekanda şimdi 20. yüzyılda sanatı şekillendiren Gerçeküstücü ve onları öncülleyen sanatçıların yapıtları sergileniyor. 19. ve 20 yüzyıl yapıtlarının yanı sıra, Mısır Eserleri Müzesi'nin daha sonra kendi mekanına taşıyacağı Mısır Kalabsha Tapınak kapısı mekanı daha da gerçeküstü hale getiriyor.
Gustave Moreau (1826-1898), Giovanni Battista Piranesi (1720-1778), Odilon Redon (1840-1916) gibi Gerçeküstücü sanatçıların yolunu açan büyük ustaların yapıtlarıyla birlikte Max Ernst (1891-1976), Salvador Dalí (1904-1989), Yves Tanguy (1900-1955), René Magritte (1898-1967), Wols (1913-1951), Hans Bellmer (1902-1975), Paul Klee (1879-1940), Jean Dubuffet'in (1901-1985) resimleri, grafik çalışmaları ve heykelleri büyülü bir dünyada hissettiriyor müzeyi gezenleri.
Müzenin çeşitli yerlerine serpiştirilmiş fotoğraflar Macar fotoğrafçı, sinemacı ve heykeltıraş Brassai'ye (Gyula Halász) (1899-1984) ait. 1949'da Fransız vatandaşı olan Brassai, Henri Cartier-Bresson (1908-2004) ve André Kertész (1894-1985) ile birlikte 1930'ların en önemli üç Fransız fotoğrafçısı arasında sayılıyor. Hem belgesel nitelikli olan dönemin sanatçılarının/arkadaşlarının stüdyolarını, çalışma alanlarını, sanatçıların çalışırkenki fotoğrafları hem de sokaklarda çektiği “graffiti”ler izlenebiliyor. Bu 28 Ağustos 2011'e kadar gezilebilecek özel bir sergi. Serginin diğer bir kısmı ise Berggruen Müzesinde devam ediyor.


Berggruen Müzesi, Scharf-Gerstenberg Koleksiyonu'nun tam karşı binasıda yer alıyor. Burası da meslek hayatına gazeteci olarak başlayan ancak 1947'de Paris'te sanat tüccarı olarak yapıtlar toplamaya başlayan Heinz Berggruen'in (1914-2007) özel koleksiyonunu barındırıyor. Müze'nin alt başlığı “Picasso ve Onun Zamanı”. Koleksiyon, büyük İspanyol sanatçı Pablo Picasso'nun (1881-1973) yapıtları etrafında şekilleniyor. Sanatçıya ait yaklaşık 100 yapıtın sergilendiği müzede Paul Klee'nin yaklaşık 60, Picasso'nun dostu ancak her zaman için en büyük rakibi olan Henri Matisse'in 20 yapıtı Picasso'nunkilere eşlik ediyor. Ancak bununla da kalmayıp 20. yüzyılda Batı sanatını etkileyen Georges Braque (1882-1963), Alberto Giacometti (1901-1966) ve Henri Laurens (1885-1954) gibi sanatçıların da resimleri, grafik çalışmaları, heykelleri ve 20. yüzyıl başlarında Batı sanatını etkileyen Afrika masklari ve heykelleri de görülebilir.


Ülkemizde de son yıllarda artık özel koleksiyonlar derlenip müze olarak izleyicilerin ilgi ve beğenisine sunuluyor. Bu tip koleksiyonları gezmek, belki de birçok dönemi ve yapıtı kapsayan müzeleri gezmekten çok daha yararlı ve öğretici olabiliyor. Berlin'deki bu iki koleksiyon, 20. yüzyıl sanatının, dönemin ruhunun, özelliklerinin, sanatçılarının toplu bir biçimde çok daha iyi bir şekilde kavranması açısından önemli duraklar. Türkiye'de de bu tip müzelerin gittikçe artmasını ümit ediyorum.

Tülay Kazancı- Haber 7

info@tulaykazanci.com

www.tulaykazanci.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat