Kuşağını sardı beline

  • GİRİŞ23.06.2011 00:55
  • GÜNCELLEME23.06.2011 00:55

Yaz, Avrupa’nın aksine kendini Türkiye’de bir türlü hissettiremedi bu yıl. Geçtiğimiz haftalarda Berlin’e gerçekleştirdiğim seyahatte güneş beni ve arkadaşlarımı yakıp kavurdu. Güneşin altında birkaç dakika durup konuşmak neredeyse mümkün değildi. Kafamızı kaldırıp bir binaya bakmak zorlu bir iş halini aldı. Ancak Avrupa yine Avrupalığını yaptı ve o kavurucu sıcakların ortasında bir gün de bizi tir tir titretti haşin soğuğu ve şiddetli dolu yağışıyla. Ertesi gün ise yine günlük güneşlikti.

Buralarda ise rüzgar, yağmur ve bol nem var ama gel gelelim yazdan eser yok. Benim gibi yaz sıcaklarından bunalanlar için tabii ki de bu olumlu birşey ancak biliyorum ki yaz tatili hayalleriyle bütün bir kış yanıp tutuşanlar için oldukça keyifsiz bir durum.

Geçen hafta Ankara’ya yaptığım kısa bir ziyarette her gün çok şiddetli yağış vardı. Dışarıda işlerimi halletmem gereken bir günde ise kapıdan dışarı adım atamadım. Zaten o gün de balık adamların kenti fethettiği bir gün oldu. Hepimiz televizyon ekranlarından yansıyan görüntülere şaşıp kaldık.

Ancak…

O gün ve hemen ertesi gün kent gökkuşaklarını sardı beline. Önce biri sonra bir diğeri yanyana belirdi karanlık gökyüzünde. Parlak renkleriyle Ankara’nın gri havasına mutlu renkler taşıdı. Ben de hayatımda ilk kez iki gökkuşağını yanyana görmüş oldum. Hem de iki gün üst üste. Bir ön bir arka pencereye koşarak bu doğa olayını izlemeye, kaydetmeye çalıştım. Bu güzel görüntü fotoğraf makinasının sınırlı aktarma gücüne rağmen ölümsüzleşmiş oldu.

                                                           x x x

Pre-Raphaelite Akımı (Ön Rafaelocu) sanatçılardan John Everett Millais (1829-1896) da 1856'da böyle ikili bir gökkuşağını betimlemiş Kör Kız (The Blind Girl) adlı yapıtında. Kardeşiyle kırsal bir bölgede sararmış çimlere oturmuş olan bu güzel kız, arkasındaki bu doğa olayına tanık olamıyor. Belki de kardeşi gördüklerini ona aktarıyor ve o da zihninde yedi renkten oluşan kuşağı var etmeye çalışıyor. Çok daha ayrıntılı çalışılabilecek bu yapıtta kızın kucağındaki akordeondan, başındaki örtüye konan kelebeğe, arkadaki kırsal manzaradan, gökyüzündeki iki gökkuşağına kadar her bir ayrıntı resme anlam katıyor. Bu ayrıntılar sayesinde resmi çok daha farklı bir biçimde okuyabilirsiniz. Ancak ben, bu iki gökkuşağını görmüş olmamın hissettirdiği şaşkınlık ve mutluluktan yola çıkarak aslında hepimiz için çok temel olan bir şeye odaklandım;

Görebilmek ne büyük bir mutluluk…

'Gören' gözlere sahip olmak tarifi mümkün olmayan bir ayrıcalık. Her an gözlerimzi kaybedebiliriz birçok insanın daha önce kaybetmiş olduğu gibi. Bugün gökkuşağının renkleriyle ayrı parlayan gözlerimiz bir sonraki güne karanlık başlayabilir. Ancak gören gözlerimizin 'bakmak' eylemi dışında da yapması gereken en temel şeylerden birisinin de gerçekten 'görmek' olduğunu unutmamak gerekir. Neye nasıl baktığımız, onu nasıl anlamlandırdığımız gerçekten önemli. Yol kenarında su birikintisinde yıkanan serçelerde, pusetinde ayağını ağzını götürmeye çalışan bir bebekte, arkasına aldığı kocaman arabayla çöp çöp dolaşıp kilosu bilmem kaç liraya satacağı kağıtları toplayan gençte gördüklerimizdir kendi gördüklerimizi anlamlandıran, düşüncelerimizi şekillendiren. Bakıp da görmüyorsak, 'görmüyoruz'dur...

Kısaca;

Topkapı Sarayı Has Ahırlar Salonu'nda açılan İstanbullu Rum Ressamlar sergisini görebilmek için bir hafta kaldı. İstanbul'da doğmuş ya da yetişmiş olan Rum ustaların yaklaşık 100 eseri Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Fener Rum Patriği Bartholomeos tarafından 23 Mayıs'ta açılan sergide 30 Haziran'a kadar görülebilir.

Bu koca metropolde pek mümkün olmasa da bize daha sakin ve yavaş yaşamamız gerektiğini hatırlatacak olan pembe salyangozlar  Bağdat Caddesi, Bahçeşehir, Yeşilköy gibi İstanbul'un farklı noktalarında 4 Temmuz'a kadar karşımıza çıkabilirler.

Tülay Kazancı- Haber 7

info@tulaykazanci.com

www.tulaykazanci.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat