Duvar

  • GİRİŞ16.08.2011 09:15
  • GÜNCELLEME16.08.2011 09:15

Tam tamına 50 yıl olmuş. Annem ben çok küçükken anlatırdı çeşitli hikayeler. Genellikle de hep hüzünlü olurlardı. Bundan birkaç ay önce ziyaret ettiğimde hikayelerine konu olan yeri, hatırladım annemin anlattıklarını. Onun yüzündeki hüzün, öfke ve iç burukluğunun sebebini çok daha iyi anladım.

Berlin Duvarı... Tam tamına 50 yıl önce bir sabah Berlin'de yeni bir güne uyanan Berlin halkı evden çıktığında belirli noktalarda birikmiş askerlerle karşılaştı. Artık Berlin ikiye ayrılmış ve Alman halkı da bundan payına düşeni almıştı. 13 Ağustos 1961 sabahı dikenli tellerle Doğu ve Batı diye bölünen kent bir süre sonra dikilecek uzun ve yüksek 43 kilometrelik duvarla 28 yıl birleşmemek üzere ayrılmış oldu. Anti-Faşist Koruma Siperi diye adlandırdığı bu duvarı Doğu Almanya, Batı'nın Nazilerden tamamen temizlenemediği iddiasıyla inşa etmeye başladı. Sovyetlerin oluşturmaya başladığı Doğu Bloku ülkelerinin bir parçası haline gelen Demokratik Almanya Cumhuriyeti'nin gittikçe Sovyet etkisine girmesinden rahatsız olan binlerce insan 1950'lerde yavaş yavaş denemeyecek bir hızla Batı'ya göç etmeye başladığında, duvar alınan en büyük önlemlerden biri oldu. Kardeşler, kuzenler, arkadaşlar 28 koca yıl bir daha görüşmemek üzere ayrıldı. Özgürlüğe, sevdiklerine, başka hayallere kavuşma arzusuyla Doğu'dan Batı'ya kaçmaya çalışırken ölen yaklaşık 200 kişi de bu zalim eylemin kurbanı oldu. İnsanların sevdiklerine hasret ölüp gittiğini anlattığı zamanlar, annemin en çok üzüldüğü zamanlar olurdu. Daha da duvar yıkılmamıştı.

Avrupa'nın ortasında ikiye ayrılmış olan bir ülkenin Batı'ya kapılarını kapatmış tarafında, kendi içinde de ikiye ayrılmış olan kent bu açıdan oldukça ilginç bir özelliğe sahip. Artık yeni yapıların varlığıyla çok fark edilmesede Sosyalist yönetimin ve yaşayışın getirdiklerini kentin silüetinde fark etmememek olananksız. Duvarın yıkımını takip eden günlerde oraları gidip görmek gerekirdi belki de daha iyi anlayabilmek için. Duvarın bir kenti ve halkını bir bıçak gibi nasıl kestiğini, neleri etkilediğini, insanların ruh halini görmek büyük bir deneyim olurdu.

Berlin'de dolaşırken yer yer özellikle bırakılmış belgesel niteliki duvar parçaları ile karşılaşmak mümkün. Bir kısmının hemen yakınındaki panolarda Berlin'in II. Dünya Savaşı'nda yaşadıkları, duvarın inşası, 1989'daki yıkımı ve tüm yaşananlarla ilgili görsel ve yazılı belgeler görülebilir. Bir kısmı parça parça ayrılarak çeşitli sanatçılar tarafından boyanmış ve sanatçının zihnindeki duvar imgesini yansıtan birer yerleştirme olmuşlar. Duvarın artık bulunmadığı hatların bir kısmında ise yerlere plakalar yerleştirilmiş ve bu şekilde artık olmayan ama hissi her daim devam eden duvar hatırlatılmış.

Duvar her ne kadar Berlinlilerin belleklerinde üzüntü ve kötü hatıralarıyla yer alsa da, kapitalizmin elinde para kazanılacak bir metaya dönmüş. Kentin hediyelik eşya dükkanlarında küçük şeffaf poşetlerin içinde, üzerindeki grafittilerin renklendirdiği duvar parçaları birkaç Euro karşılığında Berlin'i ziyaret eden turistlere hatıra olarak satılıyor. Hem Alman vatandaşlarının hem de yabancıların, kentin iki tarafı arasındaki geçiş noktalarından olan ve Müttefik kuvvetlerin gözetimindeki Checkpoint Charlie'nin bir zamanlar için gerilimli ortamı çoktan turistlerin fotoğraf makinalarını heyecan içinde yönelttiği, etrafını güzel kafelerin ve hediyelik eşya dükkanlarının sardığı bir nokta haline gelmiş. Belki de bu artık çok doğal. Duvarın yıkılması için yıllarca umutla bekleyen herkes, yıkımını takip eden 22. yılda artık bazı yaralarını sarmış, yeniden bir bütün haline gelmiş, Berlin'e yeniden yerleşmiş, uyum sağlamış sevdikleriyle kavuşmuş, bugünleri göremeden ölenler için üzülmüş ve yeni haliyle daha da gelişen, güzelleşen bu kentte tabii ki turistik açıdan önem taşıyan böylesi bir yerin bu şekilde pazarlanmasını da kanıksamış. Yeni düzenin gerektirdiği şeylerden biri de bu.

Duvarla ilgili çekilmiş filmleri seyrederken de, duvarın inşasının 50. yılının dolduğu 13 Ağustos'ta da ben en çok annemin burada yaşananlara ve insanların ailelerinden, sevdiklerinden acımasız bir biçimde koparılışını anlatırken yüzünde okuduğum o hüznü hatırlarım. Ne yazık ki annem duvarın yıkılmaya başladığı tarihten sadece birkaç hafta önce aramızdan ayrıldı. Duvarın üstüne tırmanan, şarkılar söyleyen, yıkılan duvar parçaları arasından sıyrılıp hiç tanımadığı insanlara, sevdiklerine sarılan insanların yüzündeki mutluluğa tanık olamadı.

İnsanları birbirinden ayıran, hayatlarını kabusa çeviren ve onları istedikleri hayattan yoksun bırakan -İsrail'in Batı Şeria'da inşa ettiği; Lefkoşa'yı ikiye ayıran Yeşil Hat gibi; Keşmir'i Çin, Hindistan ve Pakistan'dan ayıran; Kuzey Kore'yi Güney'inden tıpkı Berlin Duvarı gibi kopartan- duvarların teker teker yıkılmaya başladığı bir dünyanın hayaliyle yaşıyorum, milyonlarca insan gibi.

Tülay Kazancı- Haber 7

info@tulaykazanci.com

www.tulaykazanci.com

Yorumlar2

  • İbrahim Dursun 12 yıl önce Şikayet Et
    BAŞKA BİR PENCEREDEN DUVAR!-2. -Keşki,ortak düşmanımız olan -cehalet- ortadan kaldırılsada, insanları tecrit eden duvarlar inşa edilmese..VesSELAM
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • İbrahim Dursun 12 yıl önce Şikayet Et
    BERLİN DUVARINDAN ÇOK, KAFALARDAKİ CEHALET DUVARLARI DAHA TEHLİKELİ... İnsanların dışarda inşa ettikleri zahiri duvarlardan daha çok ,kafalarındaki cehalet duvarları daha tehli sanırım...Neticede o duvarları çektiren cehaletleri değil mi?!..Ye cuc, me cuc kavminin düştüğü cehalet/sapıklık yüzünden, Zülkarneyn (as)ın inşa ettirdiği duvarda bunun içindi..Ve Çin seddi..Zamanı gelince yıkılacak sed..Ve ortalığı fitne fesat kaplayacak zaman dilimi..Ve kıyamet!İnsanlığın ve Dünyanın sonu..Ramazanı şerifin hayırlara vesile olması dileğiyle..Hoşçakalın!VesSELAM
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat