Villa meselesi
- GİRİŞ21.05.2020 12:11
- GÜNCELLEME21.05.2020 12:12
Kimsenin yediğinde-içtiğinde, aldığında-giydiğinde, oturduğu evde-villada gözüm yok.
Kim ne kazanıyor ne harcıyor zerre umurumda değil.
Bana ne sana ne?
Hasılı kime ne?
Yeter ki helal yoldan kazanılmış olsun.
Yılmaz Özdil, Fatih Portakal, Can Dündar ve Soner Yalçın’ın villalarını tartışıyor kamuoyu.
Milyon dolarlık villaları, çiftlikleri.
Hadi şöyle sakin sakin ele alalım meseleyi.
Mesela Yılmaz Özdil için tokatçı diyorlar.
Malum 2 bin 500 liraya Atatürk kitapları sattı ya.
Atatürk ticareti(!) yapmakla suçluyorlar. Konu sonra milyonlarca dolarlık kaçak villaya geliyor.
Kitap ve villa aynı cümlede kullanılıyor.
Peki Özdil bu duruma ne diyor?
‘Ben o villayı o kitaplardan kazandığım parayla almadım’.
Harama hile bulaştırmadım der gibi.
Niye böyle bir açıklama yaptı anlamış değilim.
Kanımca o villanın o parayla alınmış olunmasını izah edemeyeceğini düşünüyor.
Haklı!
Hâkim değiliz, savcı değiliz, maliyeci değiliz.
Maaşımla aldım diyorsa maaşıyla almıştır.
Milyonlarca dolarlık villayı alabilecek maaşının olmasını tuhaf karşılayabilirsiniz.
Patronu çok bonkördür bize ne?
Benim bu konuda kafamı kurcalayan asıl mesele başka.
Günlerdir cevabını arıyordum.
O cevap geldi.
Hatırlayın Özdil’in kaçak villası gündeme düştüğünde Uğur Dündar hemen ön alıp, ‘durun ilişmeyin ben Yılmaz’a kefilim’ diyerek arkalamıştı ya.
İşte ben bu arkalamayı bir türlü anlamamıştım. Yılların usta gazetecisi gözü kapalı nasıl kefil olabiliyordu.
Dahası CHP’li Bodrum Belediyesi’nin bile, ortada kaçak köçek işler olduğunu ve villanın yıkılması gerektiğini ısrarla dile getirmesine rağmen.
Özdil önceki gün Uğur Dündar’la katıldığı programda aklımdaki o soruya cevap verdi.
Şöyle dedi:
‘Bunun arkası gelecek’ demiştik. Sırada acaba kimler var?
Bu açıklamayı görünce uyandım!
Yanlış anlaşılmasın, ‘Uğur Dündar’ın kaçak villası var’ demiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Dahası merak da etmiyorum.
Ama CHP’li belediyenin ‘evet bu villa kaçak yıkılmalı’ demesine rağmen Dündar’ın gözü kapalı kefil olmasını da anlamıyorum.
Gel gör ki birbirlerine olan bağlılıklarına da imrenmiyor değilim.
Özdil ayrıca diyor ki ‘Bu korkunç bir olay. Nazi Almanya’sındaki Yahudilerin evlerini işaretledikleri gibi kapılarımızı işaretleyecekler yakında’.
Ne ayıp ne çirkin itham.
Tabii bunu söylemesinin bir amacı var; gazeteci meslektaşlarını ‘sırada acaba kimler var’ diyerek korkutup kendisine kefil yaptı ya, bu kez de tribünlere oynuyor.
Kendi çıkarı için bir kez daha kutuplaştırmayı deniyor.
Oysa bu işaretleme fişleme işlerinde ne kadar mahir olduklarını dünya âlem biliyor. Daha dün Fahrettin Altun’un evine kamera gönderen kendileri değil miydi? Ve dahi bunu savunan.
Başörtülüleri kim fişledi?
Merve Kavakçı’nın küçücük çocuklarının okuluna kim kamera gönderdi?
Yanındaki arkadaşına bir sor istersen!
Akşam
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol