Alevilik ayrı bir din midir?

  • GİRİŞ27.04.2020 11:48
  • GÜNCELLEME27.04.2020 11:59

Alevilik’teki Görgü Cemi’nden bir alıntı ile başlayalım. “Gerçeğe Hu, Mümine ya Ali! Geldiğin Ali yolu, durduğun Mansur dar’ı, gördüğün Hak didarı, Hak cesedine can verdi. Kalbine iman verdi. Ağız talip, dil mürşit.

 

 

Erenler meydanında ne gördün ne işittin?

Hak gördük, Hak işittik (canlar) Allah Eyvallah kapısında, döktüğün varsa doldur. Ağlattığın varsa güldür. Yıktığın varsa kaldır. Doğru gez, dost gönlünü incitme. Mürşide teslimi rıza ol. Yalan söyleme, haram yeme, zina etme.

 

 

Elinle koymadığın şeyi alma, gözünle görmediğin şeyi söyleme. Gelme gelme, dönme dönme. Gelenin malı, dönenin canı. Riya ile ibadet, şirk ile taat olmaz.”

Bugün ise marşlar söyleyip, slogan atan bir Alevi toplumu isteniyor.

*

Aleviliği ısrarla İslam dairesinin dışına çekerek ayrı bir din olarak gösterme çabalarının arka planı bir hayli karanlık ve bir o kadar da trajiktir.

Hz. Pir, “Kabe bir, ona giden yol bindir” sözü tasavvufun ne denli çeşitli ve ince, zarif bir yol olduğunu bizlere anlatır.

Aleviliğin tasavvufi boyutu İslam ile iç içeliği inkâr edilemez bir gerçekliktir.

Alevi yazarlarımızdan Şenol Kaluç, Aleviliğin teolojik tarihsel arka planını ve cumhuriyet rejimiyle birlikte nasıl dönüşüme uğratıldığını derinlemesine anlatır. Öyle ki, Alevi Cem’i ile Mevlevi ayininin aynı kaynaktan damıtılmış üsluplar olduğu unutturulmuştur mesela.

Anadolu’da ve Rumeli’de Alevi-Sünni tarikatlar arasında nasıl geçişkenlikler olduğu ortadadır. Bir Bektaşi babası aynı zamanda bir Kadiri şeyhinden ya da bir Halveti şeyhinden icazet alabiliyordu.

Yunus’un Taptuk’un kapısında kırk yıl çile çekmesi ile bir Mevlevi’nin ya da Kadiri’nin pir huzurunda çile doldurması arasında esasta bir fark yoktu.

Peki, ne oldu?

Bin yıllık tasavvufi birikimin bir parçası olan ve Alevilik üzerinden tartışılan ortak tasavvufi ritüeller Cumhuriyet rejiminin marifetiyle bağlamından kopartıldı. Dolayısıyla geriye sadece sazları kaldı.

Şenol Kaluç’a göre tarikatların yasaklanması ile tasavvuftan uzaklaşan Sünnilik devlet tekeline girerken; revizyonizm sonucu –güya laik düzende- Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devredilen devletin Alevilik karşıtlığı da halka benimsetildi.

Ortak değerler (Kerbela, Muharrem, sema/semah vb.) unutturuldu. Aleviler göç, eğitim ve resmi ideoloji gibi sebeplerle toplumla/devletle karşılaştıkça ve yabancılaştıkça, ötekileştirildikçe kendilerini gizlemek zorunda kaldılar.

AK Parti’nin düzenlediği bir Alevi çalıştayında şöyle bir öneri ortaya atılmıştı. “Alevilerin İslam'ı ve Sünnileri tehdit olarak görmek yerine bu kesimleri kendilerine karşı hasım yapan, Alevi-Sünni çatışmasını besleyen ve zaman zaman dindar-milliyetçi çevreleri üstüne salan derin güçler ile yüzleşme cesaretini göstermeleri gerekiyor.”

Bu önemli önerinin esasında hazin bir geçmişi de vardır.

Türkiye’de Alevi olduğu için solcu ve CHP’li olmak zorunda olduğunu düşünen bir önyargıya sahip oldular. Çünkü onlara Alevilere yönelik şiddetin kaynağının irtica ve İslamcı hareketlerin olduğu vehmi aşılandı.

Maraş, Çorum, 1. Sivas katliamlarını Madımak katliamı, Gazi Olayları vb. yerlerde yaşanan vahim hadiselerin arkasında hep bu düşünce işlendi.

Sokakta Sünni, evde Alevi çift kimlikle yaşamaya çalışan Aleviler de zamanla bazıları ya gerçekten Sünni oldu ya da ateistleşti.

Bugün Alevilerin bir kısmı, dinden ve tarihsel kökenlerinden tamamen kopmuş ve özellikle İslam'la özdeşleştirilmekten şiddetle kaçınırken bir kısmı da her şeye rağmen kendisini İslam'ın parçası sayan geleneksel Aleviliğe yakın duruyor.

Bu ayrımı fırsat bilen uluslararası emperyalist düzen bilhassa Almanya üzerinden Aleviliği İslam’dan ayrı bir inanç kurumu olarak tanıma politikası güdüyor.

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) ile bazı eyaletlerde imzalanan anlaşmaya göre Alevilik de, tıpkı Yahudi ve Hıristiyan inancı gibi bir kurum olarak tanınıyor.

Bugün İBB de işte bu projenin uygulayıcısı konumundadır. Bu asla bireysel ve tesadüfi değildir.

Ben, Sünni bir Türk olarak oldum olası Alevileri bu toprakların bir mahsulü saydım. Ne yaparlarsa yapsınlar içimdeki bu duyguyu ve kardeşlik bağını koparamayacaklar.

Ufuk Coşkun / Milat Gazetesi

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat