Bir çuval kına!

  • GİRİŞ18.07.2011 09:05
  • GÜNCELLEME18.07.2011 09:05

Size, erkek çocuklarına yayladaki sulak arazileri, kız çocuklarına da deniz kenarındaki çorak tarlaları veren sahil memleketi halkından bahsetmeyi planlamıştım. Size, turizm denen tembel tüketici endüstrisi icat olunca talihi dönen damatlardan bahsetmeyi de planlamıştım.

Size Alanyalı Kevki’den; Manavgatlı Şavkı’dan ve bu ikisinin sevgililerine yazdığı utangaç mektuplardan bahsetmeyi de yine ben planlamıştım. Gel gör ki kullar plan yapar, kader yazanlar kulun plan yapmasını gülümseyerek izlermiş. Bu sefer de böyle oldu.

Haramiler, anneleri hangi vakitte onları yüklenmişse, onlar hangi genlerine sadık kalmışlarsa, yine başka anaların kuzularını yaktılar. Hiçbir kutsalı olmayanlardan başka bir şey beklemek en azından saflık olurdu.

Bu ülkede bu haramiler en az üç kere bu şeytani işi tekrar etmişlerdi. Yemeyip içmeyip, yıkanıp temizlenmeyip, dağlarda o kuzulara tuzak kurmak için fırsat bekleyenler dururken size denizden bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

O kınalı kuzuları haramilerin insafına terk eden ve sonra da yanmış yıkılmış bedenlerini oradan taşıyıp zimmetli eşya yanıklarını geride bırakan, bu kıyameti teşhir etmekten fayda uman, tellallığı yiğitliğe tercih edenler dururken denizden bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Dünyanın en masum insanı edasıyla, vurulmuş, yakılmış, yıkılmış bedenlere yapılan otopsi sonuçlarının açıklanmasını isteyen, dişlerinin arasındaki kini sinsice teşhir edenler varken, güneşten bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Kendi akıllarına uyanı Allah’ın indirdiği sananların ya da kendi dillerinde üç cümleyi hatasız kuramayan adamların peşinden gitmeyi kendi vicdanlarının sesini dinlemekten kolay bulanlar varken,  size iki Mehmet bir oğuldan bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Kendi kızlarını öldürmeyi kızlarının sevgilisini öldürmeye tercih edenler; kendi kızlarını öldürmeyi kızlarının tecavüzcülerini öldürmeye tercih edenler; başlık parasını namus temizleyici sayanlar varken, erken gelen oruçlardan bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

İki namaz arası domuz bağı ile insan boğazlayıp karşılığında cennet umanlar; ben doğurttum, devlet büyütsün sonra da gözünü oydurtsun diyenler; neden bu kadar çok çocuk yapıyorsun sorusuna ayet ve hadis kalkanı arayanlar; aşı yapmak istediğiniz kadın ve çocuklar sizi soylarını kurutmaya çalışmakla suçlarken, kavurucu sıcaklarda ağaç gölgesine sığınmış insanlardan bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Filan kimse yakalandı diye, yüzlerine maske takıp, veresiye ilaç aldığı eczaneyi yakmaya çalışanlar varken; eczaneyi yakmak için attığı şişe elini yakınca aynı eczaneye bedava pansuman için gelenler varken; çocuklarına paylaşmayı değil biz on kardeşiz diye diklenmeyi öğretenler varken size ekinlerden bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Memleketinde ziyaret etmek için aradığınız asker arkadaşınızın “uzaktayım, hem ben yakında sizin o tarafa geliyorum, seni ararım” deyip sizin bir sonraki aramanız için mazeret üretmeye başlaması varken, dostluktan bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Kanını yerde bırakmamayı vaat ettikleri emanetlerinin onurlarını hurda toplamaya giden çocukların heybelerine bırakanlar; sonra da “tabii şu kadar kimse tutuklu, moralimiz, motivasyonumuz yok” diyenler varken ergen erkek çocuklarının büyüyen ellerini, çatallaşan seslerini saklamak için çırpınmalarından bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Filanın ricası üzerine, sanki kanun nizam yokmuş gibi falancayı aday gösterip “onlar olmadan asla” diye ayakkabı eskittikten sonra “biraz bekleyebilirler canım, hem nasıl olsa onlar masum, aklanıp dönecekler elbette” diye kayıkçı kavgası çıkaranlar varken, büyümeye başlayan göğüslerini saklamak için kamburlaşan, babasından ağabeyinden köşe bucak kaçan ergen kız cocuklarından bahsetmek gidenlere haksızlık olurdu.

Evet, bütün bunlardan bahsetmek haksızlık olur. Ama sen haksızlıklara alışıksın değil mi?

Dr. Ümit Akça - Haber 7
mystymy00@yahoo.com

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat