Ne olmasını bekliyordunuz ki!
- GİRİŞ22.08.2011 09:06
- GÜNCELLEME22.08.2011 09:06
Anlatılan odur ki Necip Fazıl Kısakürek yanına sokulup “devleti devirme” konusunda kendisini cesaretlendirmeye kalkan bir “dava adamı” adayını galiz sözlerle yanından kovmuş. Yanında yöresinde duruma şahit olanlar merhumun öfkesinin sebebini sorduklarında adamın ayakkabılarından bahsetmiş. Adamın ayaklarında devlet malı Sümerbank marka ayakkabılar varmış.
Ne olmasını bekliyordu ki!
Kırklı yaşlarında olup da devletle yolu kesişmiş olanlar bilecektir: Sevimsiz, konforsuz ve dayanıklı ayakkabılardı bunlar. İstanbul’da, Beykoz’da Sümerbank Ayakkabı Fabrikası’nda üretilip asker, polis ve birkaç başka meslek erbabı ile beraber bazı yatılı öğrencilere de yılda bir defa bunlardan ücretsiz verilirdi.
***
Yerde yatan bir insan resmi ne kadar olağan olabilir?
Bu insan sokak ortasında değilse, beklemediği bir biçimde ölmüşse bu resim olağan karşılanabilir. Bir İspanyol doktor tarafından insanlığın başına bela edilen ve dağda kazanılacak zaferin kentte de kabullenileceği tezine dayanan bir ideolojiye saplanmamışsa bu resim normal değildir.
Dünyada en fazla öldürme işine bulaşmış ve bir Rus generalinin adını taşıyan bir silahı (ülkenin kimi yerlerinde ona ev yıkan denir) sıkıca kavramış halde yatıyorsa bu resim olağandır.
Bu insan bedeni derme çatma bir asker üniforması altında spor ayakkabısı taşıyorsa bu resim normal değildir.
Spor ayakkabı dediysem alelade bir spor ayakkabısı değil bu. Çocukluğumuzda, bu günün yeni yetmelerinin de çokça iltifat ettiği yabancı markalara rakip olarak üretilen yerli malı ayakkabılardı ve memleket çiftçilerinin ve çobanlarının lastik ayakkabılarına inat bir kaç yıl pulluk peşinde tarlada, bağda, bahçede; koyun kuzu peşinde tepede, dağda giyilebiliyordu.
Yabancı rakipleri gibi gösterişli değildiler ama onların onda biri kadar bile pahalı da değildiler. O spor ayakkabılarının üretiminin durdurulmasının ya da yasaklanmasının akranlarımız arasında konuşulduğu hayal meyal aklımda. Dağda dolaşmak için çobanlıktan ve dağcılıktan başka mazeretleri olan silahlı adamlar bu ayakkabılar sayesinde oralarda çok rahat hareket edebiliyorlarmış.
Neredeyse yirmi beş yıl sonra şehrin (kerpiç evlerden oluşmuş bir şehir) ortasında, dağdan gelip bağdakini öldürmeye çalışırken ölen, muhtemelen Kır Gerillası diye başlayan bir sürü metni ezberlemiş ve muhtemelen Selim Çürükkaya’yı okuma; Fosso Nejat’ı dinleme şansına eremeden ölmüş bir adamın ayaklarında, o ayakkabılarla yeniden karşılaştım.
Bir cümleyi aynı dilde kuramayan, kendi çocuklarını yüksek duvarlı konaklarda esirgerken Reşo’nun çocuklarını dağa çağıran adamların ve göğüslerindeki şefkat yerine gırtlaklarındaki nefreti teşhir eden kadınların sesine kulak veren aldanmışların ayakları bunlar. Ülkeyi özde savunanlar onu ayakkabılarından tanımış olmalı.
Ne olmasını bekliyordu ki!
***
Avrupa yanarken, Avrupa’daki kardeşlerinin evine bir damla su dökebilmek için paralar toplamış, mercimek-fırın naraları karşısında pes edip tamirhaneden füze fabrikasına giden yolu göstermiştin. Haftasına varmadan uzaktan gelen uçaklar ve top mermileri orayı yakıp yıkmıştı.
Ne olmasını bekliyordun?
Avrupa’nın annesi her kuruşu dikkatle sayar ve kasadan çıkan her kuruşu deftere yazarken sen o annenin üvey çocuklarından paralar, yardımlar toplayıp Afrika yollarına düşüyordun. Peygamberin “yazınız” derken sen “söz senettir” diyerek avunuyordun. Bütün Ortadoğu’ya hatta Afrika’ya bile hafiyelik yapmayı öğretenlerin gözünden kaçmayacağını bilmeliydin.
Ne olmasını bekliyordun?
Eli uzun yabancılar, bir okyanustan diğer okyanusa kara kıta üzerinde at koşturmaya alışmışken, sen ay yıldızlı, bayraklar ve beyaz-mavi flamalarla çölden yabancıların ayak izlerini ve kara kadınların utangaç gözlerinden gözyaşı izlerini silmeye kalkışmışken sonucun böyle olacağını bilmeliydin.
Ne olmasını bekliyordun?
Kınanmayı göze alıp, karlı yollardan tenha evlere televizyon marifetiyle yardımlar iletiyordun. Peygamberini öldüren ümmetlerin zulmünden inleyenlere bir nebze ferahlık olur diye gemiler donatıyor yollara düşüyordun. Binlerce senedir yaptıklarını yine yapacaklarını bilmeliydin.
Ne olmasını bekliyordun?
Kardeşlerinden kimileri denizlerde öldürüldü, sen hapsedildin ve yargılanıyorsun. Yusuf da oradaydı, biliyorsun. Haksız yere yargılandığın için şikâyet ediyorsun.
“Haklı yere yargılanmayı mı isterdin?”
Ne olmasını bekliyordun?
Dr. Ümit Akça - Haber 7
mystymy00@yahoo.com
Yorumlar6