''Ağustos'ta Bir Akşam''

  • GİRİŞ28.08.2011 09:00
  • GÜNCELLEME28.08.2011 09:00

Vakit gece yarısına ya yaklaşmış, ya da biraz geçmiş olmalı.

Şehirlerarası otobüs garajındaki yazıhanelerin bazıları ışıklarını söndürmüş, bazıları da memleketin bu küçük şehrinden büyük şehirlere gönderdikleri otobüslerin kalkmasını bekliyorlar.

Göçmen kuşlar, senenin üçüncü döneminin son sınavlarını vermiş olmanın yorgunluğu ile kızlı erkekli otobüslere doluşuyorlar. Bir kısmı mezun olmuş, bir kısmı birinci seneyi yeni tamamlamış, evlerinin yolunu tutuyorlar. Bir kısmı, birkaç hafta önce “yaz okulunu kazanmış” oldukları için geri dönmüş, bir kısmı ise aynı nedenle memlekete hiç gitmemeyi seçmişlerdi.

Garajının tenha bir köşesindeki çay ocağının dışında çokça plastik tabure ve taburelerin arasında birkaç da plastik sehpa konulmuş. Teravih sonrası orta yaşlı iki adam, iki plastik tabureye oturmuş, plastik sehpa üzerindeki çaylarını soğutuyorlar.

Üçüncüleri, iki adamdan birinin “büyümeyen oğlu”… Bazen oturuyor, bazen kalkıp ikisinin etrafında dönüyor. “Baba çay” diyor...

Sıkça çay içiyorlar. “Bugün filanca kimseyle konuştum” diyor birisi “Patron filan yere filanca kişiyi atayacakmış. Memnun değilmiş şimdiki işleyişten.” “Beni filan kimse aradı” diyor ötekisi. “Yönetim tamamen yenilenecekmiş.” “Makul adamdır” diyor ilk konuşan, atanacak olanı kastederek. Öteki pek o fikirde değil.

Konuştukları gecenin gündüzünde yaşanan kimi kabalıklar söz konusu ediliyor. “Anahtarları istediler benden” diyor bir tanesi. Diğeri kurulacak bir kulübün işlevsel olup olmayacağı üzerine kafa yoruyor. “Birlikte çalışmak” üzerine konuşuluyor, “önemli olan faydalı olmak” deniliyor, “içeride ya da dışarıda, ne önemi var…

Çay ve yorgunluk birlikte azalıyor; sükût ve kırgınlık birlikte artıyor çay bardaklarının içinde.

Derken, bir kadın sesi deliyor kulaklarını. “Bırak çocuğumu!” diyor, tehdit ile isyan arasında bir sesle. Asla yalvaran bir ses değil bu… “Bırak çocuğumu, o benim çocuğum!” Öfkeli, umutsuz, bıkkın bir ses bu… İkisinin başı da o yana dönüyor.

Sesin sahibi genç, iyi giyimli ve duru yüzlü bir kadın… Kucağında küçücük bir çocuk var. Kadının karşısında uzunca bir erkek dikiliyor. O da kadın gibi iyi giyimli, bakımlı… Bir çocuk da onun kucağında… Pahalıca bir otomobilin açık kapıları önündeler. Kardeş ya da baba duruşu değil bu. Kocası olsa gerek… Adamın yüzü kadının sesi ile aynı ifadeye sahip. Alçak sesle bir şeyler söylüyor. Otobüslere bakıyor bir yandan.

Belli ki kadın bir yerlere gidecek. Mutlu bir gidiş değil bu, kadın diğer çocuğunu adama bırakmak istemiyor. Kadının sesi yükseliyor, adamın eli havaya kalkıyor. Kadın geri çekiliyor, ikisi de kendilerine dönen başların farkına varıyorlar.

Adam arabanın açık kapısından içeriye itiyor kadını. Kadın kucağındaki çocukla arka koltuğa oturuyor. Sonra kadın yeniden yükseltiyor sesini. Adam yeniden tehditkâr oluyor.

Plastik taburede oturan adamlar birbirine bakıyor. “Müdahale edelim” diyor birisi. “Yazıktır, birbirlerine kıyıyorlar.” Diğerinin aklından bir Yıldırım Önal sahnesi geçiyor: “Allah aşkına mutlu geçen tek bir gününüzün bile kıymetini bilin… Her gününüzü son gününüz gibi yaşayın…

Arabaya, adamla kadının yanına yöneliyorlar. Adam ve kadın araba ile beraber siliniyor adamların gözü önünden.

Otobüsler kalkıyor birer ikişer, son yazıhane de ışıklarını söndürüyor.

Ocakçı tabureleri ve sehpaları topluyor. Plastik taburede oturan adamlar ocakçıyı görmezden geliyor. Biri cebinden bir yeşil, kocaman, sulu bir elma çıkarıyor. “Memleketten göndermişler” diyor. Diğeri bir çakı çıkarıyor cebinden. Küçük, keskin, bir çakı… “Üzümcüler Çarşısından aldım” diyor.

Çakısı olan elmayı üçe bölüyor. Bir yarısını büyümeyen çocuk için ayırıyor. İki çeyreği de arkadaşı ve kendisi için…

Çay ocağının otuz yedi ekran televizyonunda gece yarısı haberleri veriliyor. Haber okuyan kadın Libya’dan, Suriye’den, ölü ele geçirilen korku tüccarlarından bahsediyor.

Minarelerde ışıklar serbest zamanlara işaret ediyor.

Bayramınız kutlu ve geri kalan on bir ayınız mutlu olsun.

Ümit Akça - Haber 7
mystymy00@yahoo.com

Yorumlar2

  • ercan Gemelek 12 yıl önce Şikayet Et
    Kalktı göç eyledi Avşar Elleri. göçmen kuşlarla ilgili bir şarkı sözü hatırlıyorum sanırım yuvasız kuşlar diye başlıyordu. içerik hoş öykü kıvamında, ama o iki yaşlı amcanın sohbetinde bizi ilgilendiren ne var dye düşünmekten kendimi alıkoyamadım doğrusu.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
  • noter tasdikli yorumcu 12 yıl önce Şikayet Et
    çok alçakgönüllü bir kişiliğe sahip olduğunuzu düşünüyorum. içinizdeki sait faik ruhu uyanmış.
    Cevapla Toplam 2 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat