Haydut ABD Muavenet’imizi Vurmuştu

  • GİRİŞ13.01.2020 12:40
  • GÜNCELLEME13.01.2020 12:40

Kasım Süleymani, Müslüman katliamı ile meşhur olmuş çok fena bir insandı. Suriye’de, Irak’ta ve ülkesi İran’da; Sünni Müslümanların can düşmanı idi. ABD’nin uluslar arası hukuk kurallarını ihlal ederek haydut stratejisine uygun olarak böylesine acımasız bir katili öldürmesi kimseyi yanıltmamalıdır.

ABD’nin nasıl kalleş ve haydut bir ülke olduğunu "Bahriyede 15 Yıl isimli" kitabımla anlatmıştım. Yıllar önceki kalleş operasyonunu şimdi Irak’ta yaptı. Ne yazık ki Süleymaniyi öldürdüğünde çıkarılan sesler Muavenet’imizi vurduğunda çıkarılmamıştı. O halde bu konuyu hatırlamakta yarar vardır. Şimdi Süleymani denilen katili bir kenara bırakıp 20. ve 21. Yüzyılın en büyük katili, haydut ABD’ye dönelim…

1990’ların başında Baba Bush yönetimindeki ABD, Saddam yönetimindeki Irak’ın Kuveyt’e girmesini bahane ederek Irak’a savaş açmıştı. Sonuçta Irak’ın Basra Körfezi’ndeki ve ülkenin güneyindeki gücü kırılmış, zengin petrol yataklarının bulunduğu Irak’ın Kuzeyi için de yeni planlar yapmıştı.

ABD, bu plan çerçevesinde Irak topraklarının kuzeyini kendi denetimine almayı başarmıştı. 36 paralelin kuzeyini denetlemek üzere Çekiç Güç adında bir askerî mekanizma kurdu. Bu mekanizmayı da maalesef Türkiye üzerinden yürüttü. Kuzey Irak’ı Türkiye’den hem denetledi hem de PKK’yı semirtip büyüttü.

Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, misak-ı milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük'ü kurtarmak için savaşa katılmak istiyordu. Fakat Genelkurmay Başkanı Torumtay’ın istifası ve savaştan kaçan generallerin diretmesi ile bu fırsatı kaçırmış olduk.

Asker 50 yıl beslenir; sadece bir gün için. İşte o gün savaşa girmek gerekmiş fakat maneviyattan yoksun darbeci generaller yüzünden ayağımıza kadar gelen fırsatı yine kaçırmıştık.

İşte tam bu sırada bir NATO tatbikatı sırasında 2 Ekim 1992’de Türk Deniz Kuvvetlerine ait TCG Muavenet muhribi, ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki Sea Sparrow güdümlü mermileriyle vuruldu. Gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ve 5 denizcimiz şehit oldu. Çok sayıda da askerimiz yaralandı. Bunun arkasından dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı şüpheli bir şekilde düştü ve Bitlis şehit oldu.

28 Sene önce gerçekleşen bu acı olaylar Türk-Amerikan ilişkileri açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Bu olayın ardından ABD'den korkan siyasetçi ve askerler yüzünden Türkiye, tarihinde görülmemiş bir tarzda ABD politikalarına boyun eğmişti.

Ardından gelen Başkan Clinton dönemi kısmen sorunsuz devam etse de 8 yılın ardından bu sefer Oğul Bush Amerika’ya başkan oldu. Onun 8 yıllık dönemi hem Türkiye, hem de dünya açısından kâbus gibi geçti.

NATO tatbikatında Muavenet isimli muhribimizin, ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki güdümlü mermi ile vurulmasının kaza olmadığını kitabımda izah etmiştim. Bu durumu bir çok silah uzmanı teyit etmiş kaza süsü verilmiş bu acı olayın aslında bir “gözdağı” olduğunda herkes mutabık kalmıştı.

Neden böyle bir gözdağı verildiğini açıklamak gerekirse o dönemde yaşanan siyasî olaylara bakmak lâzımdır. Gerçekten de o dönemde de ABD’nin Türkiye üzerinde bir baskı kurmaya çalıştığını görüyoruz. Nasıl ki şimdi İran’da benzer bir durum var aynen o zamanda da Kuzey Irak’ta Amerika tarafından bir Kürt devleti oluşturulmaya çalışılıyordu.

Kuzey Irak’ta bir devlet kurulması için birçok insan Amerika’ya götürüldü, eğitildi. Daha sonra İkinci Körfez harekâtından sonra da buraya getirilip yerleştirilerek yarı bağımsız bir bölge ve devlet meydana geldi. Birkaç yıl önce bağımsızlık için kimsenin tanımadığı referandumu da yaptılar.

“Çekiç Güç” Irak’ta ABD’nin ihtiyaç duyduğu askerî yapı idi. Türkiye ile Çekiç Güç arasında yaşanan sorunlar, genelde hükümetin baskısıyla hep ertelendi. Ve sonuçta Muavenet benzeri bir olaydan korkulduğu için hükümetler pısırık davrandılar.

Bu olaylar, belli bir süreç sonrasında da ABD’nin planlandığı gibi gerçekleşti. Hükümetler bilerek veya bilmeyerek, tedbir almadığı ve gereken karşılığı vermediği için iş daha kötü bir noktaya kadar geldi.

Sonrasında Irak’ın kuzeyinde Süleymaniye’deki Türk askerî birliğinde askerlerin başına çuval geçirme hadisesi de yaşanmıştı. Amerikalılar yine haydutluk yaparak oradaki askerlerimizi tutukladılar başlarına çuval geçirdiler. Aslında bu olayın, yani geminin vurulması olayına Amerikalıların Türk denizcilerinin başına çuval geçirme olayı desek; mübalâğa olmaz.

Biraz da bu gözdağının nedenlerine bakalım. Kitapta dile getirmeye çalıştığım konu buydu. ABD, Türkiye’ye "Sen kim oluyorsun. Sen benim verdiğim silâhlarla ordunu donatıyorsun. Dolayısıyla bana karşı söz söyleme, karşı çıkma hakkın yok” diyerek haydutluğa devam ediyordu.

Türkiye ile Çekiç Güç arasında yaşanan sorunlar ve Çekiç Gücün Kuzey Irak’taki misyonu konusu da ABD emperyalizminin ve silah sanayisinin ihtiyacıydı. Türkiye’ye verilen gözdağı istenen etkiyi göstermiş işin acı tarafı Türkiye haydut devlete boyun eğmişti.

Başbakan Demirel ve Türk askerî yetkilileri gerekli tepkiyi vermekten aciz kalmıştır. Ülkemizi temsil etme sorumluluğu taşıyan insanlar, siyasetçiler, bürokratlar hatta muhalefetten de etkili bir söz söylenmedi. Kısaca devlet olarak, millet olarak, iktidarda kim olursa olsun gösterilmesi gerekli olan tepki gösterilmedi. Bunun üzerine gözdağı verme olayı aşama kaydederek çuval geçirme olayına dönüştü ve bugünlere geldik.

Muavenet adlı gemimizin vurulmasının ardından Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağının düşürülmesi ve faali meçhul cinayetler dönemi başladı. Bunların hepsi ABD'nin kirli oyunlarıdır. Eşref Bitlis Paşa’nın öldürülmesi olayında da kaza olmayacak şekilde önemli iddialar vardır. Orada şehit olan bir orgeneraldir. Fakat farklı bir paşadır o. Yoksa şehit edilmezdi.

Eşref Bitlis Paşa şehit edildiğinde medyanın niçin suskun kaldığını ABD’nin üzerlerinde hakim olmasına bağlayabiliriz. Burada bahsettiğimiz konular, kesinlikle komplo teorisiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, Türk dış politika ve askerî politika sahasındaki acı verici, unutulmaz olaylardır.

Sonuçta ortada şehit olan askerler vardır. Birisi Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve biri Muhrip komutanıdır. Maalesef bu insanlar Amerika’nın kirli politikaları sonucu şehit edilmiş insanlardır. Ne yazık ki, bu acı cinayetler, ört bas edilmiştir. İşin kötüsü ABD,  istediği hedeflere ulaşmış kaza sonucu bize eski buharlı gemileri vermiştir.

Daha önce almak istemediğimiz dokuz adet "Knox" sınıfı gemiyi alarak milyonlarca dolar ödedik. Ki bunların teknolojisi eskiydi. Biz dizel tahrikli "Perry" Klas gemilerden almak istiyorduk. İşte ABD silah sanayisinin oyunlarına kurban edilmiştik.

ABD’ye gemi alımıyla ilgili olarak giden Türk heyeti döner dönmez gemimiz vuruldu. Yani "Sen kim oluyorsun. Sen benim verdiğimi ancak alabilirsin. Senin söz hakkın yok” anlamına gelen bir baskı, bir gözdağı olayıdır. Muavenet ve Eşref Bitlis cinayetleri aynı haydutlar tarafından yapılmıştır. Bu konunun üzerindeki örtünün çekilip açılması günümüzde meydana gelen olayları anlayabilmek için bir fırsattır.

Peki, Amerikan hükümeti Muavenet’in vurulması sonrasında sebep gösterilen askerlere ne yaptı?

Olayda yaralanan ve tazminat için mahkemeye başvuran subaylardan bir tanesinin verdiği bilgiye göre mahkemeden, Amerikalı subayların kariyerlerini meslekî yönden etkilemeyen sonuç çıkmıştır. USS Saratoga’nın Komutanı Albay James M. Drager ile saldırıdan sorumlu yedi subay mahkemeye sevk edilmeyerek sadece ‘disiplin cezası’ almıştır. 

Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki “aç canavara sevgi ile yaklaşmak onun iştahını açar”. ABD’ye onurlu ve haysiyetli bir karşı duruş göstermezseniz çok daha kötü sonuçlara zemin hazırlamış olursunuz. Savunma sanayini güçlendirmek ve ABD’ye olan bağımlılıktan kurtulmamız gerekiyor.

Son tahlilde ABD’ye haddini bildirecek tek ülke Türkiye’dir. “Dünya beşten büyüktür diyerek” kafa tutan Cumhurbaşkanımızı bu konuda ayakta alkışlamamız gerekiyor. Tarihten ders alarak ABD ile ilgili politikalarımızı gözden geçirmek zorundayız, vesselam… 

Yeni Akit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat