Lut kavminin sapkınları hala yaşıyor

  • GİRİŞ29.04.2020 11:24
  • GÜNCELLEME29.04.2020 11:35

Lut Kavmi, sapkınlıkta ve ahlaksızlıkta eşi benzeri olmayan bir topluluktur. Öyle ki; Kuran’da Lut Aleyhisselamın bu kavme gönderildiği ve uslanmadığından bahsedilerek 12 Sure ve 74 Ayet ile Allah bizleri uyarmaktadır.

 

 

Kuran-ı Kerim’de dinin direği olan namaz ile ilgili olarak 88 Ayet vardır. Direkt olarak “salat” yani namazın önemi zikredilmektedir. Elbette dolaylı olarak namazın önemini anlatan başka Ayetler de vardır. Bu sayıları vermekten maksat Allah’ın rızasını kazanmak için Kuran’ın mesajlarını ve önem derecesini anlamaya çalışmaktır. Bunu biraz daha açalım:

Araf Suresi 80-84, Hud Suresi 74-83, Hicr Suresi 77, Enbiya Suresi 74-75, Şuara Suresi160-175, Neml Suresi 54-58, Ankebut Suresi 28-35, Saffat Suresi 133-138, Kaf Suresi 31-37, Necm Suresi 49-54, Kamer Suresi 33-39 ve Tahrim Suresi 10. Ayetlerinde işte bu sapkın kavim anlatılmaktadır.

 

 

Kuran Ramazan’da nazil olmuş yani indirilmiştir. Bu mübarek ayda Kuran okurken aynı zamanda tefsirlerine müracaat ederek manası üzerinde de düşünüp ibret almamız gerekiyor. Her konuda rehberimiz olan Kuran’da bu denli çok yer aldığına göre Lut kavmine ve sapkınlıklarına yer vermek ve uyanık olmak; kendisine Müslüman diyen her insanın üzerine bir borçtur.

Mesele bu kadar açık ve net olduğu halde devlet yöneticilerinde akıl almaz bir boş vermişlik ve vurdumduymazlık gözlenmektedir. Ankara’da yapıldığı halde ismini kirletmek için İstanbul Sözleşmesi adı verilen eşcinsellerin sapkınlıklarını sıradanlaştırmayı ve aileyi yok etmeyi hedefleyen bir anlaşma imzalanmış ve hala uygulamaya devam etmektedir.

Başta devlet yöneticileri şu gerçeği görmek zorundadır. Toplumu yozlaştırmak için cinsiyetsiz bir nesil meydana getirmek ve güzel ahlaktan uzaklaştırmak için başta Siyonist kurum ve kuruluşlar, gecesini gündüzüne katarak çalışmalar yapıyorlar. Dine düşman ve feminist örgütlerde; kendilerine en büyük katkıyı sağlamaktadır. Özellikle CHP’li ve HDP’li kadınlar bu konuda başı çekmektedirler.

Bu sapkınlar gürühu bazı Ak Partili kadın milletvekillerini de kendi saflarına katarak televizyonlarda “İstanbul sözleşmesini yapmamızın en önemli amacı kendini kadın olarak hissedenlere karşı şiddeti önlemektir” diyecek kadar ileri gidebilmiştir. Demek ki kadınlara benzemek isteyen eşcinsel sapkınları korumayı hedeflemiş zavallı siyasetçiler var. İşin kötüsü bunu söyleyenler şu anda çok önemli mevkilerde bulunabiliyorlar.

Anayasamız; aile ve çocuklarımızı korumaktan devleti sorumlu tutmuştur. Buna karşılık bütün devlet kurumları uykuya dalmıştır. Biz ne kadar bağırsak çağırsak da sağır olup sesimizi işitmemektedirler. Nihayet Diyanet işleri Başkanı görevi gereği bu sapkınlarla ilgili olarak uyarı yaptığı için linç girişimine tutulunca uzun zamandan beri sözlerimizin ne derece önemli olduğu bir parça anlaşılmış oldu.

Lut kavminden binlerce yıl sonra bu sefer Avrupa Konseyinin oluşturduğu uzmanlar grubu “Kadına Yönelik Şiddet ve Hane İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele” adını kullanarak Şeytanı dahi utandıran ahlaksızlık projesini yürürlüğe sokmuştur. İstanbul sözleşmesi ve buna uygun olarak çıkarılan yasalar aileyi yıkmayı ve sapkınlığı yaygınlaştırmayı hedeflemektedir. Bunu anlamak için zeki olmaya gerek yoktur.

Bu linç girişimini fırsat bilerek tekrar söyleyelim ki zararın neresinden dönülse kardır. Derhal bu ahlaksız gidişata bir son verilmelidir. Bu konuda yapılacak işlerin başında 80. Maddede belirtildiği gibi tek taraflı olarak bu sözleşmeden çekilmek gerekiyor. Çünkü eşcinsellik başta olmak üzere cinsi sapıklıkları önleyecek en önemli işlerden bir tanesi erkeklerin erkek gibi ve kadınların da kadın gibi davranması gelmektedir.

Bu konuda Kuran’da Lut kavminin başına gelenler zikredildiği gibi hadislerde eşcinsellik konusu üzerinde önemle durmamızı gerektirmektedir. Hadislerde “Resûlullah (asm), kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti."(Buhârî, Libâs 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 28; Tirmizî, Edeb 24; İbni Mâce, Nikâh 22) buyurulmaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi, Lemaat isimli eserinde “Erkekler heva ve hevesle kadınlaştıkça kadınlar da hayasızlıkla erkekleştiler” diyerek bu sapkınlığa dikkat çekmiştir.

Evet, erkek kadın gibi süslense muhannesliktir (kadınlaşmaktır) yakışmaz. Mert ve onurlu erkekler cilveli kadın gibi davranmamalıdır. Dinimizin bize kazandırdığı onur ve izzet, Türk tarihinin gösterdiği kahramanlık ve şecaat bu çirkin görüntüye müsaade etmez. Devlet yöneticileri şimdiye kadar tedbir almadı ise hiç olmaz ise bundan sonra dikkatli olmalıdır.

Diyanet İşleri Başkanına yapılan saldırıların arkasında; gençlerin unisex kişiliğe ve 3.cinsiyet adı verilen apaçık bir sapıklığa yönlendiren grupları teşhis etmek gerekiyor. Lut kavminin başına gelen dehşetli eşcinsel sapıklık bugün hem Türkiye’de hem de bütün dünyada özellikle medya araçları ile sürdürülmeye çalışılmaktadır. Artık bunu görmek gerekiyor.

Küresel ahlaksızlık odakları, cinsiyetsizliği yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Bu duruma seyirci kalan hükümetimiz müzik, sinema ve moda yoluyla yaygınlaştırmaya çalışılan nötr cinsiyet, unisex kişilik veya 3.cinsiyet faaliyetlerine karşı önlem almamaktadır. Bilakis seküler yaşamadı altında sapıklık devlet eliyle zorla dayatılmaktadır.

Ne üzücüdür ki İstanbul Sözleşmesi’nin maddelerinden bir çoğu: LGBT adı verilen sapık güruha karşı bunları koruma amaçlı maddelerdir. Sözleşmenin “Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Karşıtlığı” başlıklı 4. Maddesi’ne göre “Bu sözleşme hükümlerinin taraflarca uygulanışında, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği başka statüler temelinde hiçbir ayrımcılık yapılmayacaktır.” Denmektedir.

Ayrıca sözleşme, hane içi şiddetin tanımını yaparken “eş” kavramı ile birlikte “partner” kavramını da ele alarak LGBTİ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, transeksüel ve interseks) bireylerin içerisinde olabileceği Medeni Kanunda tanınmayan ilişkileri de kapsamaktadır. Bu utanç verici sözleşmenin İstanbul gibi yüzyıllarca İslam’a başkentlik yapmış bir şehirde imzalanması affedilmez bir hatadır.

İstanbul Sözleşmesinin değiştirilmesini istediğimiz maddeleri ve bu sözleşmeye dayalı olarak çıkarılan 6284 sayılı yasa, çok tehlikeli ve uygulamada kaldığı müddetçe, yaygınlaşan cinayetler süratle artacaktır. Daha nice aile faciaları yaşanacaktır. Çünkü ateşe körükle gidilmektedir. Böyle giderse bu dehşetli cinayetler devam edecek işin içinden çıkılmaz hale gelecektir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Osmanlı’daki Meşihat-ı İslâmiye gibi, yalnız Türkiye’nin din muallimi değil, belki umum İslam aleminin din işleri yüksek kuruludur. Çünkü 500 yıl boyunca İslam hilafeti İstanbul’da bulunduğu için bu makamın İslam alemine karşı sorumluluğu, alâkası, nezareti ve münasebeti vardır.

Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş’a karşı yürütülen linç kampanyasına karşı uyanık olmalıyız. Öyle ki; görevi gereği Kur’an-ı Kerim ayetlerini dolaysıyla Rabbimizin emir ve yasaklarını aktardığı Cuma hutbesi üzerinden Sayın Başkana yönelik linç girişimi yürütülmektedir. Hatta Ankara Barosu gibi odaklar suç duyurusunda bulunabilmektedir. Bu cüreti verenler kadar göz yumanlar da aynı suçun ortağıdırlar.

Aslında Diyanet İşleri Başkanının dinimizin emirlerini açıklaması değil, açıklamaması suçtur ve görevini ihmaldir. Bu nedenle basın açıklamalarına bakıldığında asıl hedefin Erbaş değil onun şahsında İslam dini olduğu açıktır.

Dünyanın birçok ülkesinde arkalarına aldıkları akademi, siyaset ve medya araçlarını kullanan LGBT lobilerinin her türlü maddi ve algı güçlerini kullanarak ortaya çıkmaktadırlar. Bu şer odaklarının bu derece cüretkar tavır takınabilmeleri, “Türkiye, taraf olduğu anlaşmalardan ortaya çıkan yükümlülüklerini yerine getirmiyor” sözüyle alakalıdır.

Lut kavmi sempatizanlarının kendi ülkelerine karşı uluslararası kuruluşları göreve çağırmaları bir kere daha göstermiştir ki; ülke olarak aile eksenli imzaladığımız uluslararası anlaşmaların ve bunlar referans alınarak hazırlanan kanunların “toplumsal barış” ve kendi değerlerimiz ekseninde aileyi bir arada tutan ve aileyi koruyup kuşatan bir bakış açısıyla tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Çünkü sağlam bir toplumun çekirdeğini aile teşkil eder. Devletin anayasada belirtilen görevlerinden bir tanesi nesillerini en sağlıklı ve ahlaklı şekilde yetiştirmektir. Bunun tersine olarak yapılan linç kampanyasının arka planında yatan asıl mesele ailenin sinsi kavramlar üzerinden çökertilmesi projesidir. LGBT+ isimli azgınlıkta sınır tanımayan bu Lut kavmi artıklarının iğrenç planlarını önlemek; devletin asli vazifelerinden bir tanesidir, vesselam…

Vehbi Kara / Yeni Akit Gazetesi

Yorumlar1

  • NCT 3 yıl önce Şikayet Et
    Kaleminize, yüreğinize sağlık...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat