Dünyanın öte yarısında yıldızlar başkadır

  • GİRİŞ14.08.2022 09:29
  • GÜNCELLEME14.08.2022 09:29

Bu hafta okuyucularımla birlikte dünyanın öte yüzüne yani güney yarımküreye bir yolculuk yapacağız. Bu yolculuğun tefekkür ufkumuzun genişlemesine yol açacağını umuyorum.

Birkaç defa Hint ve Atlantik Okyanusunda güneye doğru yol almıştık. Ekvator enlemine yaklaştığımızda gökyüzünde değişiklikler olduğuna şahit olmuştuk. İşte güneyle kuzey yarımküre arasındaki bazı değişiklikler şöyleydi:

Her şeyden önce gökyüzünde yeni yıldızlar görmeye başlıyoruz. Bu yıldızların bir kısmı kuzey yarımkürede görülmez. Ancak çok azını görebilirsiniz. İşte Ekvatora yaklaşırken Polaris yani kuzey kutup yıldızı, ufuk çizgisine yaklaştı hatta Ekvatoru geçmeden dahi artık görünmez oldu.

Dünyanın dönüş eksenine göre kuzey de bir kutup yıldızı varsa illa ki güneyde de bir tane bulunur. Acaba güneyde kutup yıldızı var mıdır?

Aslında gökyüzünde çakılı gibi duran güney kutup yıldızı var. Sigma Octantis adı verilen bu yıldız, dünyamıza Polaris’ten daha yakın olmasına rağmen daha az parlak bir yıldız olduğu için bunu fark etmek neredeyse imkânsızdır. Bu yüzden “güney kutup yıldızı yoktur” diyen olursa yanlış bir şey söylemiş olmaz.

Kutup yıldızı Polaris’in Türkçe adı “Demir Kazık” yıldızıdır. Kuzey yarım kürede sadece denizciler değil karada yolculuk yapan bütün gezginler adeta gökyüzüne çakılı bir şekilde sabit duran bu yıldıza bakarak yönlerini tayin ederler. Bütün yıldızlar kuzeyde kutup yıldızının etrafında döner. Saat yönünün aksine olan bu dönüş aslında dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesi ile alakadardır.

Dürbünle baktığınızda göz alabildiğince çok yıldız görebilirsiniz. Elbette dünya dönüş eksenin kuzeyine denk gelen Polaris yıldızı gibi güneye denk gelen yıldızlar da bulunacaktır. İşte parlak olmadığı ve kolayca görünemediğinden dolayı binlerce yıldır yön bulmaya yarayan kutup yıldızına bu yarımkürede maalesef rastlayamazsınız.

Peki, farklılık sadece kutup yıldızı olmayışında mıdır? Hayır. Güney gökyüzünde birçok şey bambaşkadır. Bir kere kuzey yarımkürenin aksine yıldızlar saat yönünde dönerler. Galaksimiz Samanyolu bile bu yarımkürede daha farklıdır. Kuzeyde görmediğimiz yıldızlar burada görülmeye başlanır.

Astronomik seyir tekniğini uygulamak da elbette bu yarımkürede biraz daha farklıdır. Enlem ve boylam hesaplamalarının bir kısmında kuzeyde toplarken bu tarafta çıkarmak zorunda kalır öylece cetvellere girersiniz. Aksi takdirde bulunduğunuz noktayı tespit etmek için mevkii hattı çizmeniz mümkün olmaz.

Kuzey yarımkürenin neredeyse yarısı denizlerle kaplı iken güneyde durum yine farklıdır. Burada yeryüzünün neredeyse yüzde 85’i denizlerle kaplıdır. Atmosfer çok daha temiz kalmış olsa gerek; güney de yıldızlar çıplak gözle bakıldığında sanki daha çokmuş gibi görünmektedir.

Yıldızların parlaklığı “kadir” denilen yıldız parlaklık ölçüsü ile bilinir. Güneyde daha parlak kadirden yıldızlar kuzeydekinden farklı olmasa da bu durum gözlerimizi yanıltmaktadır. 5.47 kadir parlaklığı ile oldukça sönük görünen güney kutup yıldızı Sigma Octantis’i çıplak gözle görmek oldukça zordur. Buna mukabil kuzey kutup yıldızı Polaris 1.95 kadir’le güney kutup yıldızından 25 kat daha parlaktır.

Kuzey güney farklılıkları olsa da değişmeyen bazı gerçekler de vardır. İşte en önemlisi şudur: Dünyamız muazzam bir uzay denizinde saniyede yaklaşık 30 km hızla güneş etrafında ve yine çok hızlı bir şekilde kendi ekseninde dönmektedir. Diğer kardeşleri olan gezegenlerle birlikte mükemmel bir şekilde hareket etmektedirler. Düşünen insan için bu hızlar muazzam bir sürattedir. Mesela bir top mermisinden 60 kez daha hızlıdır. Ses süratini kat kat aşan bir değere ulaşır.

Ne ilginçtir ki; bu muazzam sürat ve harekete karşın yeryüzünde yaşayan insanların başı dönmez. Okyanuslar uzaya savrulup dağılmaz. Allah’ın kudreti ile kainattaki her şey bir ölçü içerisinde hareket eder.

Bütün bu hareketlerin şüphesiz çok hikmetleri vardır. Mevsimlerin meydana gelmesinden tutun da gece gündüzün deveranına kadar yeryüzünün en seçkinleri olarak yaratılan insanlara; dünya bu şekilde hizmet etmektedir.

Dünyamızın içinde yer aldığı Güneş sistemimizdeki diğer gezegenler, göktaşları ve kuyruklu yıldızlar dahi muntazam bir şekilde hareket etmektedirler. Bütün bunlar her şeyin dizginini elinde tutan Allah’ın varlığına işaret etmektedir.

İnsanlara ürperti veren göktaşı ve kuyruklu yıldızlarla beraber bu hareketlilik adeta gökyüzünün de sanki havai fişekler ile dolu olduğunu düşündürür. Yıldızlar, kâinatta her şeyin mükemmel bir düzen içinde hareket ettiğini de ispatlamaktadırlar. Ne ilginçtir ki; bu göktaşları denilen fişeklerin bir kısmı yeryüzüne ulaşsa da kimsenin başını delip geçmemektedir. Sanki gizli bir el tarafından dünyadaki bütün canlılar muhafaza ediliyor.

Bediüzzaman bir eserinde bu konuyu izah ederken şöyle demektedir: “Semavatın fezasında tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvanatın başlarını, belki Küre-i Arz’ın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı. Dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi vatan-ı dünyeviyemizden kaçıracaklardı. Halbuki eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak, yalnız birkaç semavi taşlar düşmüşse de hiç kimsenin başını kırmamış”. Eğer tesadüf ve kendi kendine olmuş olsa ve muntazam olan mihverinden yani yörüngesinden çıkmış olsaydı gökyüzü harabeye döner, müthiş çarpışmalara ve felâketlere sebep olurdu.

Dünyamızı önce manyetik alan kuşağı ile sonra da atmosfer denilen tabaka ile kaplayarak gök cisimlerinin bizlere zarar vermesini önleyen Rabbimiz, bu acayip işleri muhakkak nice hikmetlere göre yapmaktadır. Bir kısmını anlamış olsak dahi daha bilmediğimiz ne kadar çok şey var. Hiç olmaz ise şunu idrak etmeye çalışmak Allah’ın kudretini tefekkür etmek her insanın boynuna borçtur:

Allah’ın atomlardan yıldızlara kadar her varlığa gücü yeter ve her şeyin dizgini O’nun elindedir. Bir an bile hiçbir şey O’nun emrinden çıkıp kurtulamaz. Demek ki kâinattaki her cisim kontrol altındadır ve Allah’ın izni ile ayakta durabilmektedir. O’nun kudreti ve izni olmadan yaprak dahi kımıldayamaz.

Gecelerimizi her iki yarımkürede de aydınlatan ve süsleyen Ay dahi bu gerçeği ispat etmiyor mu? Eğer bir dakika kendi ekseninde yavaş hareket etse veya dünyanın etrafını dolaşırken bir saat hızlansa, Ay’ın arka tarafını görme imkânına sahip olurduk.

Fakat Dünya’nın uydusu olan Ay, almış olduğu emirle öylesine düzenli hareket eder ki az bir parça dahi şaşmaz. Bize hep aynı yüzünü ve tarafını gösterir. Ay’ın arka kısmını ancak ona gönderilen uzay araçları ile görme imkânına sahibiz. Başka türlü dünyadan görme imkânımız yoktur.

Evet, güney yarımküredeki gökyüzünün de havaî fişekleri vardır. Bütün bunlar insanı ibret almaya ve kâinatı sevk ve idare eden Rabbimizi tanımamıza yarayabilir. Her yaratılan cismin bir hikmeti ve gayesi olduğuna inanmamızı sağlayabilirler. Yeter ki iman ile bakmayı becerebilelim. O halde gökyüzünün şimdiye kadar gördüklerimizden çok daha parlak bir şekilde dolu olduğunu fark edeceğiz, vesselam…

Yeni Akit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat