Bu işin şakası yok

  • GİRİŞ16.11.2020 13:13
  • GÜNCELLEME16.11.2020 13:13

Covid salgınının ciddiyetini hâlâ kavrayamayanlar var. Salgının ciddiyetinden uzak her davranışın ağır bir vebal olduğu görüşündeyim. Salgın hastalık tedbirleri konusunda İslam Peygamberinin uyarıları ortada iken, yeterli duyarlılık göstermeyenlerin halini ahirette göreceğiz. Bu işin şakası yok. Söz konusu insan hayatı. 

İslam fıkhı açısından salgın hastalık tedbirlerine uymak açık bir ibadettir. İbadete çağrı görevi üstlenmiş kurumlar var. Diyanet İşleri Başkanı başta olmak üzere oralarda görevli olanların en birinci görevi insanları salgın hastalık tedbirlerine uyma konusunda uyarmaktır. Öyle satır aralarında üç beş cümle ile hiç kimse bu vebalden kurtulamaz. Kim görevini ihmal ederek, bir tek kişiye bu virüsün bulaşmasına neden olursa bunun vebalinden kurtulamaz.  

Ben Covid’i yaşamış biriyim. Türkiye’de Covid geçirenler içinde belki de en şanslı olanlardan da biriyim elhamdulillah. Kendimden başka bilebildiğim kadarıyla hiç kimseye bulaştırmadım. Hastalık boyunca izolasyon ve ihtiyaçların karşılanması konusunda bir sıkıntı yaşamadım. Bir tıbbi yardıma ihtiyaç duymadım ama sürekli iletişim halinde olduğum, kafamdaki her türlü soruyu sorma fırsatı bulduğum bir göğüs hastalıkları uzmanı, bir enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve bir dahiliye uzmanı ile sürekli temas halinde oldum. 

Buna rağmen çektiklerimi siz bir de bana sorun. Hiç şakaya gelecek tarafı yok bu işin.

Bir tek noktadan çıktığı halde, bütün devletlerin tarihteki en büyük izolasyon çabalarına, seyahat yasaklarına, sokağa çıkma kısıtlamalarına rağmen bir kaç ayda dünyanın en ücra köşelerine kadar yayılmış bir illetten söz ediyoruz.

Bu illetin, bu musibetin hafife alınması büyük bir vebal. 

Salgın hastalık tarihte ilk defa görülmüyor. Salgın hastalık tedbirleri konusunda en geniş hükümler İslam Fıkhında bulunuyor. Bu tedbirlere uygun davranmak bir ibadet ve bu tedbirlere aykırı davranmak çok ağır bir vebal olarak görülmüş.

Tedbirlerin mahiyeti konusunda kamu otoritesinin sorumluluğu ve kamu otoritesinin salgın hastalığın önlenmesi amacına yönelik tedbirler konusunda da bizim yükümlülüklerimiz var.

Öyle anlaşılıyor ki bu tedbirlere uyma konusunda toplumda yeterli duyarlılık yok. Bir takım cezalar var ama ne cezalar yeterli, ne de bu cezaların uygulanması konusunda bir disiplin var.

Devletin görevi aldığı tedbirlerin etkinliğini sağlamak, tedbirler yeterli değilse de bu tedbirleri daha da ağırlaştırmak ve uygulamasını disipline etmektir.

Hukuk devletinde, özgürlüklerin iki temel sınırı vardır. Biri kamu düzeni, diğeri genel sağlıktır. Anayasa hukuku açısından salgın hastalık, savaş, isyan, darbe girişimi gibi toplum hayatını en ağır şekilde sarsacak konularla eş değer kabul edilmiştir. Vaka ve ölüm sayılarına baktığımızda teorik olarak bu ağırlık tanımı da yerindedir. Yerindedir ama bir de ortada gördüğümüz tablo var.

Başka insanların hayatını açıkça tehdit eden sorumsuz davranışlara sadece para cezası var, o da çok çok küçük istisnalar dışında uygulanmıyor. 

Adam maske takmadan ortalıkta dolaşıyor. Bu sorumsuzu cinayete teşebbüsten cezalandıracaksın ki uygulama yerli yerine otursun. Küçük bir para cezası var, o da uygulanmıyor. Böyle olunca da ortalık sorumsuzlara kalıyor. Toplumun yüzde doksanının sadece sorumluluk duygusu ile sosyal hayatından yaptığı kısıtlamalar anlamsızlaşıyor.

Bu mücadele hem teorik hem de pratik açısından en az terör mücadelesi kadar önemlidir. Türkiye’nin tarihinde sadece sekiz ayda yaklaşık on bin kişinin ölümüne neden olan bir terör saldırısı olmadı. Ciddiye almak için daha ne olacak.

Av. Yaşar Baş - Yeni Akit

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat