Bu bir şantaj yazısıdır; 10 isim var cebimde

  • GİRİŞ17.09.2008 14:15
  • GÜNCELLEME17.09.2008 14:15

Bırakın bana güvenenleri, kendi aklıma bile gelmezdi günün birinde köşemden birilerine şantaj yapacağım ama gerekçem çok tutarlı ve eminim siz de öğrenince bana hak vereceksiniz...

Dün akşam Kültür A.Ş'nin 'ısrarlı' davetini kırmayarak Esma Sultan Yalısı'nda düzenlediği iftara katıldım. Girişte hangi masada oturacağımızı öğrendikten hemen sonra misafirleri ayakta karşılayan Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bey ile karşılaştık. Nevzat Bey sağolsun her zaman güller açan yüzüyle karşıladı ve hiç kimseden esirgemediği samimiyetini benden de esirgemeyerek gönlümü mest eyledi. Daha sonra rezervasyona göre oturmam gereken 24 numaralı masayı aramaya başladım. Önümde yer gösterecek bir görevli vardı ama hemen her masada birileri ile kucaklaşıp oyalanınca onu kaybettim.  Herkes nezaketen beni masasına davet etti ama ben teşekkür edip yerime geçmek için yoluma devam etim. Gerçi biraz sonra başıma geleceği bilsem hemen birini kabul edip masaya çökerdim, ama nereden bileceksiniz....

Tıklım tıklım dolu yaklaşık 50 masa...  

Boğazın suları ile benim aramda sadece iki masa var. Hemen önümdeki masada oturanları tanımıyorum ama arka masa Hakan Aysev manzaralıydı. Ezginin Günlüğü'nden bir iki sima ve Ezgi Saydam'ı da o masada hatırlıyorum. Hakan Aysev masanın benden tarafında oturduğu için masanın öbür tarafındakileri görebilmem mümkün olmuyor doğal olarak... Eee, öyle muhteşem sesin bedeli de böyle muhteşem bir beden işte..  

Masamın sol yanında Mustafa Özel, Mustafa Koca, Fahri Solak, Süleyman Akçeşme, Halit Eren, Musa Serdar Çelebi ve akademisyen arkadaşları var. Onların hemen arkasında Erkan Mutlu, Çoşkun Aral, Ali Taygun ve sanatçı arkadaşları. O masaya sonradan Bedirhan Gökçe de geldi. Koyuldular sohbete ve kahkahalara, kıskandım..

Arkamdaki masada Prof. Dr. Mehmet Genç, Sabahat Emir ve Şahin Özer vardı yanılmıyorsam. Prof. Mehmet Genç, benim üniversiteden hocam. Ama artık idrak ve hafızasının yaşlandığını belirterek masadaki bazı simaları tanımadığı için özür diliyor. "Bu durumda beni hatırlaması saatler sürer" diyerek onu zora sokmamak için geniş bir zamanda elini öpmeye karar verdim...  

Düşünün ünlü simalarla dolu, her birinde birbirinden tatlı ve merak uyandırıcı sohbetlerin yaşandığı tam 50 masa ve ben bütün bu masaların arasında tek başına bir masada 'kabak gibi' kalıvermiş vaziyetteyim. 

12 kişilik yuvarlak masanın kenarında hayvanat bahçesinde kendisini seyre gelenlerden huzursuz olan bir hayvancağız misali şaşkın şaşkın bakıyorum etrafa. Sağımdaki sandalyeler boş, solumdaki sandalyeler boş, karşımdaki sandalyeler boş...

Saatime bakıyorum daha 20 dakika var. "Fazla gecikmeseler bari" diye düşünüyorum. Ama iftar saati olduğu halde hala bir Allah'ın kulu yok. "Biri bari gelse de yalnız kalmasam" diyorum ama çorba bittiği halde hala ortalıkta kimse yok.  Çorbadan sonra böreği alırken kaderime razı olmuş vaziyette, "Ebuzer yalnızlığı" ile kıyasladım içinde bulunduğum hali ve "ruhumu kandırarak" devam ettim yemeğime.

Herkes yanımdan geçerken aynı şakayı yapmak için can atıyor eminim de samimiyetleri olmadığı için cesaret edemiyorlar. Ama Kültür A.Ş'den Hasan Işık samimi olduğu için fırsatı kaçırmıyor: "Nereye kovdun yanındaki arkadaşları?"

"Ben de merak ediyorum nereye gittiklerini? Sen bu masada kimlerin olduğunun listesini versene bana" dedim.  Listeden tek tek saydı. Not aldım:  

Bir müze müdürü, iki tane akademisyen, bir TV yapımcısı, bir ünlü bir yazar ve 5 gazeteci arkadaşın adları şu an cebimde. Açıklamamı istemiyorlarsa şartımı yerine getirsinler:  

Eğer Kurban Bayramına kadar Boğaza nazır bir mekanda bana yemek ısmarlamazlarsa hepsinin adını bu sütündan tek tek açıklayacağım...

Yaparım bilirsiniz..

Kültüre "saygısızlığın" cezası bu kadar hafif değil aslında ama ben Allah'tan çoğa tamah etmeyen ve azla mutlu olabilen iyi kalpli biriyim

Allahtan iftar organizasyonu olabildiğince güzel, kusursuz ve lezzetliydi de "yalnızlığın" acısı fazla koymadı.

Bazı şeyleri söylenmeden fark etmiyor insan. Kültür A.Ş'nin büyüme hızını öğrenince şaşırdım örneğin. Gözle görünüyordu gerçi faaliyetlerin arttığı ama bu denli katlanarak büyüdüğünü bilmiyordum.  Çıkardıkları kitap ve albümlerin kalitesiyle önemini izaha gerek yok zaten...

Yemekler birbirinden lezzetli ve hafifti. Ama Kenan Işık'ın açış konuşması, Bedirhan Gökçe şiirinin lezzeti, Yanısımaların enstrümanlarından evrenin sonsuzluğuna kapı açan müthiş nağmeler daha lezzzetliydi. Hele de o ortamda Kenan Işık'ın sesinden Yahya Kemal'in "Hafzı kabri olan bahçede bir gül varmış" şiirini dinlemek her kula nasip olmasa gerek...

Bir de deniz manzaramın önemli bir kısmını örten Hakan Aysev'in o muhteşem sesinden bir arya dinleyebileydik keşke...  O zaman belki masamda beni yalnız bırakan arkadaşları bile unutuverirdim ama malesef Aysev'in görüntüsü ile idare ettiğim için böyle bir af söz konusu olmadı. 

Neyse o muhteşem gece gibi bu yazıyı da tadında bırakmakta yarar var. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere vedalaşıyor, cebimde adı olan arkadaşların boğaz manzaralı mekanlardaki davetlerini bekliyorum efendim...   

YAŞAR İLİKSİZ - HABER 7

yasar.iliksiz@haber7.com

Yorumlar4

  • Ali Haydar 17 yıl önce Şikayet Et
    Sevgili Yazarımıza. Haberim olaydı ta Nazilli'den o masayı boş bırakmama pahasına gelir bundan dolayı şeref duyardım.O ne güzel iftar o ne güzel davetli topluluğu imiş öyle...Gelemeyişlerinin ne büyük bir kayıp olduğu daha nasıl anlatılsın? Yazınız şu sıcak günlerde içimizi serinletti.Kavga etmeyi bir an için unutturmuş oldu.
    Cevapla
  • Sükrü Erdemir 17 yıl önce Şikayet Et
    Tesekkürler. Böyle siradisi, gündemden ve siyasetten uzak keyifli bir yazi icin tesekkürler..
    Cevapla
  • PUT DOLU MEYDANLARDA İBRAHİM OLMAK 17 yıl önce Şikayet Et
    A.DOĞAN DUYMASIN. Hemen, Kültür A.Ş.'i mercek altına alır. Hem bütün masayı silip süpürmüşsün, hem de yakınıyorsun. Seninki de Garp kurnazlığı.(!) Sahurda birşey yememişsindir herhalde... (gülen adam resmi) Afiyet olsun.
    Cevapla
  • Metin Yazar 17 yıl önce Şikayet Et
    Ben olsam bu yazıyı yazmazdım:). Olayın üzerinden epey vakit geçtikten sonra bile bu kadar kızgınsa olay anında kimbilir ne haldeydi?Bence bu satırları o iftar akşamında çevresindeki boş sandalyelere öfkeli gözlerle bakarken beynine ve kalbine yazmış,eve gelince de noktasına dokunmadan kaleme almış olmalı.İşi tehdit boyutuna getirmesi öfkesinin derecesini gösteriyor.Bu öfke karşısında adamların yemek ısmarlayacağı bile varsa korkularından değil yemek ısmarlamak gözüne bile görünmek istemezler.Hem yemek ısmarla hem fırça ye.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat