Çok garip hareketler bunlar!
- GİRİŞ06.11.2008 12:55
- GÜNCELLEME06.11.2008 12:55
İşin siyasi yönünü bir yana atarsak, onu tanıyan hiç kimseden hakkında olumsuz söz duymadım ama yaşadığım son hadiseden sonra 'acaba' demek zorunda kaldım. Fakat bu yazının amacı söz konusu insanın kişiliğini ve karakterini sorgulamak değil, onun şahsında göz önüne serilen 'tarihi bir öfkenin' sırrını açığa kavuşturma özlemidir...
Emekli olmaya hazırlandığı şu günlerde İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak hakkında kaleme aldığım bu yazının her türlü yanlış anlaşılmaya müsait olduğunu ve kasıt aranmasının da doğal olduğunu kabul ediyorum. Sırf bu yüzden iki haftadır, yazıp yazmama konusunda tereddüt içindeydim. Ama gerçeğin ortaya çıkması gerektiğine olan inancım, olayı çıkar malzemesi olarak kullanmak isteyenlerin kullanmasından duyduğum endişeyi bastırdı ve yazmaya karar verdim...
İki hafta önce Ortaköy’deki Feriye Lokantasında düzenlenen kokteylde tarihi bir buluşmaya tanıklık edeceğime inanmıştım ve o buluşmayı haberleştirmenin hayalini kurmuştum. Hatta fırsat bulsam bu tarihi buluşmayı en kötü ihtimalle ben gerçekleştirmeyi kafama koymuştum. Ama bazen insan ne yaparsa yapsın olayların akışı değişmiyor...
“Anılarda İstanbul” isimli kitabın tanıtım kokteylinde küskün Prof. Dr. Semavi Eyice ve İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mesut Parlak aynı salondaydı. Ama ne varki biri salonun sağ köşesinde, diğeri ise sol köşesine yakın noktadaydı. İkilinin tokalaştığı anı görüntülemek için neler vermezdim. Fakat Sayın Erol Günaydın'ın sayın Topbaş'la olan ikili görüşmesine tanıklık etmek için salondan çıktığım anlarda Sayın Parlak'ın da kokteyldeyden ayrılmış olduğunu fark edemedim ve hevesim kursağımda kaldı.
Bu ikilinin buluşmasının neden önemli olduğunun arka planını kısaca anlatayım.
1453 Dergisinin ilk sayısında Prof. Dr. Semavi Eyice'nin tarihi vasiyeti kapak konusu olmuştu: "Öldüğümde cenazem kesinlikle İstanbul Üniversitesine götürülmesin, orada tören yapılmasın. Cenazemde de arkamdan alkış tutulmasın, istemiyorum" diyordu.
Yaşı Türkiye Cumhuriyeti ile eşit olan Prof. Semavi Eyice konu sanat tarihi ve Bizans olduğunda dünya üzerindeki tek otoritedir. Son dönemlerde muhafazakar kesimlerin hürmetine mazhar olduğu için diğer kesimlerin kendisine tavır aldığı bir gerçek . Ama yakın dostlarının 'viskici profesör' dediği sayın hocam Eyice, estetik kaygılarla Taksim'e cami yapılması projesine olur vermeyen isimler arasında olduğu için o kesimin de zamanında hedef tahtası arasındaydı. Dünya böyle garip bir yer işte. İnsanların çoğunun Semavi Hocayı engin ve tartışılmaz akademik kariyeri ve bilgileri ile değil siyasi tartışmalarla tanıyor olması da kaderin garip cilvelerinden...
O röportajdan sonra rahmetli gazeteci ağabeyim Şakir Süter, İstanbul Üniversitesi Rektörü ile telefonla görüşmüş ve sayın Parlak'ın "Kendisiyle görüşüp özür diledim. Bir konuda kırılmış, gönlünü alacağım" dediğini yazmıştı.
Sayın Parlak, son dönemdeki siyasi içerikli çıkışını dikkate almazsak kendisini tanıyanları müspet yönde etkileyen ve olumlu kanaat bırakan bir kişilik... Malatya Eğitim Vakfı kurucu üyesi olarak binlerce çocuğa okuma imkanı sağlamış sosyal bir yönü de var. Malatya'dan İstanbul'a gelen her Malatyalı'nın tedavi olmak için ona gittiğini ve onun da yıllardır sabırla kimseyi kırmadan, kapısını çalanlara kol kanat gerip, yardımcı olduğunu biliyorum. Çevresince sevilen, sözüne güvenilen, itibar gören bir isim. Yakınen tanıyan bir ismin tarifi ile öteden beri değişmeyen ve 20 yıl önce ne ise o olan, değişmeyen bir çizgiye sahip bir öğretim üyesi... Deniliyor ki rütbeleri ve makamı üzerinde taşıyabilen bunun altında ezilmeyen oturmuş bir kişliğe sahip. Gerçi son siyasi tedirginlikler barındıran konuşmasında bu rivayetlerle çelişir bir duruş sergiliyor ama insanların siyasi görüşlerine ve o görüşlerden doğan endişelerine de saygı duyuyorum...
Beni rahatsız eden o kokteylde Rektör Mesut Parlak'ın herkesin saygıyla önünde eğildiği Prof. Dr. Semavi Eyice'nin yanına neden gitmediği! Eyice gerek ilerleyen yaşından gerekse görme yetisini artık neredeyse tamamen yitirmiş olmasından dolayı onun yanına gidemezdi herhalde. Ama Parlak, en azından kendisinin elini sıkarak gönlünü alabilirdi. Gitmedi, neden?
Eyice'nin İstanbul Üniversitesine olan kızgınlığı konusundaki mazereti beni tatmin etmiyor. Hele de Rektör Mesut Parlak'ın o kokteyldeki tavrından sonra hiç inandırıcı gelmiyor. Semavi Eyice'ye duyulan bu sönmez öfke ve 'yok saymanın' nedeni nedir?
Telefonda rahmetli Süter'e 'gönlünü alacağım' diyen Rektör Parlak, o şansın ayağına geldiği o toplantıda bu imkanı neden kullanmadı?
Çok garip hareketler bunlar.... Bakalım ilerleyen günlerde 'çok güzel hareketler bunlar' diyebileceğimiz bir gelişmeye şahit olabilecek miyiz?
Yorumlar4