Apocalypto ne yana düşer usta, Dede Korkut ne yana
- GİRİŞ20.03.2008 11:45
- GÜNCELLEME20.03.2008 11:45
İnkaların bu tarihe hangi şartlarda oluştuğunu anlatan filme ad olan Apocalypto’nun, Türkçe’ye kıyamet diye mi yoksa ilk gün diye mi çevrilmesi gerektiği önemli bir tartışma çünkü Mel Gibson’ın olaya özünde hangi cepheden baktığını gizleyen bir kilit bu kelime.
Kutsal Roma İmparatoru V. Karl’ın adına kıtaya ayak basan güya İspanyol askeri olan özünde ayaktakımından oluşan 168 çapulcu ile Francisco Pizarro inanılmaz bir iş başarıyorlardı. Görkemli İnka İmparatorluğunun haşmetli yöneticisi Atahualpa’nın 80 bin kişilik görkemli ordusu yeni bir zafer kazanmış olmanın moraliyle Francisco Pizarro’nun komutasındaki 168 kişilik Haçlı Bölüğü ile kapışıyor ama 16 Kasım 1532 tarihinde esir düşüyordu
İmparatoru serbest bırakmak için 5 metre eninde 7 metre genişliğinde ve 2,5 metre yüksekliğindeki bir odayı dolduracak kadar altını fidye olarak alan Francisco Pizarro sözünü tutmuyor ve İmparator Atahualpa’yı öldürüyordu . Ateşli silah üstünlüğü ve sömürgecilik ruhunun besleyeceği savaştaki lojistik üstünlükleri göz önüne alındığında (İlahi bir faktör devreye girmediği taktirde) Avrupa’nın Haçlı Orduları eninde sonunda İnkaları yeneceklerdi, bunu tartışmaya bile gerek yok.
Ancak garip olan aşağı yukarı 500 katı bulan inanılmaz sayısal üstünlüğe rağmen daha ilk çatışmada yaşanan büyük hezimetti. Ki tarihin en büyük soykırımının başlangıcını da bu zafer sarhoşluğunun ‘coşkusuyla’ geliyordu
Bu konuda yazılan hemen hemen tüm kitaplar ve bilimsel araştırmalar zaferi çelik zırh, ateşli silah üstünlüğü ve yazılı metinlerle aktarılan ‘bilginin’ kullanım imkanına bağlıyorlar .
İşte bu noktada “Apocalypto” ile Mell Gibson tarihçi ve bilim adamlarına muhalif görüşlerin sesi olarak önem arz ediyor Apocalypto’nun oldukça karmaşık olduğu sanılan mesajı aslında çok açık: “İnkalar, teknojik üstünlük kurbanı değillerdi, onlar içten içe çürüyen ve birbirini katleden bir medeniyet haline dönüştükleri için yıkılmaları sanıldığından kolay oldu.
“Ötekileştirdikleri” birbirlerinden o kadar çok korkuyorlardı ki kendilerini putperest mantıkla “Tanrılara” sığınmak zorunda hissediyor ve ‘dogma’ların marifetiyle birbirlerini boğazlamayı dini erdem sayıyorlardı .
“Korku, insanı içten içe kemiren sinsi bir hastalıktır” dedirtiyor filmde Gibson kahramanın babasına ve hastalıklı insanlardan uzak durmayı çare olarak sunuyor .
Korku’nun kardeşi kardeşi düşman edeceği ve birbirini boğazlatacağı fikrini en somut ifade eden öykülerden biri de William Golding’in Sineklerin Tanrısı’dır (The Lord of the Flies) Aslında biz kendi mitolojimizi iyi analiz edebilmeyi başarsak aynı noktaya daha kısa yoldan ulaşabilecek şansa sahibimiz. Dedem Korkut Hikayeleri’nin temel mesajı da budur
Kardeşin kardeşe kılıç çekmesini önlemek için didinen bir bilge üzerine kurulu öykülerin temelinde İç Oğuz ve Dış Oğuz’un birbirine duyduğu öfke ve kahramanların kurtuluşu bir diğerini ortadan kaldırmasında görmesidir Ama ne yazık ki Azrail’e kafa tutan Deli Dumrul’a bakıp , tanrılardan ateş çalan Prometheus’u gördüğünü sananların propaganda güçleri diğer öykülerin önünü perdeliyor.
Ve elimizde “Türk’ün Türk’ten korkmaktan daha büyük düşmanı yok” diyen bir tarihi mesaj varken biz ısrarla “Türk’e Türk’ten başka dost yok” sloganıyla “içimizdeki hainler” masalları uydurup, kendi beceriksizliğimizi örtmeyi tercih ediyoruz
Uydurduğumuz masalın kahramanlarını ortadan kaldırmakla kendimizi vazifelendiriyor ve Tanrılarımızın gönlünü hoş ediyoruz
Apocalypto filminde tanrıların gönlünün alındığı “kurban ayini” sahnelerini tekrar tekrar izlemenizi öneririm. Ta ki o ayin sırasında “müminler” tanrıya yakarırken, rahip ve imparatorun yüzündeki alaycı gülümsemeyi görene kadar
Bu ülkede kurban edilen insanları gördükçe “tanrıya şükredip” onun gönlünü kazanmayı umanların sayısı ne kadar çoksa, eğer bir gün çıkıp gelecekse bizim Francisco Pizarro’muzun zaferi kazanma süresi o kadar kısa olacaktır .
Pizaro’lar bütün vahşetlerine rağmen düşmanlarını uzaklarda arayacak kadar akıllı oldukları için biz bugün “aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i” türküsüyle övünüyoruz (ya da avunuyoruz. her neyse artık!)
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol