Benim kurbanlarım çok evvel oldu!

  • GİRİŞ26.11.2009 23:27
  • GÜNCELLEME26.11.2009 23:27

"Elimde kaç parmak var John?" diye soruyordu işkenceci.

"5" diyordu John işkencecisine.

Devam ediyordu işkence. Çünkü işkenceci, elinde 5 değil 6 parmak olduğunu, iddia ediyordu. Bu diyalog defalarca tekrarlandıktan sonra, son kez soruyordu işkenceci: "Elimde kaç parmak var John?"

"6" diyordu John. 

Ama işkenceden yırtıp, kendisini kurtarmak için yalan söylemiyordu. Gerçekten 6 parmak görüyordu baktığı elde...

Yukarıdaki alıntı George Orwell'in 1984 romanından. Bakmak ve görmek ile insan psikolojisi arasındaki bağlantıyı izah edebilmek için ideal örnek olduğuna inanıyorum. 

Öte yandan Alev Alatlı'nın İşkenceci'sinde, güzel sanatlar eğitimi verilmek istenen kahramana, "iki çizgiden hangisinin daha estetik olduğu" sorulduğunda "iyi ama ikisi arasında bir fark yok ki" diye düşündüğünü hatırlamakta yarar var....

Ortega Y. Gasset, Kitlelerin İsyanı adlı eserinde onlarca kişinin aynı anda olmayan bir vakayı varmış gibi görmesine (dikkat illüzyon değil)  düzinelerce örnek gösteriyor.

Yani, aslında ne olduğu kadar, olanların, kime, nasıl göründüğünü de göz ardı etmemek gerekiyor.

Örneğin son İzmir olayı. Aslında ne olduğunun artık bir önemi var mı? Tartışmalar; istesek de, istemesek de kitlelerin ve bireylerin o gün orada,  ne gördüğü üzerinden yapılıyor artık.

Üstelik olayın görüntüleri ayan beyan ortada olduğu halde, durum böyle!Bir de ortada görüntü olmadığı halleri düşünün.  

Mesela Dersim tartışması. Orada, 1930'lu yılların ortalarında neler yaşandığının da bu bağlamda önemi yok şu günkü şartlarda. (Anlama özürlü veya yazının neresini çarpıtıp da şu yazarın canına okusam diyenlere özel not: Bilimsel metotlarla ne olduğu sorusunun cevabı tabi ki her zaman önemli). Çünkü tartışma şu an, olaya bugün kimin nereden bakın ne gördüğü üzerinden yapılıyor.

"İllüzyonlarla, göz yanıltmaları ile olayları olduğundan farklı göstermenin kimseye bir yararı yok" diyemiyoruz. Çünkü görülüyor ki var!

Dönelim başa. Gördük ki insanlara işkence ederek var olanı, olduğundan farklı göstermek ve algılattırmak mümkün. Peki bunun tersini başarabilmek mümkün mü? Yani insanlara bir şekilde olayları gerçekte olduğu gibi gösterme şansı ve imkanı var mı?

Anthony Burgess, Otomatik Portakal'ında bunun otoriter baskı, beyin yıkama metotları ve sistem sahiplerinin resmi reçeteleri ile olamayacağını öngörüyor.

Baskıcı bir yönetimin ve bu yönetime direnen çetelerin arasındaki mücadelenin kurbanı olan Alex'in hazin öyküsünü kimileri sadece bir seks düşkünlüğü ve şiddet sorgulaması olarak okumuş olabilir. Bir de bu gözle okumalarını tavsiye ederim.

Bu noktada ben bir adım daha ileri gideceğim ve diyeceğim ki İzmir olayları; sistem kurbanların, sistemin sadık köleleri olduğunu ispatlamak için birbirleriyle yarışmasıdır.

Kurbanların tek bir ortak paydası var: Eğitim seviyeleri! Aralarındaki en büyük fark ise maruz kaldıkları tahrik miktarı!

Bu vesile ile de Kurban Bayramızını kutlamış olayım.

Bu yıl bayram havası yok gönül hanemde. Kulaklarımda çınlayıp, duruyor,  İlkay Akkaya'nın yorumuyla Davut Sulari'nin "Elde düğün bayram benim neyime / Benim kurbanlarım çok evvel oldu" ezgisi.

Sonumuz hayır olur inşallah ve bir kez daha riyâkar kulların kurbanı olmayız...

Hayırlı bayramlar...

Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com

Yorumlar1

  • hakkınkılıcı 16 yıl önce Şikayet Et
    tebrikler muhterem kardeşim. Yaşar Bey, Sevgili Kardeşim, yine çok anlamlı ve sanat dolu yazınızı okumanın güzelliğini yaşıyorum. çok güzel bir yazıydı anlayana tabii. Ne diyeyim, çok teşekkürler. hayırlı bayramlar kardeş.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat