'Fener'e çalışan O... Ç...' dedirten ruh!
- GİRİŞ12.04.2010 17:55
- GÜNCELLEME12.04.2010 17:55
Maç bitmiş İnönü stadında tribünler hep bir ağızdan haykırıyor: Fener'e çalışan O... Ç...
Kimse rahatsız değil, herkes halinden memnun. Hatta canlı yayın yapan kanal bile reklama girmeksizin tribün görüntülerini ekranda tutuyor ve sesi kısmaya gerek görmüyor...
Beşiktaş yönetimi belki maçı kazanmış olsa bu kadar rahat edemezdi. Kendi başarısızlıklarını örtecek böylesi gelişme akıllarının ucundan bile geçmezdi. Çünkü o tribünler, miyop gözlüklerimle benim bile ekrandan gördüğüm ama hakemlerin göremediği elle oynamaya isyan etmeden önce (ki şahsi kanaatim orta hakemin görmesi imkansız ama yan hakemler görebilirdi yönünde) klasik "Yeter, Demirören yeter" feryadıyla inletiyordu aynı stadyumu.
Beşiktaş seyircisi öylesine kötü oynayan Trabzonspor'a karşı öylesine kötü oynayan Beşiktaş'ı seyretmenin ızdırabı içinde kıvranıyorken, birden bire her şeyi unuttu, tüm belleğini sildi ve "oyuna giren el"in sayesinde öfkesinin yönünü "asıl kaynağına" yöneltti.
Stattaki Beşiktaş seyircilerin bilinçaltlarındaki "gerçek dürtüyü" ortaya çıkartan ortak tepki aslında Türkiye asıl hastalığını gözler önüne seriyordu.
Daha iki hafta önce hakemlere isyan eden Fenerbahçe yönetimiyle dalga geçen ve "E, hakemler biraz da sizin aleyhinize çalışsın, ne bağırıyorsunuz?" diye gülen de o seyirciydi. Halbuki bu sezon hakemler belki Fenerbahçe'den daha çok Beşiktaş'a zarar vermişlerdi. Önemi yoktu. İsyan eden Fenerbahçe olunca hakemlerin yanında saf tutmaya "mecbur"lardı!
Sadece Beşiktaşlılar değil aynı hastalığın pençesinde kıvranan. Yıllarca Galatasaray'ı yenmeyi şampiyon olmamaya tercih eden Fenerbahçeliler de aynı hastalıktan muzdarip, Fenerbahçe'ye karşı tek kozları olan Avrupa başarısını dilinden düşürmeyerek avunan Galatasaraylılar da!
Fenerin diğer takımlardan tek farkı şu: "Aman Galatasaray şampiyon olmasın da kim olursa olsun" noktasında yalnız kalıyor. Diğer takımlar ise, "Aman Fenerbahçe şampiyon olmasın da kim olursa olsun" asgari müştereğinde buluşarak güçlerine güç katabiliyorlar!
Yıllarca Fenerbahçeli olduğumuz halde Avrupa kupası maçlarında neden Galatasaray ve Beşiktaş gol attığında Fenerbahçe atmış gibi sevinmemiz gerektiğini çocuklarıma anlatamayışımın tek nedeni o hastalığa yakalanmış insanların, maç sonrası ortak üzüntü yaşamak yerine birbirini kızdırma yarışına girmeleridir.
Benim 'Türk takımını desteklemeyen hainler' diyen öfkem ile diğer hastalıklı insanların alaylarına muhatap olmak arasındaki farkı hesap eden çocuklarımın tercihi çok da zor olmuyor maalesef.
Galatasaray Avrupa Kupalarından elendiğinde sevinçten havaya sıçrayan Fenerbahçe tribünlerini getirin gözünüzün önüne... Ama sanmayın ki Galatasaraylılar farklı... O vahşeti normal gösteren hastalık, geçtiğimiz gün Beşiktaş tribünlerinin öfkesini "Fener'e çalışan federasyona" yönlendiren hastalıktır.
Türkiye'nin asıl sorunu hastalığın artık genlere işlemiş olması.
Hayatın her alanında böyleyiz millet olarak maalesef.
Bir komşumuz başarılı olduğunda, onun sevincini paylaşmak yerine, diğer komşularla o başarıyı karalayan dedikoduları paylaşmamızı sağlayan da bu hastalık.
AKP'ye çalışanı vatan haini,
CHP'ye çalışanı faşist,
MHP'ye çalışanı dinsiz,
BDP'ye çalışanı bölücü,
Demokrasiyi savunanı Amerikan uşağı,
Sosyal haklarını savunanları kızıl hainler,
Özgürlük arayanları Soros'un çocukları,
TSK'yı savunanları demokrasi düşmanı,
Ergenekon'u deşifre edenleri rejim düşmanı,
İnsanca yaşam taleplerini dile getirenleri ve işkenceye isyan edenleri her türlü muameleye layık hainler olarak gösteren ne zannediyorsunuz?
Ve o hastalık korkarım biraz sonra bu yazının altına "ama penaltı idi", "yok canım sen yanlış görmüşsün penaltı ile alakası yoktu" ya da "zaten senin FB düşmanı olduğun her halinden belli" tarzında yorumların yapılmasını engellemeyecek...
Türkiye yıllardır "oyuna giren eller" ve "görmeyen hakemler" sayesinde toplumun hafızası bir anda silinerek, bilinç altındaki öfkeler gün yüzüne kolayca çıkartılabildiği için "bu kadar rahat" yönetilebiliyor...
Millet olarak asıl derdimiz, sorumuzun "bir şekilde" çözülmesini istemek değil, "bizim istediğimiz" şekilde çözülmesinde ısrar etmek. Temel sorun; kendi başarımızdan çok rakibimizin başarısızlığını önemsemek.
Yaşar İliksiz - Haber 7
yasar.iliksiz@haber7.com
Yorumlar3